ÖMÜR ŞAHİN KEYİF
Pazartesi Söyleşileri
Norveç’te kurulan insan hakları örgütü Defend International’ın (DI) başındaki isim Dr. Widad Akrawi. Özellikle insan hakkı ihlalleriyle mücadele, cinsiyet temelli ayrımcılık, silahsızlanma ve sağlık konusundaki uluslararası çabalarıyla tanınıyor. Iraklı bir Kürt olarak hayatının şekillenmesinde, Halepçe Katliamı’nın da bir parçası olduğu Enfal Operasyonu’nun büyük bir etkisi olduğu bilinen Akrawi, insan hakkı ihlallerinin ve katliamların ne boyuta gelebileceğini, çok küçük yaşlardan itibaren kendi gözleriyle gören, defalarca iç göçe, ardındansa ülke dışına çıkmaya zorlanan bir kadın. Yüksek lisansını genetik, doktorasını uluslararası sağlık ve salgınlar üzerine yapan Akrawi, yasadışı silah ticareti, cinsiyet temelli şiddet, kimyasal ve biyolojik silahsızlanma, konvansiyonel silahsızlanma ve uluslararası güvenlik konularında hukuki çalışmalar yürüten Ortadoğulu ilk kadın olarak anılıyor. Akrawi, 1. Körfez savaşından sonra ülkesini terk etmek zorunda bırakılarak, Danimarka’ya siyasi sığınmacı olarak gitmiş olsa da bölgede yaşananlarla yakından ilgilenmeye devam ediyor. Yakın gelecekte Nobel Barış Ödülü alması beklenen Dr. Akrawi’yle, dünyanın barışla mesafesini, Türkiye’deki hak ihlallerini ve IŞİD’in Ezidi zulmünü konuştuk.
Sorunun adını koyalım
– Barışın önündeki en önemli engel nedir?
– Konu barış sağlamaksa, yüzleşmek zorunda olduğumuz bir değil iki temel engel var. Politik istikrarsızlık ve güç hırsı, kalıcı barışın önündeki iki temel engeldir. Bu bağlamda, yüz yüze geldiğimiz en büyük problemi, son birkaç 10 yıldır ortaya çıkan barış girişimlerinde görebiliriz. Bu girişimler, sadece belirtileri işaret ederek yürütülüyor, o kadar. Bu da kendi içinde; dikkati, çatışmaların asıl sebeplerinin üzerinden çekiyor. Eğer bu çatışmalardan etkilenen milyonlarca birey için hayati bir değişiklik yapmak istiyorsak, bugünün çatışmalarının gerçek nedenlerinin üzerindeki örtüyü açmamız gerektiğini bilmeliyiz. İnsan hakları, adalet, anlayış, güven ve saygı temelinde kalıcı barışı tesis etmek için hayati olan; meselelere ad koymak ve kolektif çalışmayla uygun çözümü bulmaktır.
– Çözümün neresindeyiz? Bir barış aktivisti olarak bugün dünyanın içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz?
– Çok üzülerek, küresel bir istikrarsızlık ve belirsizlik döneminin içinden geçiyoruz. Sorunların boyutunu tarif etmek için sizinle bazı veriler paylaşmak isterim. Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından yürütülen yeni bir araştırma, şok edici bir gerçeği gün yüzüne çıkardı: Dünyada sadece 11 ülkede şu anda çatışma yaşanmıyor. Bu, dünya nüfusunun çoğunluğunun barış içinde olmadığı anlamına geliyor. Dahası, şu andaki çatışmalar sadece bölgesel güvenliği değil aynı zamanda uluslararası güvenliği ve sürdürülebilir gelişmeyi istikrarsızlaştırıyor, bu çok üzücü. Fakat daha da üzücü olan şey, şu anda 16 milyondan fazla sığınmacı hem kendi hem de sevdiklerinin hayatları tehlikede olduğu için yurtlarını terk etmiş durumda.
Ek olarak, 27 milyondan fazla sivil, kendi ülkesi içinde yer değiştiriyor. Bütüne bakarsak, dünya çapında 50 milyon kadar birey, zulüm ve/veya ulusal ya da uluslararası çatışmaların doğrudan sonucu olarak zorla yer değiştirilmiş durumda. Bu veri, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek rakam. Fakat asıl rakamın daha yüksek olduğu düşünülüyor, çünkü yer değiştiren pek çok kişi henüz mülteci ya da sığınmacı olarak kayıt altına alınmamış durumda. Bütün bu veriler, dünyanın durumunun dehşet verici olduğunu ve küresel toplumun dikkatine olan acil ihtiyacı gözler önüne seriyor.
Kendi insanlarına sorumsuz
– İnsan haklarının, demokrasinin ve yönetimde şeffaflığın gerilemesiyle; hukukun işlevini yitirmesi arasındaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
– Türkiye’de polisin zalim uygulamalarını da içine alan son gelişmeler yurtdışından çok eleştiri aldı. Söylediğim gibi derin kaygımın nedeni, Gezi Parkı olaylarında yaşananları gözlemlerken, hükümetin kendi insanlarına karşı sorumlu davranmadığını görmemdi. Hükümetin eylemlerle başa çıkma yolu, hükümetin hesap vermesini ve insan haklarını korumasını sağlayan bir bağımsız yargı sisteminden yoksunluğu ortaya çıkardı.
– Hukukun barışı yaratmak ve korumak konusunda nasıl bir etkisi var?
– Bağımsız yargı sisteminden yoksunluk adil ve doğru işleyen bir toplumun oluşmasının önündeki en önemli tehditlerden biridir. Yargının korunması burada kilit noktadır çünkü adalet herkesi kapsayacak şekilde genişletildiğinde, bunun faydaları toplumun bütün kesimlerine ulaşacaktır. Böylece nüfusun tümü ilerleyip, barış ve refah içinde yaşayabilecektir.
Barış tarih kitaplarında kalır
– Militer yapıyla siviller arasındaki çizginin bulanıklaşması, savaş ve barış arasındaki çizgiyi de bulanıklaştırır mı?
– Gündelik mevzuların çözümünde militarizme güvendikçe, gündelik hayatlarımızın militerleşmesini kabul eder, büyüklüğü fark etmeksizin her türlü krizle baş etmenin temel yolu olarak şiddeti ve aşırı gücü tanırız. Düzenli olarak savaş sahnelerine tanık olma riskine gireriz; daha çok sınır geçtikçe bu doğrultuda daha fazla adım atarız, sivil halk daha az önemli olur ve birdenbire, bir gün, diyalog ve demokrasinin yalnızca tarih kitaplarında kaldığının farkına varırız. Sonuç olarak, yeni nesiller sadece şiddet dilinde usta olurlar, hiçbir zaman barış ve refahın keyfini süremezler.
Ezidi kurbanlar kara tercihlerle yüz yüze
– Uluslararası kamuoyu Ezidilerin maruz kaldığı IŞİD zulmünde neden sessiz kaldı?
– Öncelikle, kriz anında azınlıkların yanında duran tüm ülkelere teşekkür etmek isterim. Ezidiler, Hıristiyanlar ve bölgedeki diğer tüm azınlıklarla ilgili farkındalığın yükselmesine çabalayan kim olursa olsun sonsuza dek minnettar kalacağım; özellikle de bu azınlıkların seslerinin tarihte ilk kez dünyaya duyulması için yardımcı olan ve diyaloğu sağlayanlara…
Minnettarlığım, süregiden krizden etkilenen sivilleri desteklemek için bizimle işbirliği yapan bütün bölgesel ve uluslararası kurumlaradır…
Aynı zamanda, bazılarının Ezidi trajedisinin bittiğine olan inancına karşın, alandaki verilerin Ezidilerin hâlâ acı çektiğini ve insani krizin yayılmaya devam ettiğini gösterdiğine dikkat çekmek isterim. Uluslararası güvenliği tehdit eden bu kriz karşısında, uluslararası toplumu sivillerin emniyet ve güvenliğini sağlamak için derhal harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu uluslararası tepki gerektiren bir krizdir. Ezidilerin durumu bir insanlık trajedisidir ve dünya emin olmalı ki kurbanlar yalnız olmadıklarını ve Sincar Dağı’nda mahsur kalan yakınlarının derhal kurtarılacağını bilmektedir.
Bundan ayrı olarak IŞİD militanları iki hafta gibi bir sürede 3 binden fazla kadını ve kız çocuğunu kaçırmıştır. Uluslararası müdahale yapılmazsa, kurbanlar kara bir seçimle yüz yüze kalacaktır: Bir, Müslüman olup, bir IŞİD militanıyla ‘evlenmek!’; İki, her gün farklı erkekler tarafından tecavüze uğradıkları bir süresiz tutsaklık; Üç, seks köleliği ve yavaş yavaş ölmek.
– Ne yapmalı?
– Bazen bu tür krizlerle karşılaştığında, krizin kendi karmaşıklığı içinde insan kendini çaresiz ya da ezilmiş hissedebiliyor. Fakat Ezidilerin çektiği acıları dindirmek için herkese görev düşüyor. Bağışta bulunabilir, farkındalığı yükseltmek için çalışabilir, kendi politik liderliğinizden, Amerikalı Gazeteci Peter Theo Curtis’in güvenle salıverilmesini sağlayan Katar’ın, aynı şeyi esir edilen kadın ve çocuklar için de yapması konusunda teşvik etmesini isteyebilir ya da uygun bulduğunuz bir yöntemle kurbanlara onlarla kurduğunuz empatiyi iletebilirsiniz.
Bilin ki, insanlığınızı ve şefkatinizi göstermek için hangi yolu seçtiğinizin hiçbir önemi yok.
(Birgün, 01.09.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN