Fikret İLKİZ
Terbiyeli olmanın bir gereği var mı? Hayır yok…
Bir olasılık “hukuk” diye diye yarattıkları “hukuksuzluklarla” terbiyesizlikle baş etmek mümkün olabilir. Belki de bundan anlıyorlardır, kim bilir?
Adalet, hak ve hukuk diyerek insanları adaletsiz bırakanların yalancıları kimlerdir?
Vakti geldi de geçiyor… Artık sadece terbiyesiz olmakla sağlanabilir, bunların yalanlarını yüzüne vurmak! Utanırlar mı, sanmam! Ama utanç içinde yaşamak zorunda kaldığımız bu topraklarda terbiyeli maymun gibi yaşamaktansa terbiyeyi elden bırakır, terbiyesiz olur ve belki bir lahza rahatlarız… Biz de insanız, bizde insan evladıyız.
Belki az biraz “terbiyesizlik” işe yarayabilir; terbiyesizliklere cevap vermiş oluruz.
Edebimizle yaşayıp gidelim diyoruz ama ısrar ediyorlar. Sakın bizi terbiyesiz etmeyin…
Adalete ve hukuka saygı duyduğumuz insan haklarından yana olmanın bir bedeli olmadan yaşanan ve insan hakkını ihlal edenlerin cezasız kalmadığı bir “düzen” yaratmak düş değildir. Bu topraklarda bizlerin gücü, adaletli bir dünya düşlerimizi gerçeğe çevirir.
Öfkelendirmeyin, kızdırmayın! Bilirsiniz, öfkelenmesini ve kızmasını çok iyi biliriz.
Öfkelendirenler bizim bu gücümüzden korkarlar ve inançlarımıza kin duyarlar. Biz kin duymayız, gerektiğinde affederiz. Ama aklınızdan çıkarmayın yapılanları unutmayız. Korkun bizden ve öfkemizden, kızgınlığımızdan uzak durun.
Adam değil, insan olun ve az biraz da terbiyeli, edepli…
Gücümüzü ve düşlerimizi zorlamayın! Ahh ettirmeyin kimseye! Beddua ettirmeyin kendinize. Kendi halinde ve başkalarının hak ve hukuku için yaşayanları ezmeye kalkmayın. Karısını kızdırmayın, çocuklarını üzmeyin ve kimseye eziyet etmeyin ve ahını almayın! Şöyle denirse belki anlarsınız; ahirette ve cehennemde eli elleri yakanızdan kurtulmaz.
Başkalarının hakları ve hukuku için yaşayanların yaşamları insan haklarına adanmıştır.
Haktan ve hukuktan olmaktan vazgeçmeyenlerin terbiyesiyle baş edemezsiniz ve edemediniz… Aklınızdan çıkarmayın terbiyesizliğimizin gücüyle hiç baş edemezsiniz!
Terbiyeli insan evlatları olarak ne yaptık?
Bilirsiniz kimler olduğunu ve kimlerin neler yaptığını… Aynaya bakmaya bile cesareti kalmayanların utançlarından değil, yüzsüzlüklerinden aynaya bakmadığını bilir onları çok yakından tanırsınız.
Her gün, her saat, ekrandaki her haber sonrasında küfürbaz yaptınız insanları. Yaptıklarınızı düşünün yeter, düşünebiliyorsanız!
Gıyabınızda edilen hakkınızdaki küfürleri duyuyorsunuzdur mutlaka. Şikayetçi olsanıza… Harekete geçirin Savcılıkları… Ne kadar böyük böyük insanlar olduğunuzu, şeref ve haysiyet sahipleri olarak bu memleket için yaptıklarınızı, yapacaklarınızı bir bir sayıp, hakkınızda ve gıyabınızda edilen küfürler nedeniyle kişiliklerinizin rencide olduğunu “sen” hitaplı yazdığınız dilekçelerle basında haber, savcılıklarda dosyalar, dosyalar, dosyalar, soruşturmalar, soruşturmalar yaptırtsanıza… Ne iyi olur! Mahkemeler cezalar versin, tutuklasın, içeri atsın.
İşte adalet ve hukuk dediğin budur, bu olmalıdır diye demeçler verin! Karışamayız, yargı bağımsız ve tarafsızdır demeyi ihmal etmeyin, demeçleriniz çok fiyakalı olur, yakışır.
Böylece hukuku kendilerine oyuncak eden, adaleti kinleri için alet edevat gibi görenlere karşı terbiyemizi ve edebimizi takındık da ne oldu?
Şikayetçiler edepli ve terbiyeli, şikâyet edilen şüpheliler edepsiz ve terbiyesiz…
Tef çalsan oynayacakların, kapı gıcırtısına göbek atmaya hazır olanların marifetleri değil mi bu durum, bu haller. Tefe koymak lazım bunların hepsini!
Onun için artık günümüzde “terbiyesiz olmak”, “erdemli olmakla eş değerdedir” diyorlar büyüklerimiz… Evlatlarından özür diliyorlar; biz size böyle öğretmedik, terbiyeli olun, ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun dedik ama artık siz bilirsiniz diyorlar bizim büyüklerimiz, utana sıkıla!
Bütün olup bitenlere ve insan haklarından yana olanlara karşı yaptıklarınıza rağmen ana babalarımızın hatırı ve bize verdikleri terbiye adına; bizi terbiyesiz etmeyin!
Öfkelenmeyi, kızmayı ve terbiyesiz olmayı çok iyi biliriz ve bu konuda fevkaladeyizdir!
Derdimiz mi? Çok basit ve anlaşılır “adalet” talebinden ibaret… Öfkemiz ve kızgınlığımız ve terbiyesizliğimiz bundandır.
1930 yıllarıydı…Bu memleketin evlatlarından Sabahattin Ali, 22 Kanunuevvel (Aralık) 1932 tarihinden beri cezaevinde mevkuftur. “Anadolu Demiryolları muhasebe memurlarından Yahya ve Zıbarık nahiyesi başmuallimi Namık Beylerin evlerinde müçtemi ve medûv zevat huzurunda hazırlık tahkikatının IIinci sahifesinde yazılı “memleketten Haber” unvanlı şiiri okumak suretiyle reisicumhur hazretlerine gıyaben tahkir eylediği” için Reisicumhura hakaretten bir seneye mahkûm edilmiş, hakkındaki karar bozulmuş ve cezası artırılarak iki ay daha eklenerek 14 aya mahkûm olmuştur (Sabahattin Ali Mahkemelerde. YKY. 8.Bası. 2016)
“Konya Hapishanesinde mevkuf, Konya Muhtelit Ortamektep Almanca Muallimi Sabahattin Ali” imzasıyla Temyiz Mahkemesi Ceza Daire-i Aliyesine gönderdiği dilekçesinin bir bölümünde (YKY sayfa 34) şöyle yazar:
“12 – Ben haksız olduğum zaman başımı eğmesini ve susmasını bilen, fakat haklı olduğum zaman alnı yukarda bağıran ve hakkını teslim etmeyenlere her ne bahasına olursa olsun onu teslim ettirmek isteyen bir adamım. Haksızlığa maruz kaldıkça ve bu haksızlık tashih edilmedikçe susmamak hür bir vatandaş sıfatiyle vazifemdir. Bunun tevlit edebileceği neticeleri de göz önünde bulundurur, fakat yine hakkımı istemekten çekinmem. Çünkü adaletin yanlış tatbik olunduğu bir yerde mahpus olmak serbest gezmekten daha şereflidir. (…)
14 – Bir masumun göz göre (göre) mahkumiyeti gibi feci bir hadiseye lakayt kalamayacak olan mahkemenizden ne merhamet ne müsamaha istiyorum. İstediğim şey adalet, vermekle mükellef olduğunuz adalettir…”
Dediğimiz gibi, derdimiz adalet. “Ben” dediğimiz zaman bile dediğimiz ahali ve ahali için hukuk ve adalet!
İşte bu yüzdendir, vakti geldiğinde sözümüzü esirgemeyiz! Bakmayın sessiz sedasız halimize. Sessiz ve sedasız duruşumuzdan bile çekinin. Çünkü, aklımızdakileri, yüreğimizdekileri, sevgimizi, umutlarımızı, yaşam sevincimizi, insanlara sahip çıkmaktaki kararlığımızı, sizlerin aksine; ağzımızla ve inanarak söyleriz.
Sükûn içinde olduğumuz zaman daha çok çekinin. Öfkelenmemiz terstir ve bir lütuf gibi verdiğiniz kararları açıklarken sözlerinizi söylemeden önce bin defa düşününün, unutmayız. Sonra bağışlanmayı dört gözle beklersiniz. O yüzden tayin edilen zamanlarda sevinmemizi ve size memnuniyetimizi göstermeyi ister gibi halinizle yapmaya çalıştığınız esprilerinizi ahalinin vicdanında aklanmanıza ve bir gün kendi yargılamalarınıza saklayın.
Sözün özü… Keşke küfürlerimizi, öfkemizi, kızgınlıklarımızı anlayabilseniz! Sadece bu nedenle bile olsa yargıladığınızı zannettiğiniz bizlerinde; sizleri bu halinizle hak edecek insanlar olarak kabul edebilmemiz mümkün olsa… Belki bir gün, belki bir gün savunmaya ihtiyacınız ve savunulmayı hak ettiğiniz zamanlarda…
Değmezsiniz…
Bizler Sabahattin Ali öyküleriyle, romanlarıyla büyüdük ve onun yaşamından bize kalan, ana babalarımızın ve memleket aşkımızın bize verdiği terbiyeyle yaşıyoruz.
Terbiyemizi zorlamayın ve bizleri terbiyesiz etmeyin…
12 Mart 2018
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN