Ve yorgun mermi cinayetiyle ilgili açılan “manevi tazminat” istemi davasında karar çıktı…
Hatırlarsınız; 15 yaşındaki Emir Yuşa Atıcı, aradan yıllar geçmesine karşın hala kim tarafından ateşlendiği ortaya çıkarılamayan bir silahtan çıkan “katil mermi”yle yaşamdan koparılmıştı…
Gençliğinin başında, nice hayalleri olan bir çocuk…
Trabzon’un Ortahisar İlçesi Yeşilbük Mahallesi’nde yaşayan dedesini ziyarete gitmişti… 11 Ağustos 2021 günü yakınlarıyla birlikte fındık bahçesindeyken buldu onu, kimilerinin suçu hafifletmek için dediği “yorgun”, o tarihten bu yana büyük acılar yaşayan babasına göre ise “katil” mermi…
Bu korkunç olay Atıcı ailesinin tüm yaşamlarına adeta damga vurdu…
Evlerine, hayatlarına “matem”in hakim olduğu o günden bu yana anne-baba Atıcı’yı ayakta tutan tek amaç, hedef, biricik oğullarının “katilinin bulunması, cezasını çekmesi”…
“Onsuz yaşam bize haram… Havaya sıkılan her kurşun oğlumuzun katili” diyorlar ve o günden bu yana yılmadan, usanmadan “maganda, yorgun mermi” cinayetlerine dikkat çekmeye çalışıyorlar, magandaların bir anlık zevk için ateşledikleri silahlarla insanların öldürülmemesi, yaralanmaması için ciddi çalışmalar yapılıp, önlemler alınması, kısacası rast gele silah ateşlenmesinin yasaklanması, cezalandırılması için mücadele ediyorlar:
“BİZ ÇOCUĞUMUZU KAYBETTİK; BAŞKALARI AYNI ACIYI YAŞAMASIN…”
Dedik ya, yaklaşık 2 buçuk yıl geçmesine karşın Emir Yuşa’yı vuran, onu hayattan koparan silahı ateşleyen katil henüz bulunmadı… Muhakkak ki; o katil mermiyi ateşleyip, 15 yaşındaki Emir Yuşa’yı öldüren kişi kurşunun kendi ateşlediği silahtan çıktığını biliyordur, vicdanı rahat mıdır bilemeyiz…
Ama annesi Asiye, babası Mustafa Atıcı’nın bu işin peşini bırakmaya hiç mi hiç niyeti yok…
“Öncelikle katilinin bulunmasını istiyoruz. Bu zevk için silah atılması olayı kaldırılsın artık. Bizim canımız yandı, başkasının canı yanmasın” diye feryat eden Asiye-Mustafa Atıcı çifti, İçişleri Bakanlığı’nın sorumluluğu bulunduğunu belirterek Trabzon İdare Mahkemesi’nde manevi tazminat davası açmıştı…
Atıcı ailesinin avukatı Berrak Pınar Alioğlu, her bir davacı açısından 750 bin lira olmak üzere 1 buçuk milyar lira manevi tazminat istemiyle başvurduğu dilekçesinde; Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021-9714 nolu soruşturma dosyasının derdes olduğu ve halen bir sonuç alınamadığını belirterek bireysel silahlanmanın geldiği boyuta dikkat çekmiş “İdarenin, ölümcül sonuçları olan yorgun mermi yaralanmalarına ilişkin etkili önlemler alarak bu silahla yaralanma türünü ortadan kaldırmasının hukuki bir zorunluluk” olduğunu vurgulayıp şu görüşlere yer vermişti:
“İdarenin sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olduğu, silah ruhsatı alan kişilerin, yasal sınırlar dışında bu silahları kullanmalarının idarenin doğrudan sorumluluğunu gerektirecek bir durum olduğu, bir diğer boyutu olan ruhsatsız silahla işlenmesi halinde ise tartışmasız olarak idarenin kusur sorumluluğunu kabul etmek gerektiği, çünkü yasa dışı silahlanma ile mücadelenin idarenin öncelikli görevi olduğu ileri sürülerek talep edilen manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenmektedir…”
Savcı ise olayı haber alan 112 Acil Çağrı Merkezi görevlilerinin vakit kaybetmeksizin olay yerine gidip tüm inceleme ve araştırmalarını zamanında, usulüne uygun olarak yaptıklarını, özensiz bir tutum içerisinde bulunmadıklarını, idarece tüm iş ve işlemlerin gerekli özveriyle yerine getirildiğini, bu sebeple idareye kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, idarenin sorumluluğunun mahkemece kabulü halinde dahi talep edilen manevi tazminat rakamlarının fahiş rakamlar olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemişti…
Kararını açıklayan Trabzon İdare Mahkemesi; “kişilerin can ve mal güvenliğinin korunmasının devletin asli görevi” olduğunu belirterek davalı idare, yani İçişleri Bakanlığı tarafından Atıcı ailesine 150 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Mahkeme kararında; Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. Maddesinin 1. fıkrasında herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, “Yargı yolu” başlıklı 125. Maddesinin 1. fıkrasının da idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunu hükme bağladığına dikkat çekti…
Bölge İdare Mahkemesi; devletin yükümlülüğü bulunduğunu belirttiği kararında, özetle şu görüşlere yer verdi:
“İdare, Anayasamızın 125. Maddesinde de belirtildiği üzere kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çercevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Ancak sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir. Bilimsel ve yargısal içtihatlar ile kollektif sorumluluk anlayışına dayalı olarak geliştirilen sosyal risk ilkesi bu amaçla kabul edilmiştir.
Kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması Devletin asli görevidir. İdarenin bu görevi yerine getirmek, kamu düzeni ve esenliğini sağlamak üzere kolluk örgütünü kurması, gerekli araç ve olanakları sağlaması, yeterli önlemleri zamanında alması gerektiği açıktır.
Kişilerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vaz geçilmez haklardan olup Devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklababilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.
Bakılan davada, Anayasa’nın 17. Maddesinin Devlete, elindeki tüm imkanları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı, dava konusu olayda olduğu gibi yorgun mermi sebebiyle tehlike altında kalabilen kişilerin can güvenliğini korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemiş olmasına rağmen, kimliği meçhul bir şahsın ruhsatlı veya ruhsatsız tabancasından kolaylıkla, sonuçlarını düşünmeden veyahut umursamadan havaya ateş açmasını engellemeye yönelik yeterli ve gerekli tedbirleri almayarak tatilini geçirmek maksadıyla dedesinin mahallesinde bulunan 15 yaşındaki bir çocuğun kafasına yorgun mermi isabet etmesi suretiyle vefatında davalı idarenin sorumluluğunun bulunduğu açıktır…”
Manevi tazminatın bir tatmin aracı olduğunu belirten mahkeme, “dosya içeriğinde bulunan bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların çocuklarının yorgun mermi sonucu vefatı nedeniyle duydukları elem ve ızdıraba karşılık, idarenin sorumluluğunun ağırlığının da gözetilerek her bir davacı için 75 bin lira olmak üzere 150 bin lira manevi tazminat ödenmesi gerektiği” sonuç ve kanaatine varıldığını açıkladı. Mahkeme kararına bir üye, olayla ilgili soruşturmanın hali hazırda devam ettiği gerekçesiyle muhalif kaldı…
Atıcı ailesi için bu karar çok önemli…
Karar acılarını ne kadar hafifletir bilemiyoruz… Karar kesinleşir mi onu da bilemiyoruz…
Ama bildiğimiz tek şey var, onlar yorgun mermi, maganda cinayetlerinin son bulması için mücadele ediyorlar…
Zaten dertleri de para değil… Bu parayı alırlarsa eğer, kuruşuna dokunmadan çocuklar için harcamayı düşünüyor…
Ve gerek onlar, gerekse de avukatları; yorgun mermiden zarar gören herkesin dava açması gerektiği görüşündeler…
Bireysel silahlanmaya dur deyin, düşüncesiz, maganda insanların ateşlediği silahlardan çıkan katil kurşunlar, -ki sahipleri de bir katil bizce- yeni canlar yakmasın…
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN