Post image
Sorumsuz Soytarılar ve Palyaçolar

 

Fikret İLKİZ                                                                                                 

Günümüzde kim palyaço olmak ister?

Düzenin eleştirisinde olup bitenlere soytarılık denir mi?

Düzenin soytarıları, saraylarda yaşardı. Sarayların soytarıları sirklerin palyaçoları…

İster bir yüksek makamda otursun, makamı temsil ettiği için yüksek dereceli sayılsın ister gücü elinde tutanlardan olsun ister güç sahiplerini alkışlayan olsun, değişmiyor. Soytarı ile palyaço göründüğü gibi olmayan zamanlarda farklı anlamlarla yaşıyor… Birbirlerinden tarafsız ve bağımsız olduklarını iddia edenlerin; tarafsız ve bağımsız olmadıklarını hiçbir şey yapmasalar bile göründükleri gibi anlatanlardır palyaçolar ve soytarılar…

Biri diğerinden besbeterdir. Bazen birbirlerinden besbeter olanların anlatıcılarıdır.

Soytarılar ve palyaçolar sahiplerini uyarırlar.

Soytarının ve palyaçonun iki anlamı vardır. Bazen hakarettir, bazen sert eleştiridir. Geçmişte soytarılar kralı uyarırdı, kraldan çekinmezlerdi. Fikrini ve gerçekleri söylerdi. Palyaçolar ise olayları hicvederdi.

Soytarılar ve palyaçolar söz ve davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendirirler, taklitçidirler. Maskaralık yaptığını zannedersiniz ama yanılırsınız.  Yerdiklerini yerden yere vurur, güldürür ve düşündürürler… Bir oyunda, bir sirkte gülünç davranışlarla seyircileri eğlendirenler soytarılar ve palyaçolardır.

Artık kimse gülmüyor.  Alınganlık gösteren yok… Eleştiri ve yergiler köksüz ve bilgisiz! Yaptıklarıyla övünenlerin hakimiyetindeki düzen kendi kanunlarına uygun, hukuka aykırı. Kanun var ama yok! Demokrasi var ama yok! Çoğunluğun hakimiyetindeki perişan çoğulculuk, demokrasi batağında boğulmuş…Seçilmişler ve atanmışların bir dirhem demokrasiden nasibini almamış çıkarlarına hizmet ederek yükselen düzenin efendileri gün ışığından yoksunlar…

Güç sahipleri bağımsızlıklarıyla bağımlı, tarafsızlıklarıyla taraf oldukları için yaptıklarından ve yapacaklarından sorumsuzlar… Hesap verebilirlikten uzak yönetiyorlar. Her daim seçilerek kurdukları düzenin sahipleri olmakla kendi soytarıları var; yoksa yaratıyorlar ve adına dalkavuk diyorlar.

Bir türlü anlaşılamayan mantıksızlıklarla çevrili toplum derdini anlatamıyor.

Eleştiriler artık alaycı sözlerden ibaret. İroni ile mizahın birbirine karıştığı zamanlardayız.

Güler misiniz? Eğlenir misiniz? Dertlenir misiniz? Düşünür ve hüzünlenir misiniz?

Ne derseniz deyin; bu düzenin ürettiği ve toplumun seçtiği düzen tam bir soytarılık…

Palyaçolar, suskun. İğnelerini saklamışlar. Soytarılar; oyun kurucular!

Palyaçolar akrobatik hareketler yapmıyorlar, söz söylemiyor, kimseyi güldüremiyorlar!

Doğruları yansıtmak zorunda olanlar sevimsiz gözükür. Onlar alaycı tutumla aktarılan hicivlerin ustası olsalar bile gülmeyi unutmuş bir toplumda palyaçolar bile ağlıyor!

Meslek olarak palyaçoluğu seçer misiniz? Acaba yapabilir misiniz?

Heinrich Böll’ün Palyaço (1963) isimli romanını kaç yıl önce okudunuz? Okudunuz mu?

Zamanında çok tartışılan Kilisenin karşı çıktığı bu romanda, Nasyonal Sosyalizm ve Katolik Kilise alaycı ifadelerle eleştirilir. Palyaço figürü olarak seçilmiş olan roman kahramanı Hans Schneider varlıklı bir ailenin oğludur. Topluma, ailesine karşı yabancılaşmış, başarısız ve mutsuz bir kişidir. Meslek olarak palyaçoluğu seçmiştir. Aslında roman bir aşk hikayesidir ve “yabancılaşma” olgusunun bir palyaço tarafından hiciv ve mizahla anlatılmasıdır. (Yrd. Doç. Dr. Şenay KAYĞIN. Heinrich Böll’ün “Palyaço” Adlı Romanında Hiciv ve İronik Yansımalar A. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi. No: 59, Aralık / 2017)  

Kaç yıldır gerçek bir palyaço görmediniz? Palyaço denilince aklınıza mizah mı, gülmek mi, yergi mi geliyor! Hakaret mi, yoksa düşünmek mi? Gerçeklere acı acı gülmek mi?

Palyaço, maskesinin ardındaki gerçekleri mizahla ortaya koyar. Palyaço neşeli hikayeler anlatırken hicivleriyle hem güldürür hem düşündürür.

Maske düşer… Acı acı gülersiniz… Bazı olayları, bazen bağımsızlığı, tarafsızlığı ve olması gerekeni ve ne varsa aklınızdan geçen hepsini acı acı düşünürsünüz.

Anlatacak kelime bulamadığınız olaylar karşısında, olup bitenlere karşı öfkenizi tek kelimeyle ifade edersiniz; soytarılık!

Kaç yıldır bir palyaçonun kırmızı küçük balondan yapılmış burnuna dokunmadınız?

Kaç yıldır palyaçonun yakasındaki çiçeği koklamak istediğinizde yüzünüze fışkıran suya kahkahalarla gülmediniz?

Kaç yıldır bir palyaçonun hüznüne gülmediniz? Kaç yıldır öfkelenmediniz?

Palyaçoyu yaratan Joseph Grimadli, 1778-1837 yılları arasında yaşadı.

Bütün zamanların ilk palyaçosudur…

“Clown” maskesini tanıtan odur. Clown; rustik köylü demektir. Grimadli’nin maskesi kireçtendir, bembeyazdır ve ay yüzü gibidir. Beyaza boyanmış yanaklar kırmızı ile lekelenmiştir. Grimadli’nin maskesi yıllarca saklanmıştır. Kafası dazlaktır ve dağınık birkaç tel saçı vardır. Giysisi rengarenktir, burnunda küçük kırmızı balon… Akrobatik hareketlerle, güldürücü danslarıyla herkesin gülümsemesinde yaşarlar… Hep var olacaklar!

Her yıl ağustos ayı başlarında çeşitli ülkelerin ünlü palyaçoları Londra’nın köhne bir mahallesindeki Santissima kilisesinde toplanır ve Grimadli’yi anarlar (Milliyet Sanat. 16.08.1974.Sayı 93. Syf 8-9).

Hala palyaçolar her yılın ağustos ayı başında Londra’daki kilisede toplanıyor mu bilmiyorum.

Palyaço olabilmek isterdim. Soytarılıkları topluma yansıtan bir meslek sahibi olmak…

Dünyanın her yerinde soytarıların göründükleri gibi olmadıklarını biliyorum.

Soytarılar çoğaldıkça, palyaçolar azalıyor…  

12.08.2024

 

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN