Umut Vakfı ‘nın Konrad Adenauer Stiftung’un katkılarıyla gerçekleştirdiği “Röportaj Atölyesi” çalışmasının üçüncü ve son ayağı 19-20 Aralık tarihlerinde İstanbul’da yapıldı.
Poınt Hotel Taksim’de yapılan Röportaj Atölyesi çalışmasının açılışında bir konuşma yapan Umut Vakfı Başkanı Nazire Dedeman Çağatay, Vakıf olarak 2007 yılından bu yana yerel basın seminerleri düzenlediklerini, son 2 yıldır ise bu seminerlerin Çanakkale, Antalya ve Diyarbakır’dan katılan gazeteci ve gazeteci adaylarının katılımıyla atölye çalışması haline dönüştürüldüğünü belirtti. Bu seminerin Umut Vakfı’nca düzenlenen 15’inci yerel medya eğitim semineri olduğunu belirten Umut Vakfı Başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yerel medya seminerlerini bugüne kadar 13 ilde ve de, 60 ilde gazetecilik yapan dostlarımızın katılımıyla gerçekleştirdik. Bu toplantılarımıza ortalama bin 250 gazeteci katıldı… Röportaj Atölyesi çalışmasının Çanakkale’den sonra ikinci ayağı bildiğiniz gibi Antalya, üçüncü ayağı da Diyarbakır’daydı. Çanakkale ve Antalya çalışmamızı sizlerin katılımınızla bölgelerinde başarıyla gerçekleştirdik. Ancak bu ay içinde yapmayı planladığımız Diyarbakır Röportaj Atölyesi çalışmamızı bölgede yaşanan gergin durum nedeniyle İstanbul’da yapıyoruz. Bu çalışmanın da başarılı olmasını diliyorum…
Seminerimize Çanakkale, Antalya ve Diyarbakır’dan toplam 35 gazeteci ve gazeteci adayı arkadaşımız katılacaktı. Ancak Diyarbakır’dan gelecek olan iki gazeteci arkadaşımız sokağa çıkma yasağı ve bölgede yaşananlar nedeniyle katılamadı.”
2015’in son günlerini yaşadığımız bu dönemde Türkiye ve dünyanın terör olayları, çatışmalar nedeniyle sarsıldığına dikkat çeken Nazire Dedeman Çağatay, “Bu çatışmalar ve çıkarılan savaşlar nedeniyle silah tüccarları sermayelerine sermaye katarken tanıklık ettiğiniz gibi insanlar göç yollarında perişan oluyorlar, ölüyorlar. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölge, bir kaos, bir şiddet sarmalı kıskacına alınmış durumda… İnsanlar isteseler de barış ve huzur ortamında yaşayamıyorlar… Hemen her gün çıkan çatışmalar nedeniyle güvenlik görevlilerimiz şehit oluyor, yurttaşımız ölüyor ya da yaralanıyor… İşte Ege denizi. Adeta ‘göçmen mezarlığı’na dönüşen Ege’de görüyorsunuz hemen her gün bir Aylan bebek olayı yaşanıyor. Şiddet sarmalı içerisinde yaşamak zorunda kalan insanlar sonuç olarak ‘mutsuzluk kıskacı’nda” dedi.
Seminere katılanlara, “Artık size ‘Ülkemizde şu kadar bireysel silah var’ diye bir şey söylemeyeceğim” diye seslenen Umut Vakfı Başkanı, şunları söyledi:
“Yaşadıklarımıza şöyle bir dönüp bakın. Her gün bireysel silahlarla kadınlar, insanlar ölüyor. Otomatik tüfekler sizlerin de tanık olduğunuz gibi peynir ekmek gibi rahatlıkla satılıyor. Hemen herkesin evinde, pek çok insanın arabasının arkasında bir pompalı tüfek var. Hem de ruhsatsız. Adam yolda birine kızdığı zaman artık ağız dalaşı yapmıyor, hemen arabasını durdurup bağajından tüfeğini kaptığı gibi karşısındakini vuruyor… Üzücü, ama kültür, aile yozlaşması yaşayan ülkemizin, insanımızın bireysel anlamda geldiği nokta bu… Güneydoğu bölgemiz anlamında değerlendirildiğinde de, hepimiz de görüyoruz ki, son model otomatik tüfekler, uzun namlulu tüfekler sadece askerin, polisin elinde değil… Yani birileri istediğinde, istediği anda bu silahlara ulaşıyor ve sorumsuzca kullanarak evinin önünde oynayan bir çocuğun, evinde oturan bir insanın ölümüne neden oluyor…
Değerli dostlarım, söylenecek şey tabii ki çok… Ama şu bir gerçek ki, silahın olduğu yerde, şiddetin olduğu yerde acı ve keder vardır. Mutsuzluk vardır… 2015’te çok acılar yaşadık, birçok eve terörün, şiddetin acı ateşi düştü… Birliğe, bütünlüğe, dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. 2016’nın tüm silahların gömüldüğü, insanların evlerinde, yurtlarında şiddetsiz, özgürce yaşayabildikleri, mutlulukla gülebildikleri, gazetecilerin gazetecilik yaptıkları için özgürlüklerinin kısıtlanmadığı bir yıl olmasını diliyorum…”
Daha sonra konuşan Konrad Adenauer Stiftung (KAS) Derneği Proje Yöneticisi Bekir Öncel, KAS vakfının amacını ve yereli güçlendirme hedeflerini anlattı. Öncel, “Burası iyileşirse Avrupa’da etkilenecektir” dedi.
“Bu günler karanlık günler. Aklımız vicdanımız Silopi’de” diyerek açılış konuşmasını yapan gazeteci-akademisyen Ragıp Duran, daha sonra “Dünya’da ve Türkiye’de gazetecilikte yeni eğilimler” başlıklı eğitimini verdi. Neoliberalizmin etkilerinin hız, yüzeysellik ve rekabet olduğunu anlatarak konuşmasına başlayan Ragıp Duran, gazetecilikte yeni türler oluştuğunu söyledi. Duran, Slow Journalism’in üzerinde uzun süre dururken görsel unsurlarla zenginleştirilmiş Gamification of news’in de çoğunlukla kullanılan bir tür olduğunu ifade etti. “Gazeteci-robotlar, Kalaşnikof gazeteciliği, Drone (IHA) gazeteciliği, Akıllı Cep Telefonu gazeteciliği ise kullanılan diğer türler” diyen Duran, haberde ve röportajda ünlüler-güçlüler değil sıradan insanların hayat hikayelerinin daha çok okunduğunu söyledi. Duran, “Gazetecilik muhalefet mesleğidir. Hiçbir şeyin aksamadığı bir dünyada gazeteciye ihtiyaç yoktur. Aksayan, doğru yürümeyen uygulamaları saptayıp kamu adına düzenlenmesini sağlamak ve izlenecek yolu göstermektir” diye konuştu.
Gazeteci-yazar Celal Başlangıç da, eğitiminde röportajın tanımını yaparak başladı. Röportaj “Bilinenin bilinmeyenini sunmak, bilinmeyenin bilinir kılmak” diyen Başlangıç, katılımcılara “Bir şiir, bir mitolojik olay veya bir anekdotu bir röportajın girişi yapabilmek için saklayın” tavsiyesinde bulundu. “Şiir, roman, edebiyat her şey röportaj yapan gazetecinin ilgi alanında olmalıdır” dedi
“Basın Özgürlüğü ve Etik” üzerine sunum yapan akademisyen Doç. Dr. Ceren Sözeri ise mülteci haberlerinden verdiği örneklerle doğru ve yanlış haberciliğin nasıl yapıldığını anlattı. Mülteci, sığınmacı ve göçmen kavramlarının sözlük anlamını anlatarak başladığı konuşmasında, ulusal ve Çanakkale ile Antalya’daki yerel basında yapılan yanlışları vurguladı. Haberlerde, göç etmek zorunda kalan Suriyeli mültecilerin ‘kaçak’ olarak vurgulanmasının yanlış olduğunu anlatan Sözeri, mülteci kelimesinin daha doğru olduğunu, iltica etmek zorunda kalanların da suç işlemediğini ifade etti. Habercilik dili üzerine yaptığı konuşmaya yerel gazetecilerden de katılım yoğun oldu.
Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Fikret İlkiz, gazeteci ve gazeteci adaylarına “Medya Hukuku, Mahkemeler, Davalar, Muhabir ve Editörlerin Dikkat etmesi gereken hukuk kuralları” konulu bir konuşma yaptı. Avrupa Konseyi Tavsiye Kararı’ndan (2003) bahseden İlkiz, Basın Kanunu’nun 12. Maddesi gereğince gazetecinin belge, bilgi vermeme haber kaynağı açıklamama hakkı olduğunu anlattı. Buna karşılık her haberde ‘Masumiyet Karinesi’ne uyularak, şüphelinin suçu sabitlenmeden açıklanmaması gerektiğinden bahsetti. Savaşlar, terörist saldırılar, doğal ve insanlar tarafından oluşturulan afetler durumunda doktorların ve gazetecilerin korunmasına yönelik karardan söz etti.
İlkiz’in diğer ele aldığı konular ise “’İliştirilmiş gazetecilik, gazetecinin öz denetimi, diyalog ve işbirliği” konuları oldu. Sonuç olarak ülkenin kriz zamanında olduğuna dikkat çeken İlkiz, gazetecilere daha fazla görev düştüğünü ve gazetecilerin daha fazla korunmaya ihtiyacı olduğunu belirtti. Yine 2003 tarihli tavsiye kararına göre, “Tüm gazetecilere bilgiler eşit olarak verilmelidir” dedi.
İkinci gün ise gazeteci Tuğrul Eryılmaz “Röportaj sunumunda kilit noktalar” başlıklı eğitim verdi. Eryılmaz, çatışma haberciliğinin nasıl yapılacağını anlattığı konuşmasında üzerinde durulması gereken en önemli konunun habercilik dili olması gerektiğini vurguladı. Çatışma haberciliğinde hoşgörünün, anlayışın esas alındığı “Barış dili” kullanılması gerektiğini ifade etti.
İkinci gün Çanakkale, Antalya ve Diyarbakır’dan katılan 35 gazeteci rehber eşliğinde Beyoğlu/Pera’da inceleme gezisi yaptı. Katılımcılar yaptıkları bu geziyle ilgili hazırlayacakları röportajları önümüzdeki günlerde eğitimcilerin değerlendirmesine sunacaklar…
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN