Fikret BİLA
CİNSEL istismar suçunun failin mağdurla evlenmesi halinde ve belli şartlarda fiilen affedilmesine ilişkin önergenin geri çekilmesi kararı isabetli olmuştur. Kadınlar ve kadın dernekleri başta olmak üzere bu düzenlemeye karşı gösterilen toplumsal tepki, muhalefet partilerinin eleştirileri karşısında değişiklik önergesinin komisyona çekilmesi ve belki de iptal edilecek olması, kadın-çocuk hakları ve özgürlüğü mücadelesi açısından önemli bir gelişmedir.
Demokratik hukuk devleti olmanın bir sonucu olarak Türkiye’de de Medeni Kanun evlilik yaşını 18 olarak belirlemiştir. Bu hükmün altında, kadın ve çocuk hakları konusunda yüzyıllardır verilen özgürlük ve hak mücadelesi vardır. Söz konusu önergenin geri çekilmesi, eleştirilerin dikkate alınması, bu mücadele ile elde edilmiş haklardan geriye gitmeme adına olumlu bir sonuçtur.
ERKEK MÜLKİYETİ
Kızların çocuk yaşta, ‘aile kararı’yla evlendirilmeleri bir mülkiyet sorunudur.
Küçük yaşta evliliğe karşı verilen ve verilecek olan mücadele de kadının özgürlüğü için verilen mücadeledir.
Kız çocuklarının ‘aile kararı’yla evlendirilmelerinde esasen bir aile kararı yoktur. Nihai karar babanın, diğer ifadeyle erkeğin kararıdır (Patria potestas-Babanın gücü). Baba yoksa, kararı erkek kardeş, amca, dayı gibi yine bir başka erkek verir. Evlendirilecek kız çocuğuna ve annesine söz ve karar hakkı verilmez.
Bu sorunun mülkiyet sorunu olmasının nedeni, tarihsel gelişimi içinde mülkiyetin erkeğe (babaya) ait olmasıdır. Bu mülkiyete kadın ve çocuk da dahildir.
Bu ilişkiye dayanarak baba (yoksa diğer yakını olan erkek) çocuğun evlenmesine karar verebilmektedir.
Mülkiyetin ve dolayısıyla kararın erkeğe ait olması, toplumsal gelişimi içinde anayanlı düzenden babayanlı düzene geçişin, bir başka ifadeyle, erkeğin gücüne dayanarak mülkiyete sahip olması, böylece kadını ve çocuğu de ‘malı-mülkü’ haline getirmesinin sonucudur.
SIĞIR EVLİLİĞİ
İnsanların yerleşik yaşama geçiş sürecinde önce taşınabilir şeyler üzerinde mülkiyet kurdukları bilinen tarihi bir gerçektir. Topraktan önce, ekonomik hayvanlar üzerinde mülkiyet kuran insanlar, bu kontrol ve sonrasında tarıma geçişle üretim bolluğuna ulaşmışlardır.
Mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte savaşçı olarak yetişen erkekler, kadını da mülkiyetleri altına almış ve oluşturdukları kabile yaşamında kadının üretkenliğini ve emeğini sömürmeye başlamışlardır. Kadının diğer yetenekleri yanında özellikle doğurganlıkları nedeniyle değer üretmeleri, kabileler arası evlenmelerde bir ekonomik karşılık verilmesini doğurmuştur. Kabile halinde yaşayan toplumlarda gelin alınan aileye (o ailenin babasına) sığır sürüsü verilmeye başlanmıştır. O baba da bu sığır sürüsünün bir kısmını veya tamamını oğlunu evlendirmek için kullanmıştır. Böylece kız çocukları ‘sığır takası’na konu olmuşlardır.
İlk uygulamalarda verilen sığır sürüsü, gelin alınan kızın doğuracağı çocukların hakkını almak için ödenen bir bedel niteliğindedir. Eğer evlendiği erkekle çocuğu olmayan kadın kabilesine dönerse, alınan sığırlar geri verilir. Eğer sığırlar geri verilemezse, kabilesine dönen kadının başka evliliğinden olacak çocuklar, ilk eşine ait olur. Bu durum mülkiyet ve bedel ilişkisinin bariz kanıtıdır.
Sosyo-ekonomik gelişim sürecinde paranın ortaya çıkmasıyla, sığır veya toprak verilmesi gibi para da verilmiştir. Günümüz diliyle başlık parası olarak nitelenecek bu ödeme sığır evliliğinde olduğu gibi doğacak çocukların bedeli mahiyetindedir.
Daha sonraki aşamada ise kadının evlilik karşılığında alınan ekonomik değerle ilişkisi tamamen kesilmiş ve köleleştirilmiştir. Bu süreçte yapılan evliliklere, kadının hiçbir ekonomik, sosyal ve hukuki hakkı olmadığı için ‘sömürge evliliği’ denilmektedir. (Evelyn Reed, Kadının Evrimi 2. Kitap, Çev. Şemsa Yeğin, s. 181 vd. Payel Yayınları)
KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ
Toplumsal sürecin her aşamasında, erkek egemenliği altındaki kadının mülkiyet konusu yapılmasından kaynaklanan temel sorunu, özgürlüğünü kaybetmiş ve insan haklarından mahrum kalmış olmasıdır. Yüzyıllar boyunca verilen demokrasi ve insan hakları mücadelesi kadının lehine sonuçlar vermişse de özellikle feodal kalıntıların varlığını sürdürdüğü yerlerde sorun devam etmektedir.
Son olarak tartıştığımız önergeye konu olan sorun, nitelik itibarıyla aynıdır.
Kadın ve çocuk hakları sorununu çözmek, kadının özgür birey olmasını sağlamak ancak çağdaş eğitimin kırsal kesimlere de götürülmesi, özellikle kız çocuklarının okutulması, anne-babaların eğitilmesi, kadının ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşturulmasıyla mümkündür. Çocukların erişkin yaşa geldiklerinde özgür iradeleriyle evlilik kararı verebilmeleri kadının özgür olmasına bağlıdır.
Bu özgürlüğü sağlamak için çalışmak, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin ve sivil toplum kuruluşlarının en önemli görevi olmalıdır.
(Hürriyet, 23.11.2016)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN