Tuğçe MADAYANTİ DİZİCİ
Hollywood’da politik doğruculuk son derece asil niyetlerle başladı, ama acaba biraz fazlası özgür sinemayı öldürüyor mu? Abartılmaya başlanan siyaseten doğruculuğun kimseye iyi gelmediği ve fayda sağlamadığı söylenebilir mi? Bir yandan da Hollywood, Amerikalı sağ ve sol kanat arasında hoyratça itilip kakılmaya da devam etmekte. Bu konu başlıklarının bire bir içindeyiz aslında. Geçen hafta Joker filminin ardından artan yoğun tartışmalarla sinema adeta sanık sandalyesine oturtulmuştu ve ben bu tartışmaların yeni olmadığını söylemiştim. Bir şeyi söylemeyi unutmuşum, bu tartışmalar son da değil. Daha çoğalarak, dozu da büyüyerek devam edecek. Kısacası politik doğruculuk ve iç siyasette bölünmüşlük her şeyi etkilediği gibi sanatta önce mizahı ve ardından dramı hapsedecek. Seyircisi en çok olan sanat dalı sinema ise bundan en hızla en çok etkilenen olacak. Bu hafta vizyona giren Ready or Not (Saklambaç) filmini izlediğimde herkes gibi benim de aklıma bir başka vahim örnek geldi; geçen ay sonu vizyona girmesi dahi iptal edilen The Hunt filmi.
‘LİBERAL IRKÇILAR’
Yapımcılığını ses getiren işlere öncülük eden Blumhouse’un üstlendiği The Hunt isimli filmde 12 yabancı, nasıl geldiklerini bilmedikleri açık bir arazide uyanıyor ve kısa süre içinde bir av oyunu için seçildiklerini anlıyorlar. Bu av oyununun avcıları lüks bir safari benzeri organizasyona katılmış olan zengin elit kişiler. 27 Eylül vizyon tarihi verilen filmin uluslararası basın gösterimi yapılmadı, sadece fragmanı ve hakkında yazılanları biliyoruz. Universal Stüdyoları 7 Ağustos’ta bir açıklama yaptı ve Dayton ile El Paso silahlı saldırıları ardından filmin tanıtım kampanyasını askıya aldıklarını açıkladı. Stüdyo birkaç gün sonra da kendi listelerinden filmin vizyon tarihini kaldırdı. Filmin uluslararası vizyonu ise şu an hâlâ muğlakta. Çok ilginçtir ki film daha izlenmeden büyük eleştirilerle karşılaştı. Neden? Çünkü filmin Donald Trump taraftarlarını avlayan liberal seçkinlerin tasvirini yaptığı iddiası güçlü kabul gördü. Hatta Trump ağustos başında bu konu ile ilgili filmin ismini vermeden bir tweet attı ve The Hunt filmini kaosa sebebiyet vermekle suçladı. Paylaşımında özetle liberal Hollywood’un en üst düzeyde ırkçı olduğunu söyleyerek liberallerin kendilerine “elit” demeyi sevdiklerini, ama elit olmadıklarını söyledi. Bu laf atışmaları önemli değil ve bu film özelinde bir mesele de değil. Buradan şu çıkıyor: Birincisi, politik doğruculuğa boyun eğmek zorundasın. Mesela Trump taraftarlarını avlayan liberal seçkinlerin tasvirini yapmamalısın. İkincisi böyle bir şeye cesaret edersen seni kaos çıkarmakla suçlarız.
Nereye doğru gittiğimizi görüyorsunuz değil mi?
SAĞÇI KÜLTÜREL KANARA
RoN filmi pek çok yönden The Hunt filmine benziyor. Fark etmişsinizdir son dönem ‘lanet olası zenginler!’ temalı filmler çoğaldı. RoN da bu temada iş gören bir film. Filmin hikâyesi, çok zengin, köklü bir aileye gelin olan sıradan, yetim bir genç kadının aileye dahil olabilmesi için oynaması zorunlu olan bir oyun üzerine kurulu. Filmde fazlasıyla tatlı dille ve eğlenceli bir şekilde sınıf karşıtlığı kışkırtılarak tuhaf eğilimleri olan zenginlere küfürler ediliyor. Gariptir ki The Hunt filminin, sağcı kültürel kanarada paramparça edilmesine karşın, RoN buradan yara almadan geçebildi. Muhtemelen RoN filminin, gücü ve parayı kaybedince zenginlerin birer psikopata nasıl hızla dönüştüğü ile daha ilgili olmasından kaynaklanıyor. Bunu da hayali geleneksel bir oyuna dayandırması, bugünle eşleşen politik unsurların bariz resmedilmemiş olması, politikacıların söylemlerinden devşirme kelimeleri kullanmamış olması ve esas önemlisi işin içine satanik bir etken eklemiş olması onu bu kültürel didiklemeden kurtarmış gibi gözüküyor.
KORKULU KARA KOMEDİ
Son derece eğlenceli olan ve hiçbir anında sizi sıkmayan RoN, Viktorya dönemi prodüksiyon tasarımının sıcak renk paletine eşlik eden kaliteli sinematografisi ve başarılı ışık tasarımı eşliğinde göz alıcı bir film. Ancak yönetmen için bazı eleştirilerim var. Daha yumuşak yapılması gerektiğini düşündüğüm yönetmenliğin, özellikle tansiyon yaratmak için kullanılan el kamerasının dikkat dağıtıcı olduğunu düşünüyorum. Bu kara komedi korku filminin iyi olmasının başlıca sebebi başrol oyuncusu Samara Weaving. Weaving’in önce olan biteni anlamaya çalışıp ardından çözdüğü olayın içinden kurtulmaya çalışan insana dönüşündeki karakter gelişimi gayet inandırıcı idi. Ünlü Avustralyalı aktör Hugo Weaving’in yeğeni olan ve Emma Stone ile Margot Robbie karışımı bir enerji ve görüntüye sahip bu oyuncuyu Netflix yapımı komedi korku türündeki The Babysitter filminden sonra radarımıza almıştık. Ne yazık ki oyuncu da bu film de zamanında hak ettiği ilgiyi görememişti. Öyle anlaşılıyor ki RoN’daki performansından sonra Weaving ismine oldukça sık rastlayacağız.
(Birgün, 13.10.2019)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN