Geçen günlerde iki olay Türkiye’yi sarstı…
Pek çoğumuzu gerçekten üzdü…
Birisi gencecik bir çocuğun, bir üniversite öğrencisinin geldiği “ÇARESİZLİK”, “UMUTSUZLUK” noktasıydı…
Babasının dahil olduğunu açıkladığı bir tarikatın yurdunda kalan ve yaşadığı baskılar sonucu yaşam sevinci tükenen bu gencin son sözlerine bakın:
“Artık hayatıma devam etmek istemiyorum. Bu her geçen gün daha da zor oluyor. Sürekli stres, gelecek kaygısı ve ne yapacağımı bilmiyorum. Tıp okuyorum. Oldukça zor geliyor bana. Sınavlara elimden geldiğince çalıştım. Ama 25 civarı bir ortalamaya sahibim, geçmek için 60’ın üzerinde olması gerekiyor. İçinde bulunduğum durumda tüm yaşama hevesimi ve sevincimi kaybettim. Aileme de bunu açıkçası söyleyemiyorum, korkuyorum. Ne yapacaklarını hiç bilemiyorum. Geleceğe baktığım zaman daha da kötü bir hal alacağını şimdiden görebiliyorum. Gerçekten hayat artık çekilmez bir hal aldı… Yaşamak istemiyorum…
Ailemden şunu rica ediyorum. Kardeşlerime daha toleranslı davranın. İleride muhtemelen okuyacağı üniversite bölümünü kendisi seçemeyecek, nerede kalacağını kendisi seçemeyecek, hiçbir şeyi seçemeyecek. Aileme karşı çıktığı zaman hiçbir şey yapamayacağını fark edecek. Lütfen yaptığınız hatanın farkına varın. Hayatımızı zehir ediyorsunuz. Biliyorum ailem beni seviyor. Benim için iyi şeyler yapmaya çalışıyor, ama gerçekten hayat artık çekilmez bir hal aldı. Kardeşlerim için de böyle olmasın istiyorum.”
Çok üzücü, ama ülkemizin geldiği noktada gençlerin büyük çoğunluğu umutsuz… Gelecek kaygısı, işsizlik, sevgisizlik, iletişimsizlik, yaşamımıza hakim olan şiddet hepimizin, özellikle de gelişme çağındaki gençlerin üzerinde adeta kara bir gölge gibi…
Ülkeyi şöyle bir tahlil edin, bakın:
Gençlerin bir kısmı kurtuluşun çaresini; ülkeyi terk etmek olarak görüyor…
Bir kısmı sokak aralarına kadar yaygınlaşan uyuşturucunun tuzağına düşüyor… Bir kısmı çeşitli nedenlerle cezaevlerine düşüyor… Bir kısmının tercihi ki, son zamanlarda sizler de görüyorsunuz genç intiharları artıyor… Medyayı izlediğinizde de görüyorsunuz; 12 yaşına kadar intiharların düştüğü haberleri yansıyor…
Aslında uygulanan politikalar sonucu gelinen aşamada hiçbir şeye şaşmamamız lazım… Ama bu gencin intiharının ardından Ankara Keçiören’de yaşanan; ‘cin çıkarma’ savsatasıyla psikolojik tedavi görmesi gereken kadının da, 100 sopa darbesiyle hunharca katledilmesi akıllarımıza durgunluk verdi…
Kayseri’de kaynakçılık yapan ve “dini bilgileri olduğunu” söyleyen “sözde hoca” Erdal Kaya’ya göre, bir çocuk annesi Özge Nur Tekin’in içine; “Cin girmişti, o cinin çıkarılması gerekiyordu. Kurban kesilecek, dualar okunacak, sırtına oklava ile 100 kere vurulacak ve hacamat yapılacak, cin de kadının içinden çıkacaktı.”
En başta kocası Selçuk Tekin, annesi, babası, kayınvalidesi, kayınpederi, kısacası hepsi bir olup hocanın söylediği “cin”i çıkarmak için oklavayla zavallı Özge Nur’a vurdular, ha vurdular…
Nasıl bir hırsla vurdularsa…
Cin çıktı mı bilmiyoruz, ama uygulanan bu şiddet sonucu Özge’nin canı çıktı…
İşte; bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” dediği ve bu bağnazlıklardan insanları kurtarmak için önemli inkılaplar yaptığı, ancak son yıllarda gerici eğitimin dayatıldığı, okulların ortaöğretimin imam hatipleştirildiği, çocukların normal liselere gitmesinin resmen zorla engellendiği Türkiye Cumhuriyeti’nde gelinen aşama…
Evet, evet Atatürk’ü karalayanların, onun yaşama geçirdiği laik, demokratik ortamı yok etmeye çalışanların ülkeyi getirdikleri aşama bu…
Üzücü…
Hem de çok üzücü…
Ama umutsuzluğa yer yok… Tersine umutsuzluk kıskacında kıvranan gençlerimiz ve bu ülkenin geleceği için umutlarımızı artırmaya ihtiyacımız var…
İyi haftalar
Umut Vakfı
YORUMLAR(1)
SİZ DE YORUM YAZIN