Ömer YALÇINOVA
Sherlock Holmes ilk defa, çeviri yoluyla değil, özgün hikayelerle Türkçede. Araştırıyor, sorguluyor ve hiç kimsenin ulaşamadığı sonuçlara ulaşıyor.
Kitabın ismi -Sherlock Türkiye’de- meşhur dedektif Sherlock Holmes’un Türkiye’ye geleceği, Türkiye’ye özgü olaylara karışacağı, Türklerin arasında dolaşacağı, çözülmesi mümkün görünmeyen, sırlarla dolu meseleleri çözeceği gibi beklentiler oluşturuyor okuyucuda. Kitabı yayıma hazırlayan Seval Şahin’in “Sunuş” yazısında da bu beklenti destekleniyor. Çünkü Sherlock Türkiye’de projesinin ilham kaynağı “(…) Yervant Odyan’ın 1911 yılında yayımlanan Abdülhamid ve Sherlock Holmes” romanıdır. Odyan, Holmes’u İstanbul’a getirir, çünkü Abdülhamid’in hafiyeleri öldürülmektedir, kimin öldürdüğü ise meçhuldür.
Kitapta on bir farklı hikaye var. Her hikayenin yazarı da farklı. Fakat hiçbir hikayede okuyucunun beklentisi tam olarak karşılanmıyor. Her yazar kendince Holmes’u işlemeye çalışmış. Sınırları belirlenmiş, çizgileri netleşmiş bir karakteri alıp, onu Türkiye’deki toplumsal şartlara, meydana gelen meçhul olaylara uyarlama gayreti pek güdülmemiş. Doğal olarak yazarlar Sherlock Holmes efsanesinden aldıkları, derme çatma birkaç özellikle yeni bir kahraman çıkarmışlar ortaya. Pelin Buzluk’un kadın başkomiseri “Şerlok Ayhan” buna bir örnek. Behçet Çelik’in “Kayıp Vasiyetname”sinde biraz Holmes romanlarının havasına girer gibi oluyoruz. Onda da zaman 1898, mekan bir Avrupa şehri, diğer karakterler ise, İngiliz. Yani yine proje kapsamı dışında… Belki biraz Şebnem İşigüzel “Yer Değiştiren Gölge”de projeye uymuş. Onda da yine Holmes’u Türkiye’de göremiyoruz. Hikayenin sonunda Türkiye’ye gelen Holmes, gerçek Holmes muydu yoksa onun bir benzeri miydi bilemiyoruz. Bu espriye dayanıyor zaten İşigüzel’in hikayesi.
ZORLAYARAK KURULAN BİR İLGİ
Hakan Bıçakcı’nın “Çalınan Tablo Vakası” entrikalarla dolu. Fakat Behçet Çelik’in biraz yaklaştığı Holmes karakteri, onda da yok. Türkiye’ye geldiği de söylenemez yine. Ama “(…) nişanlınıza mesaj attınız mı?” sorusuyla, biraz olsun zamanı günümüze taşımıştır. İbrahim Yıldırım’ın “Cinai Etütleri” gerçekten bir “etüt”. Sürekli aynı noktaya (defterin bulunduğu akşama) dönülerek, belki yüzlerce dağınık, birbiriyle bağlantısız bilgi sıralanıyor hikaye boyunca. Holmes’la ilgisiyse, zorlayarak kurulabilir ancak.
İbrahim Yıldırım, Bahri Vardarlılar ve Şebnem İşigüzel’in “Cherlock Türkiye’de” denilince hikayeyi hemen Abdülhamid’le ilişkilendirerek kurmalarıysa, yanlış anlaşılan, yanlış kullanılan Yervant Odyan etkisidir. Odyan’ın romanı, projeye ilham vermiş. İlham almakla kalınsaydı iyiydi. Odyan’la aynı konuyu işlemeye gerek yoktu. Odyan Abdülhamid ve Shrlock Holmes konusunu zaten 1000 sayfalık romanında tüketmiş. Holmes ille de Türk tarihinden bir dönem içinde yazılacaksa, 1800’lerin casusluk olayları içine sokulabilirdi. Siyasi cinayet görüntüsü altında işlenen aşk veya miras cinayetleri de Holmes karakterine uygun olurdu.
Projenin ilginçliği, heyecan uyandırıcılığı, ortaya çıkan ürünlerde yakalanamamış diye bir sonuca ulaşabiliriz. On bir hikayeyi de sıkılmadan sonuna kadar okuyabiliyoruz. Fakat kitabın ismi ve “Sunuş”ta belirtilen husus dikkate alındığında, onun bir karşılığını bulamıyoruz. Bu haliyle kitap, Holmes karakterini Türkiye’ye getiren, Türkiye’ye özgü olayların içine sokan bir çalışma değil de, Holmes’un öyle veya böyle bulaştığı, Türkçe yazılmış öykülerden oluşan bir antoloji görünümündedir.
(Yeni Şafak Kitap Eki, 15.10.2019)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN