Ayşe ARMAN
‘Avrupa Yakası’ ve ‘Yalan Dünya’ ile televizyonda yaptığını bu sefer sinemada yaptı. ‘Aile Arasında’ sıcacık bir film. Ben hem güldüm, hem ağladım. Zamanı unuttum gitti.
Kendimi koyverdim.
Bana Arzu Film’in, Ertem Eğilmez’in Türk sinemasında efsaneleşmiş filmlerini hatırlattı. Birbirini seven insanlar, sahici insanlar, bizim gibi insanlar… Engin Günaydın ve Demet Evgar döktürmüş. Çok tebrik ediyorum. Erdal Özyağcılar’ı da, Şevket Çoruh’u da… Aslında tek tek saymaya gerek yok, hepsi çok sıkı oyunculuk çıkarmış.
Bir Adanalı olarak itiraf etmeliyim ki, Adana da muhteşem oynamış! Benim çok objektif olmamı beklemeyin, çünkü filmin büyük bir bölümü memleketimde geçiyor.
Üç net mesaj var çok hoşuma giden.
1. ‘Yuva’ dediğin öyle kolay kurulmuyor. Evlendin, çocuk doğurdun, yıllarca aynı çatı altında yaşadın. Yeterli değil yani. 2. Ailenin tarifi, o şarkıdaki gibi “Evli, mutlu, çocuklu” değil. Çünkü her evli, çocuklu mutlu değil! Bir de aile dediğin şeyin artık tarifi de değişti. Komşuların da yakın arkadaşların da senin ailen olabilir. 3. Ve son olarak, birinci yarıyı kötü tamamlamış olabilirsin. Duygusal yatırımlarını yanlış insana yapmış olabilirsin. Ama her zaman ikinci bir şansın var.
Yani umut veren bir film aynı zamanda.
Mutlaka izleyin.
Hayırlı uğurlu olsuuuun! Senaryosunu yazdığın ilk uzun metraj filmin vizyona girdi. Kendini nasıl hissediyorsun?
– Biraz çaresiz! Dizide bir hata yaptıysan, biraz düşük bir bölüm yazdıysan, oyuncuya alan vermediysen, öteki hafta değiştirir, müthiş bir hikâye patlatırsın. Film öyle değil, yaptın yaptın, yapamadın geçmiş olsun. Ama bu film harbiden iyi. Kendimi şahane hissediyorum. İlk filmim diye çok özendim. Senarist gibi değil, reji ekibinden biri gibiydim zaten. Çekimlerin yarısında setteydim, montaja gittim, en son galadan bir hafta önce sabah beş buçukta müzikler filme yerleştirilirken de oradaydım. Necati Akpınar “Ya sen ilk gününden son gününe kadar burada olmak zorunda değilsin, böyle senarist mi olur!” dedi de çıkıp eve gittim. Yoksa sabaha kadar otururdum.
E süper. Heyecanlısın yani…
– Dalga mı geçiyorsun? Heyecandan patlayabilirim! Sevileceğini, beğenileceğini hissediyorum, ama müthiş bir sabırsızlığım da var. Haydi herkes bir an önce gitsin filme.
‘2017 MODEL ARZU FİLM’
Bu bebeği doğurmak nasılmış? Bir avazda mı çıktı?
– Yani 15-20 yıl senaryo yazmaca ve onun üzerine bir avaz! Bu filme dört yıl çalıştım filan diyemem. Üç-dört ayda fikir çıktı, giriştim, yazdım bitirdim. Zaten yıllarca tek bir hikâyenin üzerinde çalışmak doğama da aykırı. İlgimi kaybedebilirim, hevesim kaçabilir, bilmiyorum…
İnsan nasıl karar veriyor? “Herkes genel olarak karamsar. İçimiz şişti. Çok gergin bir atmosfer var ülkede. Millet gülmek, güzel vakit geçirmek ister. Ben şimdi onlara her şeyi unutturacak bir aile komedisi yazayım” mı diyor? Sen böyle mi dedin?
– Öyle desen de, öyle olur mu bilmem. Ben çok bencilim. Canım ne isterse onu yazıyorum. Aile seviyorum, gülünsün istiyorum, şehir insanlarını tanıyorum. 40 civarı iki insanın aşkı yakalama hikâyesini canım istedi, onu yazdım mesela bu filmde. “Demografik olarak şu yaşlara gelsin” filan değil, ben o hikâyeyi tatlı buldum. Seyirci ne istiyor ayrıca ben ne bileyim? Belki ağlamak istiyorlardır. Anlayacağın, ben kendi istediğimi yazıyorum. Şimdilik de bundan memnun görünüyorlar.
Peki Cihangir-Adana hattında bir kız alıp verme hikâyesi aklına nereden düştü? Bir öyküsü var mı?
– Evlilik hikâyesi hep çok eğlenceli ve sıcaktır. Bizim memlekette de en önemli konulardan biridir. Evlenme, ailelerin tanışması, sonraki ritüeller. Eldeki paranın ve enerjinin çoğu bunlara harcanır zaten, düğün sonrasıyla kimse pek ilgilenmez. Bir de aileler eş seçiminde çok söz sahibidir bizim memlekette. Bunlardan da çok komedi çıkar.
Cihangir tamam da… Adana nereden çıktı?
– Adana’ya bayılıyorum! Valla senin memleket geleneksel, ama aynı anda çılgın ve çok renkli bir yer! Partiye, eğlenceye, muhabbete de çok yatkın. Öte yandan Cihangir hayatına da ters bakacak çok insan var orada. Ailelerden birinin çok farklı kafada olması ama yine eğlenceli olması çatışmayı da neşeyi de çok artırdı.
Film bana eski, sıcak Yeşilçam komedilerini hatırlattı. Hem çok eğleniyorsun hem duygulanıyorsun. İyi bir duyguyla, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle de bitiriyorsun. Rol modeliniz Arzu Film’in filmleri miydi?
– Tam da öyleydi! Ama yazarken pek farkında değildim. Sonra senaryoyu okurken herkes aynı şeyi söyledi, yönetmenimiz Ozan Açıktan da öyle bir dil kurmaya karar verdiğini söyledi. ‘2017 model Arzu Film’ dedi hatta. Mekânların, kostümlerin gerçekçi olması, ama performanslarda herkesin kendi alanında coşması, öte yandan içinizin ısınması, rejinin dili filan, galiba öyle bir izlenim veriyor.
ERTEM EĞİLMEZ FİLMLERİ AİLECE İÇİLEN ÇORBA GİBİYDİ
Ertem Eğilmez filmleri neden önemliydi, neyi temsil ediyordu?
– Ailece oturup yenilen bir tatlı, içilen çorba filan gibiydi o filmler. Güldürür, mutlu eder, ailece seyredersin, gülersin, duygulanırsın, birbirinle iletişim kurarsın. Birlikte gülmek zaten insanların en hızlı iletişim yoludur bence. Galiba Türk sinemasında komedinin doğru yoludur Ertem Eğilmez filmleri. Nasıl ki, İngiliz komedisi var, Amerikan Musevi mizahı var; farklı tarzlardır bunlar, bizim mizahımızın da perdedeki tarzını belirleyen o filmlerdir. Ama uzun yıllardır o mizah çizgisini arıyoruz ya da o yolu denemiyoruz. Başka özentilerimiz var veya daha kolay, kısa yolları tercih ettik gibi geliyor bana.
En sevdiğin Ertem Eğilmez filmi hangisiydi?
– ‘Gülen Gözler’le ‘Süt Kardeşler’ arasında tercih yaparım galiba. ‘Şabanoğlu Şaban’ı da severim.
PERDEDE NORMAL İNSANLAR GÖRMEK İSTİYORUZ
Biz o netliği, saflığı ve sahiciliği mi istiyoruz, arıyoruz? Sıcak aileyi, mahalle hayatını mı özlüyoruz?
– Bence bizimki gibi hayatlar görmek istiyoruz! Cinayetli, mafyalı veya büyük polisiye planların, dolambaçlı dolandırıcılıkların olduğu komediler filan değil de biraz da normal insanların başına gelebilecek şeyler… Her gün yaşadığımız ilişkiler, bildiğimiz dünyalar. Birbirini seven insanlar…
Matematik var mı bu uzun metraj film işlerinde?
– Varsa da ben bilmiyorum. Senaryonun kendi içinde bir ritmi ve matematiği vardır, o ayrı. Ama iyi filmin veya filmin iyi iş yapmasının formülü yok. Ya da var: Senaryonun ilk kelimesinden dağıtımcıya kadar her şey iyi olacak!
Biraz da şans mı? Her şeyi iyi yapsan da… Ya tutarsa mı?
– E tabii, aynı hafta beş tane harika komedi girerse, elbette seyirci tercih yapacaktır. Ama bu da yapımcının planlaması gereken bir konu.
Film senaryosu yazmak daha mı zor? Diziden farklı bir lig mi?
– Daha az hata şansı var. Dediğim gibi tek kurşunun var, haftaya bir şans daha yok. Öte yandan yazmak ve düzeltmek için vakit bol, haftalık tempo yok, ince ince çalışabilirsin.
ENGİN GÜNAYDIN, DEMET EVGAR MÜTHİŞ
Engin Günaydın, Demet Evgar, Erdal Özyağcılar müthiş bir oyunculuk çıkarmış. Aslında bütün kadro… Sizin de bir Arzu Film ekibiniz oluştu mu yıllar içinde?
– Engin’le dört yıl çalıştık, 10-11 yıllık da arkadaşlığımız var. Derya Karadaş uzun zaman çalıştığım, yine yakın arkadaşım olan biri. Onun dışında bütün oyuncularla ilk kez çalıştım. Erdal Özyağcılar hep hayranlık duyduğum biriydi, iyi ki kabul etti. Harikaydı. Güzel bir ekip olduk ama oyuncu seçerken önceden çalıştığım arkadaşlarım olmasından çok role uygunluğuna bakıyorum.
GECE ELBİSESİNİN ALTINA DALGIÇ TULUMU GİYDİM
Sit-com çekmekle sinema yapmak arasında ne fark varmış?
– Sit-com yazara eziyet ama oyuncuya müthiş konfor. Film fena. Yok ışık bekle, yok soğuk, yok sıcak. Ben alışmamışım, bittim. Adana’da düğün sahneleri var, ama biz o mekânı Silivri’de bulduk. Ağustos ayında Adana’da feci sıcak bir hava güya, herkes terliyor filan. Ama çekim eylül sonu Silivri’de 8 derece soğukta yapılıyor. İlk gün baktım çenemin takırdamasından lafları söyleyemeyeceğim, ertesi gün dalgıç kıyafeti aldım. Boynunu, kollarını kestim, yün içlik, üzerine dalgıç tulumu, üzerine gece elbisesi giyip öyle oynadım.
ADANA İNSANI LOKUM
Adana kısmında neler yaşadınız? Adana’yı sevmiş olmanı çok sevdim, en çok nesi yakaladı seni?
– Sürekli bir yeme-içme, saz-söz, eğlenme kültürü var. Sohbetler, şive lezzetli, her şeyin tadı çıkarılıyor, aceleye gelmiyor. İçinden su geçen şehir güzeldir.
Adana şivesini çalıştınız mı?
– Adanalı olması gereken oyuncularımızın çoğu zaten Adanalıydı veya uzun zaman Adana’da yaşamış, çalışmış oyunculardı. Ayrıca bir ortak dil için şive koçumuz vardı.
Adana insanı nasıldı?
– Lokumdu… Sevdiğim dostlarım da var Adanalı, ama daha önce gitmemiştim, çok güzel şehir. Adana insanı keyifçi, mutluluk, neşe peşinde. Yaşanılası bir yer. Yazın çok sıcakmış, biz ekimde gittik, muhteşemdi hava.
Sence bu film yıllar sonra da geriye dönüp izlenir mi?
– Tahminim izlenir. Öyle bir film yapmak istedik. Sinema perdesine yakışan da odur. İzleyenler bir daha gideceklerini söylüyorlar. Güzel bir tat bırakıyor galiba.
SİT-COM’DAN SONRA SİNEMA YAPTIM, TİYATRO DA YAPACAĞIM
Sinemaya devam edecek misin? Yoksa dizilere mi devam?
– Edeceğim tabii. Hepsi ayrı şahane. Ben televizyonu da çok seviyorum. Hatta tiyatro da istiyorum ileride.
Peki bu filmde kendine yan rol yazmanın nedeni ne? İltimas mı geçmek istemedin?
– Aslında filmi yazarken senaryonun yarısında aklıma geldi ne oynarım diye. Baktım en uygunu Mihriban. E, Mihriban’ın da senaryodaki görevi o kadar. İlk film için iyi de oldu, ağır rol olmadığı için çekimleri seyretmeye ve ukalalık yapmaya daha çok zaman buldum.
Gıcık, nemrut, hatta nefret eski eşi şahane oynamışsın. Oynarken eğlendin mi?
– Çok eğlendim. Sorunlu karakterler komedide daha çok alan veriyor. Aslı, Deniz gibi daha ideal, düzgün, nispeten normal, aklı başında tiplerden sonra çok zevkliydi.
AİLENİN TEK TARİFİ YOK, BAZEN APARTMAN KOMŞULARIN AİLENDİR
Yuva kurmanın da felsefesi yapılıyor filmde… Evlilik, imza, birlikte geçen yıllar, hatta çocuk bazen ‘yuva’ kurmaya yetmiyor.
– Evet öyle. Ailenin tek bir tanımı yok bence. Biraz da onun için 2017 model galiba bu film. Aynı apartmanda oturan bir grup insan, üniversite arkadaşları veya işyerindeki arkadaşlar alternatif bir aileye dönüşebiliyor artık büyük şehirlerde.
İŞİMİZİ İYİ YAPIP SEYİRCİNİN EĞLENMESİNİ HEDEFLEDİK
Eğlenmekten filmi çekemediğiniz oldu mu?
– Ya herkes, “Sette çok eğlendik!” der de, biz sette o kadar da eğlenmedik. Parti mi bu? Herkesin bir derdi var, nasıl oynasam, nasıl çeksem, ne yapsam? Biz esas işimizi yapıp seyircinin eğlenmesini hedefledik. Çok tatlı, iyi anlaşan, güleryüzlü bir setti evet, sonuna doğru da çok güldük ettik stres biraz gidince. Ama esas, film çıkınca, seyirciyle buluşunca eğlenmeye başladık galiba.
AİLE KURMAK İÇİN KENDİLERİNİ PARALAMIŞLAR, OLMAMIŞ, İKİNCİ ŞANSLARI BU AMA YA KIVIRAMAZLARSA?
Evin terasında rakı sofrası kuruluyor, uzun sofralar, muhabbetler, şarkı söylemeler… Çok şenlikli, eğlenceli bir film. Ama aynı zamanda ağladığın, gözünden yaş geldiği de oluyor. Bu senin özellikle istediğin bir şey mi?
– “Seyirciyi biraz ağlatırsak daha güzel gişe yapar” filan diye düşünmedim. Ağlatmayı seven biri olmadığım da malum. Ama karakterlerin o komik, eğlenceli hayatlarında hassas alanlar, üzüntüler de var. Aslında yaralanmış, hayal kırıklığı büyük insanlar bunlar. Aile kurmak için kendilerini paralamışlar, olmamış. İkinci şansları bu. Kıvırırlarsa tamam, ama ya kıvıramazlarsa? İster istemez yazarken de seyrederken de onların duygularına kapılıyorsun. Hikâye ve karakterler o duygusal sahneleri kendi çıkarttı yazarken.
BEKLENTİLERİ KARŞILAYAN FİLM
“Sit-com’larıma gülenler ya bu filme gülmezlerse?” diye endişelendin mi?
– Tabii, hep bir büyük beklenti var, kim bilir ne kadar güleceğiz diye. Anladığım kadarıyla bu film de her açıdan o büyük beklentiyi karşılıyor.
SÖYLEDİKLERİ YALAN BU: EVLİ, MUTLU, ÇOCUKLU
Şarklı türkülü bir film. Ve seçtiğin şarkılar çok güzel. ‘Evli, mutlu, çocuklu’, ‘Kim bilir’, ‘Büklüm büklüm’… Bunları seçmenin özel bir sebebi var mı?
– ‘Evli, mutlu, çocuklu’ aslında önceki sahnenin sonuna bağlanıyor ve ironik bir seçim. Biraz da filmin tartıştığı klişeye gönderme. Söyledikleri yalan bu: “Evli, mutlu, çocuklu bir aileyiz.” Oysa alakası yok. Diğer şarkılar sevdiğim ve bu filmin tonuna uyan şarkılardı. İki karakterimiz şarkıcı ve arabesk-pop söyleyen şarkıcılar. O tondan gitmek mantıklıydı.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE NE EKERSEN ONU BİÇEMEZSİN, SÜRPRİZLERE AÇIKTIR
İki ana karakter de terk ediliyor. Terk edilmek zamanımızın bir gerçeği mi?
– Valla her an herkesin başına gelebilir. İnsan ilişkilerinin garantisi yok ki. Ne ekersen onu biçemezsin, sürprizlere açıktır.
(Hürriyet, 03.12.2017)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN