Post image
Ya tecavüzü kızınız, torununuz yaşarsa!

Tecavüz yine aklandı…

Sakarya’da 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismar suçlamasıyla 34 kişinin yargılandığı davada, tek tutuklu sanık olan polis memuru NŞ. 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.

2012 yılının Haziran ayında 14 yaşındaki bir kız çocuğunun ikisi polis müdürü 28’i öğrenci 34 kişinin cinsel istismarına uğradığının ortaya çıkması Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı. Tutuklu öğrenciler ilk duruşmada serbest bırakılırken yurtdışına kaçan polis müdürü NŞ. ise geçen aylarda yakalanmıştı.
Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 24 Şubat 2014 Pazartesi günü görülen karar duruşmasında, mahkeme heyeti, polis müdürü NŞ.’yi “Küçük yaşta kıza cinsel istismar” suçundan 19 yıl 4 ay ve “Hürriyetten yoksun bırakma” suçundan 9 yıl olmak üzere toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum etti.
Tutuksuz yargılanan 27 öğrenciye ise cinsel istismardan 1 ile 5 yıl arasında, hürriyeti tehditten de 5 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Ancak mahkeme heyeti, çocuk yaşta olmaları ve öğrenci olduklarını dikkate alarak hükmün geri bırakılmasına karar verdi. Karar 5 yıl ertelenmiş oldu.
Mahkeme, NŞ.’ye yer temin ettiği gerekçesiyle yargılanan polis müdürü ET., futbol antrenörü ST., futbolcu NM. ve kamu görevlisi ED. dahil beş yetişkin ile bir çocuğun da beraatine karar verdi.
Maalesef sosyolojik, yaşamsal anlamda üzerinde durulması gereken pek çok olay demokratik toplumlarda olmaması gerekirken hala gündemimizi işgal ediyor. Gazetelere şöyle bir göz attığınızda içiniz kararıyor. Geçen haftanın gazetelerinden birkaç örnek vermek gerekirse;

Radikal gazetesi: “Yoğun bakım” alarmı… “20 bin yatak yetmiyor, hastanelerden çevrilen hastalar ölüyor. Sadece geçen hafta bir bebek ve bir çocuk, yoğun bakım yatağı bulunamadığı için öldü. Bir yandan yatak ve doktor eksikliği, bir yandan ‘kağıt’ üstünde görünen yoğun bakım yataklarıyla devletten alınan paralar…”

Yine Radikal gazetesi… “6 ilçede 15 gün sıkıyönetim… 3 milyon olağan şüpheli. Ankara’da polis, Çankaya ve Mamak dahil 6 ilçede 15 gün her tür arama için izin çıkardı. Baro tepkili. Daha önce 2005’te Tunceli ve 2010’da İstanbul Üniversitesi’nde alınan benzer karar çok eleştirilmişti…”

Yine çok tartışılacağı bir gerçek…

Milliyet gazetesini elinize alınca içiniz daha da kararıyor…
İlk haber; 13 yaşındaki kızla şeytan ayin ile ilişkiye girdiler… Antalya’da ortaokul öğrencisi 13 yaşındaki MÇ.’ye esrar içirip ‘şeytan çağırma’ seansıyla tecavüz ettiği belirtilen 3’ü 18 yaşından küçük dört kişi ile bu olay öncesinde kızla ilişkiye girdiği öne sürülen 3 kişi hakkında, 14 yıldan 30 yıla kadar değişen hapis cezaları istemiyle dava açıldı.

Hemen yanında başka bir haber; Manisa’nın Salihli ilçesinde 14 yaşındaki kız çocuğu ile para karşılığı ilişkiye girdiği ileri sürülen 14 kişiden 9’u tutuklandı, beş şüpheli ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Milliyet’te bu haberlerin yayımlandığı altıncı sayfanın manşeti ise daha da utanç verici: “İmam tecavüz ettiği kız kardeşini suçladı.”

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala ülkemizde yaşanan ve gün yüzüne çıkmış iğrenç şiddet olaylarına bakar mısınız! Maalesef şiddetin her türlüsünü insanlar öncelikle yakınlarından görüyor. Önleyici yasal tedbirler de bu konuda yeterli değil. Çünkü şiddeti gören şikayetçi olduğunda ki, sonuçta yeniden evine dönüyor ve döndüğünde de daha beterini yaşıyor…

Bu konuda çok ciddi eğitimler verilmediği ve şiddet görenlere, mağdur olanlara devlet desteği gerçekten sağlanmadığı müddetçe de şiddet sarmalı her yönüyle artarak toplumumuza hakim olmaya devam edecektir…

CHP Kadın ve Çocuk Hakları İnceleme ve İzleme Komisyonu, 8 Mart Kadınlar Günü yaklaşırken bir rapor hazırladı. Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki sığınma evleri ziyaret edilerek, bu evlerin fiziki özellikleri, kadın ve çocukların durumları ile ilgili hazırlanan bu raporda; 21 yüzyıl Türkiye’sinde hala “ayaklarına zincir takılan, kıskançlıktan camlarına duvar örülen, kapıyı geç açtığı için öldüresiye dövülen, burunları kesilen kadınların hikayeleri”nden oluşan ürkütücü bir sonuç çıktı…

Dört milletvekili ve bir parti meclisi üyesinin yer aldığı ziyaretler sonucu oluşturulan raporda 23 kadının hikayelerine yer verildi. Raporun sonuç bölümünde ise şiddete uğrayan kadınların ortak profilleri çizildi. Raporda, “kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde edememesi ve eğitim olanaklarından yararlanamamasının şiddeti doğurduğu” belirtiliyor. Ayrıca sığınma evinde kalan kadınların genel durumlarına bakıldığında, kadına yönelik şiddetin yaşının olmadığı görülüyor. “Görücü usulüyle, kaçarak ya da küçük yaşta evlendirilen kadınlar daha çok şiddet görüyor…”

Bu raporla kez daha ortaya konulduğu gibi, şiddeti önlemenin tek yolu; medeni, uygar, tam anlamıyla çağdaş bir eğitimi memleketimizin en ücra köşesine kadar götürmek ve insanları eğitmekten geçiyor. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği, insanların sosyal haklardan rahatlıkla yararlanabildiği bir yönetim şeklinin önemini de bir kez daha ortaya koyuyor sonuç…

Evet, dönelim Kars’ın bir köyünde imamlık yapan 29 yaşındaki AB’nin kız kardeşine tecavüzü olayına…
Ne üzücü değil mi? Hem de bir köyde imamlık yapan birisi… Halka güzellik, iyilik, doğruluk, ahlaklı olma; özetle namuslu olmayı öğretip, aşılayacak bir makamdaki insan…

Koruyup, kollaması gerektiği kız kardeşine tecavüz ediyor…

AB ile 27 yaşındaki erkek kardeşi MB, 23 yaşındaki kız kardeşlerinin şikayeti üzerine tutuklandı. İki kardeş Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde kız kardeşlerine tecavüz etmekten 18 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacaklar.

Annesini 7 yıl, babasını 1 yıl önce kaybeden 23 yaşındaki genç kız mahkemede, ağabeyinin kendisine geçen ağustos ayında tecavüz ettiğini, bunun defalarca sürdüğünü, ablasına olayı söylediğinde “Sakın ha ağabeyin işinden olur” dediğini, hamile kalınca da ağabeyinin Ankara’ya götürerek kürtaj yaptırdığını, sonra da hem imam olan ağabeyinin, hem de diğer ağabeyinin yine tecavüz ettiklerini anlatıyor.

Ne kadar elem verici…

Ağabeyi AB’nin hiç utanma, arlanma duymadan mahkemede yaptığı açıklama ise daha da acı: “H. öz kardeşim olur. Kendisiyle birlikte oldum. Ancak bana karşı koymadı. Birçok kez birlikte olduk. Hamile kalınca Ankara’ya götürdüm. Çocuğu aldırdıktan sonra bir kez daha birlikte oldum…”

Bu olayın ortaya çıkmasıyla HB.’nin daha pek çok acıyı yaşadığını görüyoruz. Utanılacak tecavüzlerden konuyu açtığı ablasının yardımıyla kurtulamadığı gibi bir devlet kurumu olan sığınma evinde de daha beterlerini yaşıyor…

HB ağabeyinin uyguladığı şiddet nedeniyle Erzurum’da Kadın Sığınma Evi’ne yerleştirilmiş. Burada da NU. adlı kadının kendisini erkeklere para karşılığı pazarlamak istediğini, kabul etmeyince bu kadının tanıştırdığı NÇ.’nin de kendisine zorla tecavüz ettiğini anlatıyor. Kürtaj için Ankara’da götürüldüğü hastanede de aynı şeyi yaşıyor…

Görüyorsunuz güzel memleketimizin neresinden tutsanız elinizde kalıyor… Geri kalmış ülkelerde, toplumlarda kadın olmak zordur. İstatistikler de bunu gösterir, kadının geri kalmış toplumlarda söz hakkı ya kısıtlıdır ya da yoktur…

Geçen hafta Diyarbakır’da da benzer bir olay yaşandı. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 20 Şubat 2014 Perşembe günü görülen ve merkez Yenişehir ilçesinde 9 yaşındaki kız kardeşi BA.’ya değişik zamanlarda beş kez tecavüz ettiği iddia edilen 18 yaşındaki BA.’nın yargılaması vardı. Oğlu tutuklu olduğu için mağdur olduğunu belirten anne LA. duruşmada, oğlundan şikayetçi olmadığını söyledi. Ve “Askerlik zamanım gelmiştir. Vatani görevimi yapmak istiyorum” diyen BA. tahliye edildi.

Aynı gün Gölcük’te de, 29 kişinin cinsel istismarına uğrayan 13 yaşındaki ÖY. ile ilgili davanın duruşması vardı Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde. İlginç olan ise bu davada yargılanan 29 kişiden sadece dördü tutuklu olması…

Bunlar geçen haftanın sadece birkaç gününde basına yansıyanlar. Ve bu haftaya da, girişte verdiğimiz gibi bir çocuğa 34 kişinin cinsel istismarda bulunmasıyla ilgili davanın kararı damgasını vurdu. Maalesef bilmediğimiz, duymadığımız daha nice çocuk, kadın bu tür aile içi cinsel istismara ve tecavüze uğruyor…

Karşılaşacağı tüm zorluklara rağmen, çevre baskısına rağmen kadınlar bu tür olaylara direnmeye çalışıyorlar, ancak ne acıdır ki, en büyük kötülüğü onları dışarıya karşı koruması gereken yakınlarından görüyorlar… Sığındıkları devlet kurumlarında bile çoğu zaman onlara sahip çıkılmıyor.

Ülkemizde tecavüz olaylarının cezasız kaldığını belirten avukat Nazan Moroğlu, “Tecavüz olayının ispatlanamadığı gerekçe gösterilerek ya da bir takım hafifletici sebepler göz önüne alınarak sanık tahliye edilebiliyor” diyor.

Geçen hafta, kürtaja konusunda yapılan düzenlemelerin tartışılmasına neden olacak bir başka olay daha yaşandı ülkemizde. Devletin kendisine sığınanları koruyamadığını da bir kez daha ortaya koyuyordu bu yaşanan dram.

Vatan gazetesinden Bülent Aydoğdu’nun haberine göre, devlet koruması altındaki 15 yaşındaki KD. tecavüze uğradı. İstanbul Bahçelievler 80. Yıl Çocuk Yuvası’nda koruma altında bulunan KD. uğradığı cinsel istismar sonucu hamile kaldı. 23 Aralık 2013’te çocuk yuvasının avukatı, “9 haftalık hamile olan kızın yaşının küçük olması, çocuğu bakabilecek durumda olmaması ve mağduru olduğu bir suç dolayısıyla hamile kalması nedeniyle kürtaj izni” için Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulundu. Çocuk anne adayının sağlığına zarar verilmemesi koşuluyla gebeliğin sonlandırılması, ceninden alınacak kan örneğinin Adli Tıp Kurumu’na gönderilerek DNA testinin yapılmasına karar verilmesini istedi.

Habere göre, dosya savcılık ve mahkemeler arasında dolaştıktan sonra tabii ki, 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 24 Ocak 2014 günü “yasada mahkeme kararı ile hamileliğin sonlandırılmasına ilişkin her hangi bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle bu istemi reddetti. Yapılan itiraz da reddedildi ve koruma altında olan kızın şimdilerde hamileliğinin 17. haftasını bitirdiği ve dosyanın halen Gaziosmanpaşa Çocuk Mahkemesi’nde bulunduğu belirtiliyor…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, çocuğun kuruma yerleşmesinden önce tecavüze uğradığını ve hamile kaldığını söylüyor…

Küçücük bir kız çocuğunun, uğradığı iğrenç bir cinsel istismar sonucu hamile kalması ve çocuğu doğurması (ki kendisi kürtaj olmak istiyor) reva mı?

Kendisine bakamayan, sahip çıkamayan bir çocuk, istemeyerek doğurduğu çocuğa ne kadar bakabilecek, ne kadar sahip çıkabilecektir?

Kararı veren yargıç tüm bunları düşündü mü acaba? İnsanlar, kendi kızlarının, torunlarının başına böyle bir olay gelse yine böylesine vurdum duymaz mı davranırlar?

Oysa bir çocuğun duygu dünyası gözetilerek, onu psikolojik yıkımlardan kurtarma çabası ve isteğiyle bu olay yasal kürtaj süresi bitene kadar ötelenmek yerine çocuk açısından olumlu sonuçlandırılamaz mıydı?

Maalesef tüm bunlar basında yer alınca ancak Bakanlık bir basın açıklamasıyla KD.’nin düşük yaptığını, uzman doktor kararıyla gebeliğinin sonlandırıldığını açıkladı…

Ya tecavüz eden! Çocuğu değil de çocuğun karnındaki bebeği korumaya çalışanlar onunla ilgili bir işlem yapacaklar mı acaba?

İşte böyle bir Türkiye ortamında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne doğru yol alıyoruz…

Bir kez daha vurguluyoruz; böyle bir ülkede yaşıyorsak hepimiz suçluyuz. Tüm devlet birimlerindeki yöneticiler başta olmak üzere herkes bu insanlık ayıbı olayların yaşanmaması için üzerine düşeni yapmalı ki, yarın çocuklarımızın yüzüne bakabilecek yüzümüz olsun…

İyi haftalar

Umut Vakfı

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN