Eser GÜVEN
Holly Gibney’i ilk olarak Bay Mercedes üçlemesiyle tanımıştık. İlk kitabın başrolü Bili Hodges’un sevgilisinin kuzeniydi, duygusal olarak dengesiz, çekingen, takıntılı, atak olmayan bir yan karakter olarak başlamıştı, ama kitabın sonunda dedektifliğe ilk adımlarını atmıştı bile. Sonrasında üçlemenin diğer kitapları Kim Bulduysa Onundur ve Son Nöbet’te rolü arttı, artık Bili Hodges’un sağ kolu olmuştu.
Açıkçası üçleme bittikten sonra Holly’i tekrar göreceğimizi düşünmüyordum, ama King benimle aynı fikirde değildi. Önce Yabancı romanında iki başrolden birini kaptı, sonrasında Kan Varsa’da kitapla aynı ismi taşıyan hikâyede Yabancı’nın devamı niteliğinde bir olayda iyice Öne çıktı. Şimdiyse başrolünde tamamen kendisinin olduğu bir romanla karşımızda.
Anlaşılan o ki King, Hollyl Agatha Christie’nin Poirot veya Marple’ı gibi dedektiflik denince akla gelecek karakterlerden biri yapmak istiyor. Ne yalan söyleyeyim, “bir Holly kitabı” kalıbını duyduğumda olaya çok şüpheyle yaklaşmıştım, ama Holly’i okuduktan sonra düşüncelerim değişti.
King’in yukarıda da adını geçirdiğim romanlarında işin içinde dedektifliğin yanı sıra doğa üstülük de vardı. Bilincini başkasının içine sokabilen karakterler, şekil değiştirebilen tipler falan. Holly ise daha gerçekçi, gerçek hayattan kopma bir dedektiflik Öyküsü.
İşin içinde farklı zamanlarda ortadan kaybolan ve dışarıdan bakıldığında birbirleriyle hiçbir benzerlikleri yokmuş gibi görünen insanlar var. Bu insanları kimin veya kimlerin kaçırdığı zaten kitabın en başında anlatılıyor, yani bu bir “Acaba katil kim?” hikâyesi değil. “Katilin kim olduğu belli, ama acaba Holly bunları nasıl yakalayacak, aradaki bağı nasıl keşfedecek?” hikâyesi. Spoiler olmasın diye hiçbir detay veremiyorum, ama katillerin cinayet işlemekteki amaçları King’e yakışacak kadar sağlam: Suçluların kimliği en baştan belli olsa da temposunu bir an bile düşürmeyen, heyecanı koruyan bir roman yazmış kral.
Romandaki hikâye kronolojik olarak ilerlemiyor, bölüm başlarında tarihler var. 2012’de başlıyoruz, 2021’e geçiyoruz, oradan 2018’e dönüyoruz, 2020’ye gidiyoruz. Yani romanı okurken bu tarihlere de dikkat etmek gerekiyor. Dahası belli bir noktada hikâye tam oturana kadar karşılaştığınız isimleri ve bu isimlerin hangi tarihlere konu olduğunu da not almak faydalı. King romanı tam bir puzzle gibi kurgulamış ve kesişim noktasına kadar giden süreçte bir yandan kafanızı karıştırmayı, diğer yandan merakı taze tutmayı başarıyor.
King’in arada bir sevmediğim işleri çıkıyor, ama son birkaç romanında yine o eski haline döndüğünü görmek çok sevindirici. Holly de kesinlikle çok başarılı bir roman olmuş. Hoş eleştirilecek yanları da var tabii, mesela King’in Trump’tan ne kadar nefret ettiğini zaten biliyorsunuzdur (sosyal medyada takip ediyorsanız) ve özellikle de son zamanlarda romanlarında buna fazlaca gönderme yapıyor. Holly’nin geçtiği dönem, daha doğrusu ‘günümüz’ olan kısmı Covid-19’un aşı sonrası döneminde geçiyor ve kitapta bu pandemiye dair de çok fazla atıf var. Hani bir, iki, üç iyi de bir noktadan sonra “Ee tamam dirsek tokuşturarak selamlaştı, artık bunu tekrar tekrar okumasak mı” diye düşündüğüm de oldu. Bu yanlarıyla politizasyon seviyesinin yüksek olduğu bir kitap. Ama tabii bunlar aslında eleştiriden bile sayılmaz, artık neredeyse 80’li yaşlarına yaklaşmış olan King hâlâ daha çatır çatır roman yazarken Covid-19 atıflarına laf atmak bana mı düşer sanki: Alın, okuyun, King’in yeni bir romanının daha keyfini çıkarın.
EDİTÖRÜN NOTU: Eğer sizin de benim gibi yeni bir Holly Gibney romanına karşı ön yargınız varsa, hemen bir kenara bırakın onu. Pişman olmayacaksınız.
(Oyungezer, 01.01.2025)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN