“Kâğıtlar biz insanlara çok benziyor; biz de onlar gibi doğduğumuz zaman bembeyaz, tertemiziz. Üstüne hiçbir şey yazılmamış boş bir kâğıt gibiyiz, boş bir sayfa gibi…” diyerek kâğıtların geri dönüşümü üzerinden bir insanın dönüşümüne, mazide yaşadıklarına ve iç hesaplaşmalarına odaklanan “Babaannem”, bugün gösterime giriyor.
Serkan Özarslan’ın, internet dünyası ve sanal gerçeklik üzerine çekilmiş ilk film olma özelliğini taşıyan “Kendinol”da olduğu gibi yine büyük bir dünyanın küçük bir hikâyesinden yola çıkarak senaryosunu yazdığı ikinci uzun metrajlı filmi “Babaannem” ilk filmindeki gerilimin aksine bu defa duygu yüklü bir dramı anlatıyor.
YENİ VE ZOR BİR YAŞAM
Özetle; Yılmaz ve Zeynep Yaşar çiftinin, ölümleriyle sonuçlanan trafik kazasından sonra işlerinde pek de dürüst olmadıkları ortaya çıkar. Kurdukları vakıf aracılığıyla milyonlarca dolar vurgun yaptıkları iddiaları sadece kendi isimlerine leke sürmekle kalmaz, geride kalanların hayatına da gölge düşürür. Yılmaz Yaşar’ın annesi Zehra Hanım, henüz acıları daha dinmemişken bu iddialar nedeniyle gelen hacizler sonucu tüm malvarlığını kaybeder.
Oğlu ve gelininden ona yadigâr bir tek torunu Mehmet kalır. Bu olayların üstüne Zehra Hanım torunu Mehmet ile birlikte yeni bir yaşama başlayabilmek için İstanbul’daki baba evine geri döner. Modernizm rüzgârında kentsel dönüşüme inat umutla varlığını idame ettirmeye çalışan küçük bir mahallede yer alan bu ev, geçmişi temize çekebilecekleri tek yerdir. Ailesinin bu hazin sonu, varlık içinde büyümüş olan Mehmet için de dönüm noktası denebilecek zor bir sürecin başlangıcı olur. Fakat mülkiyet konusundaki fikirleri ve kendi ahlak değerleri çerçevesinde yaşadıklarının muhasebesini yapan Mehmet, bir gece hayatına son vermeyi dener. Onun için dünyada iyilik yapmaktan, erdemli bir insan olmaktan gayrı anlamlı başka bir şey yoktur. Ve ölüm yokluk değil, daha iyi bir geleceğe atılan bir adımdır.
Mehmet, hastanede gözlerini açtığında karşısında babaannesi Zehra Hanım’ı bulur. Babaannesi ona bundan sonraki tüm hayatını onu iyileştirmeye adayacağını söyler. Ailesinin yaptıklarından utanan ve bununla başa çıkamadığı için intihar eden Mehmet yeniden toparlanabilecek ve iyileşecek midir?
GÜÇLÜ DRAMATİK KURGU
Tarihi, toplumu, her sınıftan, her katmandan, her cinsiyetten insanı ustalıkla anlatan Tolstoy’un söylediği gibi; “İnsan, dün, bugün ve yarının kavgasını ayırmaya çalışırken hayatını kaybeden zavallı bir yolcudur.” Ve hayat bizi değirmen misali öğütüp dururken bildikleriyle, biriktirdikleriyle, bütün acılara rağmen hayatı sevebilen, güçlüklerle mücadele edebilen, yaşamış olduğu şeylerin izini bir şekilde ruhunda taşıyabilen ancak bu dünyada huzur bulur. Ne de olsa insanın da tecrübelisi makbuldür…
Bağımsız sinemanın umut veren yönetmenlerinden Serkan Özarslan’ın çekimlerini on altı günde, İstanbul ve İzmir’de tamamladığı ve seyirciyi daha ilk dakikalarında ölümün soğuk nefesiyle yüzleştiren “Babaannem” filmi, Rus edebiyatı kadar güçlü dramatik kurgusu olan ve didaktik denebilecek hikâyesini yormadan, sıkmadan, oldukça başarıyla anlatabilen bir bakışa ve güce sahip. Kentin düzensiz büyümesinin, öngörülemeyen göçün ve plansız geri dönüşüm telaşının Türkiye’de yarattığı bir meslek grubu olan kâğıt toplayıcılarından unutulmaya yüz tutmuş mahalle hayatına uzanan konularla da hikâyesini besleyen yönetmen, insan ruhunun en karanlık, en gizemli yanlarını açığa çıkaran karakterlerinin her birine kattığı derinlikle de oldukça dikkat çekiyor.
MERAL ÇETİNKAYA’NIN PERFORMANSI
Filmin başrolünde gerek tiyatroda, gerekse sinema ve televizyonda aldığı rollerin her birinde üstün bir performans sergileyen gönlümüzde binlerce ödülü olan muhteşem ve kıymeti bilinememiş tiyatro insanı Meral Çetinkaya ile Mehmetcan Mincinozlu var. Performansının bu seneki festivallerde Meral Çetinkaya’ya “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü getireceğine hiç şüphem yok.
Mehmetcan Mincinozlu’nun kafası karışık, endişeli, aciz, yalnız, asabi ve neredeyse hasta görüntüsüyle başrolde yer aldığı; “En sağlam direniş, kalbi temiz tutmaktır” diyerek yazarlıktan müzisyenliğe uzanan ve sanatı farklı ilişkiler içinde tümleyerek farklı alanlarda üretmekten yorulmayan Tuna Kiremitçi’nin bir antikacıyı canlandırdığı; Neslihan Günaydın Aka’nın yaşadıklarından dolayı travma geçirmiş iyi niyetli, hayatı deliliğe vuran, biraz da hiperaktif bir mahalleli olarak karşımıza çıktığı; seyirciyi kâğıt toplayanların dünyasına götürerek toplum dışına itilmiş kişilere ayna olan rolüyle Sertaç Ekici; Özgül Koşar ve Duru Ok’un yer aldığı “Babaannem” filmi öyle tahmin ediyorum ki bu sene festivallerde oldukça ilgi görecek.
SAYIM ÇINAR DA OYNUYOR
Pera Güzel Sanatlar Tiyatro mezunu olmasına karşın oyunculuğa ara verip Yazar Ajanı olarak yıllardır edebiyat dünyasına katkılar sağlayan, basın ve yayıncılık sektörünün tanınan simalarından Sayım Çınar’ın da filmde kötü kalpli bir internet kafe sahibini canlandırarak oyunculuğa geri dönüş yapmış olması çok sevindirici. Zira yeteneği ve karakteriyle alacağı rollere zenginlik katacağını üstlendiği rolle gösteren Sayım Çınar oyunculuk tecrübesi ve sahip olduğu vizyonla bundan sonraki projelerinde akıllarda yer edecek karakterler ortaya çıkaracağının emaresini veriyor.
(Taraf, 01.07.2016)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN