Prof. Dr. Ulaş KAPLAN
LESLEY ÜNİVERSİTESİ
Canla başla, büyük özveriyle çalışan hekimlerin düşük ücretleri, ağır iş yükü ve uğradıkları şiddet çözüm bekliyor. Bu sorunları kapsayan bir gerçek var: Sağlık çalışanlarını hastalar ve yakınlarıyla zıtlaştırırken her bir kitleyi mağdur eden, fazlasıyla ticarileşmiş bir sistemin girdabındayız. Batı kaynaklı bu sistem temel hakların ve güvencenin az olduğu Türkiye’de daha yıkıcıdır. Batı’nın Aydınlanmasını benimseyip emperyalizmini dışlayan yaşamsal ayrımla kurulan Cumhuriyetin dengeleri tersyüz olurken vahşi kapitalizm toplumsal nefsimize çökmüştür.
TEŞVİK EDİLEN UYGULAMALAR
Zarar verebilecek gereksiz işlemler uygulamak; erken taburcu etmek; kritik kararlarda kazancı, sağaltım amacından üstün tutmak… Böyle uygulamalara 1980’li yıllarda dikkat çeken hekim, Georgetown Üniversitesi tıp etiği profesörü Edmund Pellegrino’ydu. Tehdit altındaki bireysel çıkarları koruma gerekçesiyle haklı görülen, “yasal olsa da ahlak bakımından tartışmalı” alışkanlıkların her meslek dalında bulunduğunu vurgulayan Pellegrino’nun ABD’deki saptamaları günümüz Türkiyesi’nin acı gerçeği olmaktadır. Bu yıl yitirdiğimiz babam Av. Sami Kaplan’ın rahatsızlığı süresince böyle uygulamalar yoluyla gözlediğim bu gerçek, Türk insanının kaderi olamaz.
Pellegrino’ya göre mesleklerde “karakter ve erdem” olgularının önemsizleşmesinden kaynaklanan bu uygulamalar “genellikle yasaldır, sosyal olarak kabul edilir ve hoşgörülür, meslek erbabı ile hastanın/müvekkilin çıkarlarının kesiştiği gri bir bölgeyi kaplar. Bu bölgede hastanın/müvekkilin incinebilirliği kendisini meslek erbabı tarafından sömürülebilir kılar”. İyileştirilebilecek insanın “evde bakım hastası” diye kolayca kaderine terk edilebildiği bir sistemde yaşama hakkına ve bu hakkın gerektirdiği göreve ne kadar saygı duyulabilir? “Hastanın varlığı cebimi nasıl etkileyecek” kaygısı “Hastayı nasıl iyileştirebilirim” düşüncesine karıştığı veya baskın çıktığı an, saf kalması gereken görev kirlenmiştir.
İNSAN HAYATININ DEĞERİ
Özel hastanelerin artmasıyla teknoloji yaygınlaşıyor. Peki ya insan? Sağlık modern inşaattan fazlasını gerektiriyor. Bina donanımı nitelikli hizmet demek değil. Serbest piyasa rekabeti mutlaka hizmeti geliştirmiyor; vatandaşın harcadığı para aynı ölçüde sağlık anlamına gelmiyor; bozuk sisteme daha fazla kaynak aktarmak halk sağlığını artırmıyor. Sistem kökten değişmeli, devlet ve üniversite hastanelerinin koşulları iyileştirilip kapasiteleri artırılmalı, vatandaş özel ticarethanelere mahkûm bırakılmamalıdır. İstanbul Tabip Odası’nın uyardığı gibi “Sağlık, sosyal devletin vazgeçemeyeceği görevlerin başındadır, piyasanın vahşi koşullarına terk edilemez”.
Bir seçenek şaibeli uygulamaları göz ardı etmek, kanıksamak, bağlı olduğumuz sistemin kaçınılmaz çarkları olarak mantığa bürüyüp haklı görmek; savunmaya geçerek gelişime karşı konumlanmaktır. Diğer seçenek gerçekle yüzleşmek; meslek içi denetim mekanizmalarını etkili işleterek liyakatin artması, insancıl hizmetin yayılması için çabalamaktır. Hangi seçimin insanlık görevi olduğu açıktır. Yandaşlık ve çıkar güdülerine teslim olmadan, Schopenhauer’ın deyişiyle insan yaşamından çok daha uzun ömürlü olan “gerçeği” haykırmamız, sistemi insancıllaştırmamız gerekiyor. Türk insanının hayatının hak ettiği değeri görmesi için sağlık sistemi tıbbın özündeki ilkelere dönmelidir.
(Cumhuriyet, 08.12.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN