Fikret İlkiz
Seçim çalışmaları sırasında Kürtçe propaganda yapılması engellenmemelidir. Aksi takdirde Anayasa’nın 26’ıncı maddesinde kişilere tanınan “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” ihlal edilmiş sayılır.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi verdiği ve 14.03.2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan bireysel başvuruya konu bir kararı ile seçim çalışmaları sırasında Kürtçe el ilanı bastırmak, dağıtmak gibi propagandalar için olası ifade özgürlüğü sınırlandırmalarını hak ihlali olarak görmektedir. İç Güvenlik Tasarının kanunlaşmasından sonra en yüksek mülki amirlerden birinin emri ile bu tür bir sınırlandırma ile karşılaşılması büyük olasılıktır.
12 Eylül faşist döneminin kalıntılarından olmasına rağmen halen yürürlükte bulunan 22.4.1983 kabul tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “Milli Devlet Niteliğinin Korunması” başlıklı bölümünde “Azınlık yaratılmasının önlenmesi” hakkındaki 81. maddesinde Siyasi partiler: a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar.
Anayasa Mahkemesinin kararına konu olan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun “Azınlık yaratılmasının önlenmesi” kenar başlıklı 81. maddesinin (c) fıkrasıdır. Düzenleme şöyledir: “c) Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe’den başka dil kullanamazlar; Türkçe’den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür.”
AYM tarafından iptal edilmeden 2013 yılından önceki dönemde bu tür propagandaların cezası en az altı ay hapis cezasıydı. Ama 2820 sayılı Kanun’un 117. maddesindeki “Bu Kanunun dördüncü kısmında yazılı yasak fiilleri işleyenler” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin 12.01.2012 tarihli ve E. 2011/62, K. 2012/2 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. İptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 5.7.2012 tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi hüküm altına alınmış ve böylece iptal hükmü 5.1.2013 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Türkçeden başka dil kullanılması yasağı ve cezası yürürlükten kaldırılmıştır.
Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyesi olan başvurucular, İdil İlçesinde Nevruz Bayramı kutlamalarını gerçekleştirmek için tertip komitesi sıfatıyla İdil Kaymakamlığına başvurmuşlar ve 19.3.2007 tarihinde, Kürtçe ve Türkçe olarak hazırlanmış bir el ilanı dağıtmışlardır. El ilanının üzerinde DTP’nin amblemi ve her iki dilde “Newroz Bayramı, Demokratik Toplum Partisi tarafından ‘ya gerçek demokrasi, ya da hiç’ şiarıyla 21 Mart günü Newroz Meydanında bir miting ile kutlanacaktır. Tüm İdil halkımız davetlidir” yazılmıştır.
İdil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19.3.2007 tarihinde Kürtçe-Türkçe el ilanını hazırlayanlar hakkında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 81. maddesi yollamasıyla 117. maddesi uyarınca Türkçeden başka bir dili siyasi parti faaliyetinde kullanmak suçundan bahisle 24.7.2007 tarihli iddianamesiyle ceza davası açılmıştır.
2820 sayılı Kanun’un olayların gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 117. ve halen yürürlükte bulunan 81. maddesi nedeniyle İdil Asliye Ceza Mahkemesi, 17.9.2008 tarihli kararı ile başvurucuların 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve bu cezayı para cezasına çevirerek her bir başvurucunun 3.600,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. İdil Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 3.10.2012 tarihli ilamı ile onanmış ve karar kesinleşmiştir. Sanıklar hakkındaki cezalar infaz edilmiştir.
Bu düzenlemeden dolayı mahkûmiyet kararı verilen Başvurucular siyasi parti faaliyeti çerçevesinde Kürtçe dilini kullandıklarından bahisle cezalandırıldıklarını, bu nedenle Anayasada koruma altına alınan ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda başvurmuşlardır.
AYM; yukarıda gelişimi anlatılan olaylardan sonra başvurucuların iddialarına bağlı kalmadan yapılan başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin daha uygun olacağına karar vermiştir.
Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir Benzer şekilde AİHS’nin 10. maddesi de yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır.
1982 Anayasasında belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, “Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler.” (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24.9.2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır.
AYM; bu davada bireysel başvuruya konu edilen meseleyi genel olarak seçim kampanyaları sırasında resmi dil dışında bir dilin kullanılmasına izin verilip verilmediği meselesi olarak görmemiştir. Somut dava, seçim kampanyaları sırasında yapılan halk toplantıları kapsamında olmayan ve bireylere, diğer bireyler ile ilgili olan ilişkilerinde dilsel kısıtlamalar getirilmesi hakkındadır.
“Anayasa’nın 26. maddesi, her türlü kültürel, siyasal ve sosyal bilgi ve fikirlerin paylaşıldığı ortamlara dâhil olan bireylerin bilgi ve fikir alışverişinde bulunurken istedikleri dili tercih etme özgürlüğünü kapsamaktadır. Bu bağlamda bir ifade aracı olan dil, şüphesiz ki Anayasa’nın 26. maddesinin teminatı altındadır” (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası/ Türkiye, B. No. 20641/05, § 73, 25.9.2012).
AYM’sine göre; Devletlerin, seçim kampanyaları sırasında adaylar ve diğer kişiler tarafından kullanılacak dilleri belirleme ve gerekli olması halinde belli makul kısıtlamalar uygulama hakkına sahip olduğunun kabul edilmesi gerekir.
“Buna karşın Türkçe dışında kalan dillerin siyasi partilerin tüm faaliyetlerinde kullanımının tamamen yasaklanması ve beraberinde cezai yaptırımlar getirilmesi Anayasa’nın 26. maddesinde teminat altına alınan ifade özgürlüğü gibi demokratik toplumun temel değerleri ile bağdaşmaz.”
“Cezai yaptırımlar nedeniyle görüş ve fikirlerin gerektiği şekilde iletilmesi için uygun dilin kullanılamaması durumunda kişilerin görüş ve fikirlerini açıklama ve bu görüş ve fikirleri dinleme hakkının varlığından söz edilemez.”
Bu başvuru ile ilgili olarak suça konu el ilanlarını 21 Mart Nevruz Bayramı Tertip Komitesi adına hazırlanmış olduğunu kabul eden AYM, Türkçe ve Kürtçe dillerinde hazırlanan el ilanları seçim kampanyaları ile ilgili olmayıp Nevruz Bayramına davet içerdiğini ve bu nedenle başvurucuların Kürtçe el ilanı bastırmalarından dolayı cezalandırılmalarını zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılamadığına karar vermiştir.
Bu nedenle başvuranların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı kanaatine varan Anayasa Mahkemesi, başvurucuların Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vererek; başvuruyu bu yönüyle kabul edilebilir bulmuştur. (R. G. Tarih-Sayı: 14.3.2015-29295)
Anayasa Mahkemesinin Başvuru Numarası, 2013/1481 olan İkinci Bölüm 20.11.2014 tarihli kararına göre herkesin ifade özgürlüğü korunmalıdır. Seçim zamanında ise herkesin ana dili ile propaganda yapma hakkı ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Hakka müdahale veya sınırlandırma, düşünceyi açıklama yayma özgürlüğünün ihlalidir.
30.03.2015
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN