Post image
Silahlı bir öğretmen!

Belma AKÇURA

Habib Çetinel. 17 yaşında yatılı bir lise öğrencisi. Amacı hukuk okumak. 2020 Haziran’ında Ağrı Patnos’ta, köyde yaşayan ailesinin yanına gitti. Kendisi gibi lise öğrencisi olan kuzenleriyle hayvanları otlatırken, aileleriyle “kan davalı” olan altı kişinin silahlı saldırısına uğradılar. Üzerlerine kurşun yağdırılan kuzenler kaçarak kurtuldu. Habib olay yerinde hayatını kaybetti.

Ülkeyi cehalet ve eğitimsizlik mahvetti diye düşünürken, meslektaşım İsmail Arı’nın bu kan davasını konu alan haberinde yer alan bir bilgi, ülkemizde eğitimin de pek bir işe yaramadığını ya da nasıl bir eğitimden geçtiğimizi sorgulamamızı gerektirecek türden. Çünkü habere göre; olay yerinden kaçan kuzenlerden biri mahkemede ifade verirken, silahlı saldırıda bulunanların adlarını sayarak şöyle diyor: “…İlkokul öğretmenimizi gördüm. Onu görmemle silahına davranması bir oldu…”

Ağır Ceza Mahkemesi aralarında öğretmenin de olduğu altı sanığa ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet ve 26’şar yıl hapis cezası verdi. Kararı Yargıtay Ceza Dairesi bozdu. Sanıklar aynı mahkemede yeniden yargılandı. Daha önce mahkûmiyet kararı veren mahkeme, bu kez, biri hariç, aralarında öğretmenin de olduğu beş kişinin “vicdani kanaate göre” beraatına karar verdi. Kararı bozan heyetin başkanlığını yapan hâkim ise daha önce bir rüşvet iddiasıyla gündeme gelen hâkimlerden biri…

***

Şimdi biz neye, kime inanalım? Eğitimsizliğin ve cehaletin nelere yol açtığını tartışırken, bu ülkede bir öğretmenin kalemi bırakıp, eline aldığı silahı öğrencisine yöneltmesini hangi mantıkla açıklayacağız? Ya da bir mahkemenin müebbeti nasıl beraate çevirdiğini sorgularken liyakat sahibi olmanın öneminden nasıl bahsedeceğiz? Ülke “Artık kanun benim” diyen insanlara mı teslim oldu yoksa?

“Çöpü niye yere atıyorsun?” deseniz dahi üzerinize yürüyorlar. Kazayla çarpsanız sopalarla, silahlarla karşılık veriyorlar. Beğenmedikleri kararlara, düşüncelere yumruklarla, küfürlerle saldırıyorlar. Ülkenin neredeyse yarısı “patlat ısır tekmele” ruh hâliyle dolaşıyor. İnsan avına çıkmış gibi, birilerine sataşmak, birilerini öldürmek için sanki bahane arıyorlar.

***

Türkiye’de sadece son bir yıl içerisinde işlenen suçlara bakın. Ortaya çıkan tablo gerçekten dehşet verici. Düşünün, emniyet dört günde sadece firari olan 5 binin üzerinde suçlu yakaladı. Yıllarca elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda rahatça dolaşarak suç işlemeye devam eden 5 binin üzerinde firari!

Bu suçlara ve suçlulara ve adaletin işleyişine bakınca; 1970’li yılların Kamboçya’sında Kızıl Khmerler rejiminin sokağa yansımış hâlini görürsünüz; eğitimli, entelektüel insanların katledildiği, doktorların, gazetecilerin, aydınların, taksi şoförlüğü gibi işler yaparak mesleklerini gizlemeye çalıştıkları dönemi… Şimdi kendi ülkemizde Kamboçya’nın “ölüm tarlaları”nın yeni versiyonuyla karşı karşıyayız.

Daha önce mahkûmiyet kararı veren mahkeme, bu kez, biri hariç, aralarında öğretmenin de olduğu beş kişinin “vicdani kanaate göre” beraatına karar verdi.

***

Görüyoruz ki; ülkede hâlâ doktor, hakem, gazeteci, avukat yumruklayanlara “eline sağlık” diyen insanlar var. Gücünün arkasına saklananlara sessiz kalan bir yargı var. Çocukları taciz eden, şiddet uygulayan öğretmenler var. Kendi husumetleri yüzünden çocuklarının öldürülmesine, dövülmesine, tacize uğramasına göz yuman anne babalar var. Güce ve paraya tapınan, haksız kazançlar peşinde koşan ilkesiz, adaletsiz, siyasiler, bürokratlar, iş insanları var. Belki de bizim sadece ahlaklı ve vicdanlı olmaya ihtiyacımız var!

Siyasal olanın ahlaki olandan bağımsız bir şekilde ele alınamayacağını söyleyen Filozof Jean-Jacques Rousseau’nun dediği gibi “İnsanın hem kendi hem de başkalarının eylemlerini iyilik ve kötülük açısından değerlendirmesine imkân tanıyan şey vicdan” çünkü…

***

Ve bir gazeteci olarak meslek hayatım boyunca aklım ilk kez bu kadar karışık. Çünkü “Bu ülkede hukuk var” diyorum, sonra müthiş hukuksuz bir mahkeme kararının satır aralarında dolanıp duruyorum. “Cehaletten bizi eğitim kurtaracak” diyorum, öğretmenlerin çocuklara uyguladıkları şiddetin karşısında eziliyorum. Liyakat sahibi insanların öneminden söz ediyorum, ama haberlere konu olan liyakat sahibi insanların yarısının dayak yediği yarısının da suça bulaştığı bir dünyayı şaşkınlıkla izliyorum.

İnsanlığa, eğitime, bilgiye, adalete, olan inancımın hiç bu kadar sarsılacağını düşünmemiştim ama bu da oldu. İnsanlık akıl ve vicdanla buluştuğunda, adalet herkes için var olduğunda belki iyileşebiliriz. O da belki…

(Milliyet, 17.12.2023)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN