Post image
Yaşar Kemal eserlerinde biyoçeşitlilik

 

“Toprağı Dinle Suyu Anla: Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik” adlı çalışma, hepimizi Yaşar Kemal kitapları aracılığıyla küresel iklim krizinin ortasında ülkemizin biyoçeşitliliğini tanımaya, korumaya ve sahip çıkmaya davet ediyor.

 

 

Seyhan AKINCI

Patozlarda ırgatlıktan traktör sürücülüğüne, çeltik tarlalarında su bekçiliğinden arzuhalciliğe, gazetecilikten yazarlığa… Birinci Dünya Savaşı’ndaki işgal sırasında Van’dan Adana’ya uzanan zorlu göç ve henüz beş yaşında babasızlık… Yaşar Kemal, çocuk yaşta kaybettiği bir gözünün ardından işte tüm bu yaşanmışlıklarla baktırır dünyaya. Şiirle başlayan yazı macerası romanda zirveye ulaşır. Yayımladığı ilk öykü kitabının adı onun yaşamla kurduğu ilişkinin de en kısa anlatısıdır: “Sarı Sıcak.” Telli turnalar, üveyikler, kelebekler onun satırlarından havalanır göğümüze. Doğa, Yaşar Kemal anlatısının fonudur esasında. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Sistematik Botanik Profesörü Ali A. Dönmez’in yayıma hazırladığı ve İBB Yayınları’ndan çıkan “Toprağı Dinle Suyu Anla: Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik” tam da bu sebeple çok özel bir çalışma. Cumhuriyet ile yaşıt Yaşar Kemal’in doğumunun 100. yılı anısına hazırlanan çalışma vesilesiyle biz de yazarın eserlerindeki biyoçeşitliliğe baktık.

Yaşar Kemal‘in 44 eserinde geçen bitki ve hayvanlar ile tüm biyoçeşitlilik unsurları “Toprağı Dinle Suyu Anla-Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik” kitabında tek tek listelendi. Yazıldığı döneme ayna tutan eserlerde geçen tabiat, ekosistemler ve canlılığa ait bilgiler, Türkiye’nin doğasında olan değişimi de gözler önüne seriyor.

İBB Yayınlarından çıkan kolektif çalışma “Toprağı Dinle Suyu Anla Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik” Cumhuriyet ile yaşıt yazarın doğumunun lOO. yılı anısına hazırlandı.

Yaşar Kemal’in eserleri dağların zirvelerini, ovaların yeşilliğini canlandırır gözümde. Metnin güzelliğinde zamanı unutur, kuş olup Çukurova’ya uçarım. Toprağın kokusunu, suyun sesini, kuşların kanat çırpışını duyarım. Yaşar Kemal elimden tutar ova ova, dağ dağ, köy köy dolaştırır beni. Büyük Usta’nın eserlerini okuduktan sonra kimse ovaya, dağa, buluta, bitki ve hayvanlara eskisi gibi bakamaz. Tabiatı kucaklamak ister mutlaka. Doğaya dair bilmediği ne çok şey olduğunu fark eder.

İBB Yayınları’ndan çıkan “Toprağı Dinle Suyu Anla-Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik” kitabı tam da bu açığı kapatacak türden. Kitap kolektif bir çalışmayla Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Sistematik Botanik Profesörü Ali A. Dönmez tarafından yayıma hazırlandı. Söz konusu çalışma üzerinden çağımızın Homeros’u Yaşar Kemal’in eserlerinde geçen biyoçeşitliliğe gelin birlikte göz atalım.

“Yağmurcuk Kuşu – Kimsecik 1”

Kolektif bir çalışma olan kitapta Ali A. Dönmez, “Kimsecik” üçlemesinin ilk kitabı “Yağmurcuk Kuşu”nda bizi Madımak’la tanıştırır. Madımak: Çobandeğneğigiller ailesinden, otsu bir bitkidir. Sebze olarak yemeği yapılan bu bitkinin kendine özgü hafif bir kokusu olur: “… üstü başı… madımak otu kokar, yağmurca tüyü kokar” ifadesinde madımak kokusuna dikkat çekilir. İtburnu: Kuşburnu olarak da bilinen Gülgillerden çalı biçimli bitkidir. “İtburnu, salep çiçeği yürüdü yazı yabana” ifadesinde baharın coşkun gelişi anlatılır. Su püreni: Akarsu kenarları ya da birikintilerinde yaygın olarak bulunan hoş kokulu bitkilerdir. Yaşar Kemal romanlarında sulak alan, dere kenarı ve yayla betimlerine eşlik ederler.

“Bir Bulut Kaynıyor – Bu Diyar Baştan Başa 4”

“Bu Diyar Baştan Başa” serisinin dördüncü kitabı olan “Bir Bulut Kaynıyor”u inceleyen Gülbahar Nur Öztürk bizi sanatsal hayvan anlatımlarıyla buluşturuyor. Bahar tayları: Güneşle insanlara umut, sevinç, neşe gelmektedir. Eserde, gecekondu çocuklarının oynamasını anlatmak için “Güneşte bahar tayları gibi oynuyorlardı” benzetmesi yapılmıştır. Yazarın eserlerinde ekolojik sorunlar ve değişimin izlerini de sürmek mümkün. Denizin apaklanması: Eserde, trollerle avlanma sonucunda deniz kıyısının; birkaç metre içine kadar ters dönmüş balıklarla birlikte apak bir görünüşe sahip olduğundan bahsedilmiştir. Bu şekilde bilinçsiz ve dengesiz avcılık, birçok canlının zarar görmesine ve ölmesine neden olmakla beraber neslinin de tehlike altına girmesine sebep olmaktadır.

“Binboğalar Efsanesi”

Yörüklerin yaşadıkları ortamdan alıkonulmasına, onların yok oluşuna yakılmış bir ağıttır “Binboğalar Efsanesi”. Yaşar Kemal bir kültürün nasıl bittiğini anlatırken fondaki bitki ve hayvan türlerini, hayvanların eserde kullanılış biçimini İdil Alaçam analiz ediyor. Hayvan postundan elde edilen başlık olan börk; ısı yalıtımı iyi olduğu için keçi kılından yapılan çadırlar. Çok hızlı hareket eden, uzun vücuda sahip olan eklembacaklılardan çıyan. Adını renginden alan Karakuş. Ki romanda şöyle anlatılır o kuş: “Dünyada en sarp, çıkılmaz, varılmaz kayalıklara yuvasını iki kuş yapar, birisi karakuş, öteki de şahindir.”

“Ağrıdağı Efsanesi”

Ahmet ile Gülbahar arasındaki sevdayı anlatan bir aşk destanıdır “Ağrı Dağı Efsanesi”. Yaşar Kemal’in kitapta tasvir ettiği bitkileri Ali A. Dönmez analiz ediyor yaptığı çalışmayla. Karın erimeye başladığı yüksek dağ kesimlerinde yetişen yumrulu bitki sarı kar çiçeği. Yaşar Kemal, “Ağrıdağı’nın karları erimeye yüz tutmuştu… Sarı kar çiçekleri uç vermişti…” anlatımıyla yer verir büyük eserinde bu çiçeğe.

Püren ile de “Ağrıdağı Efsanesi” ile tanıştı birçok okur. “Keskin kokulu Ağrıdağı püreninden yastık yaptı,” anlatısıyla tasvir eder büyük usta eserinde. Tedavi amaçlı da kullanılan bu bitki, binbirdelik otu veya kantaron gibi isimlerle de anılıyor aslında. Çok sert ve yeşilimsi mavi renkli olan çinke taşını da aynı çalışmayla öğreniyoruz.

“İnce Memed” 1-2-3-4

Yaşar Kemal’in, tamı tamına 32 yıllık emeğinin ürünüdür “İnce Memed”. Serinin ikinci kitabındaki hani o meşhur, “Demir olsam çürürdüm toprak oldum dayandım,” sözünü bizlere belleten şaheser. Ağalık düzenine karşı çıkan merhametli eşkıyanın mücadelesini okurken bir film izler gibi dağlarda gezer, ağaçları, börtü böceği, toprağı, suyu beş duyumuzla görüp hissederiz. Bu bölümde Tuğçe Ünlü, dört ciltlik kitapta adı geçen bitkileri, bitkilerin kullanımlarını ve hayvanları tek tek sıralayıp özelliklerini aktarıyor bize.

“Çakırdikeni adamın bacağını köpek gibi kapar,” diye anlatılan o bitki; papatyagiller familyasındandır. Tüysüz ve dikenlidir.

Çiriş: Yiyecek olarak da kullanılan, pırasaya benzeyen, çok yıllık bir bitkidir. Acı bir kokusu vardır. Güz vaktinde Yaşar Kemal için dağlar çiriş kokar.

Deve dikeni: Otsu bir bitkidir. Yabani bir ot olması sebebiyle ekinin içinde olması istenmez ancak faydalı bir kaynağıdır.

Mucuk sineği: İnsanların ve hayvanların ağızlarına, gözlerine gelerek onları rahatsız eden küçük sineklerdir.

Yarpuz: Mavi-mor renkli, kokulu bir bitkidir. Genellikle sulak alanlarda doğal olarak yetişirler. Çayların, bataklıkların kıyılarında karşılaşırız yarpuz kokusuyla. Yemeklerde de kullanılır.

“Demirciler Çarşısı Cinayeti – Akçasazın Ağaları 1”

“Akçasazın Ağaları” serisinin bu ilk kitabı, birbirini yok etmek isteyen iki derebeyinin altında ezilen toprağın, doğanın ve insanlarının efsanesidir. Doğada birçok güzelliği gözünü kırpmadan yok eden insanın doğada oluşturduğu izleri anlatılır. Okur; değişen coğrafyanın gerisinde anlatılan kavganın hikâyesi üzerinden yine birçok hayvan ve bitkiyle karşılaşır. İşte, Nilay Çolak’ın çalışmasıyla tanıştıklarımız:

Murt: Mersin çalışı olarak da bilinir. Bataklıkta yaşanan mücadeleler, toprağa karışan kanlar ve harabede ezilen murt kokusu ölümün en yakın tanıtıcıları olmuştur Çukurova için.

Hayıt: Çalı formundaki bitki, mor renkte çiçeklere sahiptir.

Kurtkulağı: Yapraklarının şeklinin kurt kulağına benzemesi sebebiyle bu ismi alır.

Gelin böceği: Kırmızı, turuncu, sarı üzerine siyah desenlere sahip güzel görünüşlü bir böcektir.

Sarı karınca: Karıncalar, doğada bulunan en önemli ayrıştırıcılardandır. Kitapta da ölen kişinin yarılmış dudağına, oyulmuş gözüne, parçalanmış bedenine su yatağından, ağaçlardan öbek öbek gelen ve üzeri görülemeyecek şekilde ölüyü saran karıncalardan bahsedilir. Hatta kişiye işkence çektirilmek istendiğinde, yaralı kişinin üzerine arı ve sarı karıncaları daha çok çekmek için bal döküyorlar.

“Yusufçuk Yusuf Akaçasazın Ağaları 2”

Serinin ikinci kitabı hepimizin bildiği “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler, gittiler,” cümlesiyle başlar ve “O iyi atlar, o insanları aldılar, çektiler, gittiler,” sözleriyle biter. İki aşiret arasındaki kudret ve nüfuz savaşları üzerinden feodal toprak ağalarının yeni kapital düzene nasıl yenik düştüğünü, bunun doğayı nasıl etkilediğini anlatır. Bu bölümdeki bitki ve hayvanlara Zeynep Demre Çaykara mercek tutuyor.

Ağın: Günümüz dilinde zakkum olarak da bilinen bu bitki birçok renkte bulunmaktadır. Yaprakları zehirli olan bitki susuzluğa çok dayanıklıdır.

Hayıt: Mineçiçeğigiller ailesine ait bir türdür. İki-üç metre boylanabilir. Çiçekleri azık leylak, mor veya beyaz renklidir. İffet (namus) çiçeği olarak da bilinir.

Peryavşan: Ballıbabagiller familyasından otsu, güçlü kokulu bir bitkidir.

“Bugünlerde Bahar İndi”

Yaşar Kemal’in 1940’h yıllardan beri yazdığı şiirlerinin toplandığı kitabın ilk baskısı 2010’da yapılmıştı. Üç kısımdan oluşan kitap, 1941-1942 yıllarından günlük gibi tutulan “Irgatlık Anıları” ile başlar. Şiirlerdeki bitkilerin sanatsal anlatımlarını Zeynep Cemre Özdel araştırdı.

Buğulu ekinler: Tahılların harman oluncaya kadar geçirdiği sürede büyüyen ekinler, “Uyanış” şiirinde anlatılır: “Bilmiyordum,/Buğulu ekinlerdeki taze düşü/Ve tan yerinde gerinen billur öpüşü.”

Çiçeklerin dostluk ve insan açması: “Bundan sonra yeryüzünde/Çiçekler dostluk açacak” dizesi umudu ve iyi günleri temsil eder.

“Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana Bir Ada Hikâyesi 1”

“Bir Ada Hikâyesi” dörtlüsü, savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan’a gönderilen Rumlar’ın boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alır. Roman doğal güzellikleriyle kimine cennet kimine de cehennem olan Karınca Adası’nda geçmektedir. Yaşar Kemal bizi Sarıkamış’ın amansız soğuğundan Mezopotamya’nın çöllerine uzanan geniş bir savaş alanında gezintiye çıkarır. Bu bölümde geçen bitkileri Fulya Eröksüz’ün çalışmasıyla öğreniyoruz.

Dağ elması: Yabani olarak yetişen bir elma türüdür. “Sandıktan ağır bir dağ elması kokusu yayıldı. Vasili bu kokuyu iyi bilirdi.”

Ilgın: Aşırı sıcak ve kurak iklimlere dayanıklı, tuzlu topraklarda yetişen bir bitkidir. “Yeşil, gür dallı ılgınlar, kamışları sarmışlar, çukuru sık birzıncarlığa çevirmişlerdi.”

Zıncar: Bir çeşit dikenli çalıdır. Böğürtlen çalısı için de kullanılır. MS Dağ elması yabani olarak yetişen bir elma türüdür.

 

 

“Toprağı Dinle Suyu Anla Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik”

İBB Yayınları 391,50 TL.

(Milliyet SANAT, Haziran 2023)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN