Rabia Azra SÖZCÜ-Burcu HANÇER
Resmi Gazete’de yayımlanan yeni yönetmeliğe göre artık “sakıncalı” olan kişilere de uygun bulunması halinde silah verilebilecek…
“Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler” hakkındaki yönetmelikte geçen haftalarda yapılan değişiklikle birlikte ruhsatlı silah alabilme imkânının önü açıldı. 19. kez değişen yönetmelikte ruhsat verilecek iş kollarının kapsamı genişletilirken, birçok maddede de dikkat çekici değişiklikler yapıldı.
Resmi Gazete’de yayımlanan yeni yönetmeliğe göre artık “sakıncalı” olan kişilere de uygun bulunması halinde silah verilebilecek.
Yönetmelikte dikkat çeken bir diğer madde ise kadın cinayetlerinin bu kadar arttığı bir dönemde, kadına yönelik şiddet işlediği gerekçesiyle hakkında tedbir kararı bulunan kişiler de karar kalktığında silah ruhsatı alabilecek.
Bireylerin yalnız mevzuata uyduğu gerekçesiyle bireysel silahlandırılmaya uygun görülme durumu, kamuoyunda suç oranlarının artacağı yönünde endişe uyandırıyor.
Konuyla ilgili konuşan bireysel silahlanma karşıtı örgütlerinden Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Psikiyatr Dr. Ayhan Akcan konuyla ilgili şunları söyledi:
“Silah şiddeti ile ilgili istatistik verilerine göre her yıl vakalarda yüzde 3,5 artış var. Her vakaya bağlı olarak silahla işlenen cinayet, yaralanma ve intiharlarda da artış var. Türkiye’de tahmini 25 milyon silah olduğu düşünülüyor. Bunun yüzde 12’si ruhsatlı, yüzde 88’i ise ruhsatsız. Biz bu verilere suç verilerinden elde ediyoruz. Mesela otopsi raporlarından çıkarılan ateşli çekirdek mermisinden, asayiş tedbirleri kapsamında yol kesmelerinde ve mahkemelere intikal eden cinayet vakalarında özellikle cezaiyi arttırmak adına silahların ruhsatlı veya ruhsatsız olduğuyla ilgili çalışmalar bu konuda bize yardımcı oluyor. Türkiye bu veriler doğrultusunda dünyada silahlanmada 11’inci sırada. Ancak maalesef ruhsatlandırma almak problemi çözmüyor. Zaten silahla ilgili suçlarda belirleyici olan da silahın ulaşılabilir olmasıdır.”
“KADINA ŞİDDET VAKALARINDA YÜZDE 19 ORANDA SİLAH KULLANILIYOR”
Türkiye’de silaha ulaşabilme oranının yüzde 90’ın üzerinde olduğunu belirten Akcan, “Silahın ruhsatlı veya ruhsatsız olması da önemli değil. Türkiye’de 100 kişiden 90 kişiye sorsanız silaha ulaşabilirim diyor ve ulaşıyor da…” değerlendirmesini yaptı.
Akcan devamında ise şunları söyledi:
“Yaptığımız haberlerin yüzde 19’unda kadına yönelik şiddet için silah kullanılıyor. 5 silahlı şiddet veya cinayet vakalarından 1’i kadına yönelik cinayet için kullanılıyor. Cezaevinde ise tutuklu veya hükümlü düzeyindeki kadın mahkûmların yüzde 40’ı cinayetten içerde ve oranın neredeyse tamamı eşini, erkek arkadaşını veya patronunu silahla öldürmüş kadınlar. Ateşli Silahlar Yönetmeliği değişti ancak problemi çözmedi. Taşıma ruhsatı öncelikli meslek gruplarında genişletti. Kamuoyu bu durumu sosyal bir problem olarak algılıyor. Dolaylı yoldan toplum bu yönetmelikle birlikte uzlaşma açısından bir çözüm bekliyordu. Çünkü her ailede silahla ilgili bir acı geçmiş var. Ancak yönetmelik yapmadı. Yönetmelikte referans sistemi olsaydı, sayıda bir kısıtlama olsaydı, resim, teşhir ve internetten satış yasağı gelseydi, açık hava toplantılarında yasaklansaydı, silah şiddetiyle ilgili cezalar arttırılsaydı, bekleme süresi getirilseydi, ruhsat sonrası iptal sistemi getirilseydi bir çözüme ulaşılırdı. Ancak yönetmelikte bunların hiçbiri yapılmadı. Kapsam genişledi ancak problem çözülmedi.”
“KATLİAMA DÖNÜŞEN BU CİNAYETLERİN GÖRMEZDEN GELİNMESİNİN BİR KANITI”
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü yönetmelikte yapılan değişiklikler hakkında, “Kadın cinayetlerinde artan sayıların, ateşli silahlarla birlikte katliama dönüşen bu cinayetlerin görmezden gelinmesinin bir kanıtı olarak görüyorum ben bu yönetmelik değişimini” değerlendirmesini yaptı.
Güllü devamında ise “Bu yönetmeliğin içinde hem cumhurbaşkanlığı kurumunda çalışan bazı kesimlere tekrardan bir yetkilenme ve silahla kendini korumada silah alma yetkisinin verilmesi ile kendilerini korumaya alırken tabanda bu silahlardan ölenlerinin sayısının kimsenin umurunda olmadığına dair bir gösteri. Uzun yıllardır Umut Vakfı bireysel silahlanma olarak çalışıyor. Kadın cinayetleri üzerine de araştırmalarını ve verilerini yayınlıyor. Ancak kimsenin duyduğu, gördüğü yok” ifadelerini kullandı.
“KADIN CİNAYETLERİNİN SEBEBİ ATEŞLİ SİLAHLARDIR”
Acil yardım ihbar hattından alınan ihbarlarının yüzde 80’inin silahla tehdit ihbarı olduğunu belirten Güllü, “Genel çerçevede bıçak ile yaralama ölüme sebebiyet vermediği için kadınların çoğu ateşli silahlar sonucu ölüyor. Yüzde 95 oranında kadın cinayetlerinin sebebi ateşli silahlardır. Ancak ölüme sebebiyet veren bıçak darbeleri de var. Geçtiğimiz hafta bir kadın 104 yerinden bıçaklandı ama ölmedi. Kesici ve hayati tehlikeye sokucu darbeler aldı. Ancak bazen de Emine Bulut olayında olduğu gibi şah damarına bir darbe ile de öldürücü olabiliyor” dedi.
“YARGIYA OLAN GÜVENİMİ KAYBETTİM”
Yönetmeliğe herhangi bir itirazda bulunmayacaklarını söyleyen Güllü, itirazlarını Odatv’ye konuşarak kamuoyunun dikkatine sunduğunu belirtti ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Ben Türkiye’de hukuk sisteminin adil bir şekilde işlediğine inanmayanlardanım. Kendi adımıza takip ettiğimiz birçok davada haklı iken haksız konuma düştük. İzlediğimiz, takip ettiğimiz kadın cinayetleri davalarında alınan kararlarla ben kurum olarak yargıya olan güvenimi kaybettim. Dolayısıyla kendi yargısını ve hukukunu ortaya koyan sürecin mağdurlarıyız hepimiz. İtiraz ettiğimizde ise dava gideri ödemekten başka bir yere ulaşamıyoruz. Kamuoyunun bilgisine ve dikkatine, siyasi partilerin dikkatine sunduk bunları. Ancak Türkiye gerçekten hukuksuzlukla birlikte mafyavari düzenin içerisinde yuvarlanıp gidiyor. Aynı zamanda bu yönetim beni korkutuyor. İktidarın bir nevi kendi yanında çalışanı ve kendini korumaya çeken bir gidişata doğru gittiğinin de gösterisi. Bu noktada şunu sormak gerek. Neden yönetmelik değişiyor? Bu gerekçenin tahsis edilen kurumlar açısından önemi ne? Asayiş anlamında da herkesin elinde silah sokaklarda restoranları ateşe vermek, oradaki halkın güvenliğini tehlikeye atacak şekilde silahlandığımız bir sürecin içinde bunları düşünmeyen, bunların ayrıntılarına inmeyen bir yönetimin çıkardığı yönetmeliktir. Umut ediyorum ki günü ve zamanı geldiğinde hukuk düzeninin adil işleyeceği zamanlarda bunların hepsi iptal olmuş olur.”
“ASIL KONU KURU SIKIDAN DÖNÜŞTÜRÜLENLER”
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Avukat Ersan Şen, “Benim prensipte fikrim, silahlanmanın bu kadar yoğun olduğu ve ateşli silahla insanların öldürüldüğü, yaralandığı bir memlekette kendinizi korumak amacıyla silah bulundurabiliyorsunuz, ama görüşümü sorarsanız; Ben silahlara karşıyım, ruhsatlandırmaya da karşıyım” değerlendirmesini yaptı.
Avukat Şen devamında ise kuru sıkıdan gerçek silaha dönüştürülen silahlara dikkat çekerek “Ruhsatsız silahlar konusu Türkiye’nin asıl sorunu zaten. Türkiye Cumhuriyeti’nin asıl el atması gereken konu kuru sıkıdan dönüştürülen, kaçak yolla gelen veya imar edilen silahların piyasada elden ele dolaşmasının engellenmesi çünkü genellikle suçlar ruhsatlı silahla işlenmiyor. İstatistiki bilgilere baktığınız zaman ruhsatlı silahı olan bile tespit edilmesin diye ruhsatsız silahla iddia edilen suçu işliyor” dedi.
“DENETİMLERDE YETERSİZ KALIYORUZ”
Avukat Ersan Şen devamında ise şunları söyledi:
“Biz sıcakkanlı bir millet olduğumuz için bir olay esnasında insan kendini savunmak için ya silah ya da bıçak kullanıyor. Silahlar bir yana bıçağa da hiç dikkat edilmiyor. 6136 sayılı kanun sadece silah kanunu değil. Dolayısıyla ben silahlarında ruhsatlı olarak verilmesine tamamen karşıyım. Verilecekse de o kişinin çok ciddi bir güvenlik sorunu olmalı yada silahı taşıması için gerekli mesleki özelliklere sahip olmalıdır. Hakim, savcı, avukat taşıyabilir ama sırf ticari şirketleri var diye verilmemeli. Bunların çok iyi denetimi yapılmak suretiyle elbette verilebilir. Daha önce suça karışmışsalar, sicillerine yansımış veya tedbir süresi dolsa bile silah verilmemeli. Bunların psikolojik testten geçmeleri lazım. Kanun ve yönetmeliklerin denetimlerinde yetersiz kalıyoruz, asıl dikkat edilmesi gereken bunun kısıtlanmasından ziyade denetimidir. Mümkün olduğu kadar silah verilmemeli, insanlar silahla dolaşmamalı, bireysel silahlanma olmamalı, kayıp silahların takibi yapılmalı ve bulunmalı. Daha önce suça karışmış, kadına şiddet uygulamış, suça eğilimi olan kişilere aradan 3-5 sene geçtikten sonra dahi kesinlikle silah verilmemeli.
Amacın insanları mümkün olduğu kadar silahlandırmak değil, bireysel silahsızlanma yoluyla silahlarla işlenen suçların önüne geçebilmek olduğunu ifade eden Ersan Şen, “Silahlanmak ülkemizde bir güvenlik sebebi olarak görülüyor özellikle 15 Temmuz’unda bunu etkilediği baki. İnsanlar, güvenlik kaygıları varsa bunu devletin gidermesini bekliyor aksi halde bunun önlemini kendisi alıyor. Dolayısıyla hedefimiz bireysel silahsızlanma, insanların yaşamsal tehlikesini taşıyan silahlanmanın önü açılmamalı.”
(Odatv.com, 02.10.2021)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN