Post image
Prof. Dr. Ömer Özer: Medyada şiddet var!

Eylem LODOS

Eskişehir – Şiddet etrafımızı sardı. Radyoda, televizyonda, gazetede, sosyal medyada… Her yerde şiddet var. Trafik kazası haberlerinde bile şiddet var, şükredin dercesine. Haberlerde, dizilerde ve hatta çizgi filmlerde bile şiddet görebiliyoruz. Medya içeriklerinde şiddeti Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ömer Özer ile konuştuk.

Medyada sürekli bir şiddet var. Trafik kazası haberlerinde bile bu şiddeti görebiliyoruz. Siz medya ve şiddet konusunda ne düşünüyorsunuz?

Medya, şiddete kitle iletişiminde gazete ile başladı ve gazete ile birlikte şiddete olan açlık da başladı. Örneğin, 19. yüzyılda Amerika’da Endüstri Devrimi ile birlikte şehirlere akın eden köylülerin, fabrikalarda çalışırken günlük yaşamın tehlikelerinden korunmak amacıyla polis-adliye haberlerine gereksinim duyduğunu biliyoruz. Bu gereksinimi gidermek için polis gazetelerinin çıktığını biliyoruz. Daha sonra 20. yüzyıla baktığımızda, televizyonun gündeme gelmesiyle birlikte, medyadaki şiddetin çağ atladığını görüyoruz. 1950’li yıllarda ilk yapılan araştırmalarda, televizyonda çok sayıda şiddet barındığı saptanıyor. Zaten ’50’ ile 80’li yıllar arasında medyadaki şiddete müthiş bir ilgi var, ama bunun en önemli boyutu ekonomik nedenler. Medyanın üretim tarafında bulunanlar endüstrinin patronları, egemenleri medyadaki şiddeti kâr kaygısıyla kullandılar. Medyadaki şiddet her toplumla aynı dili barındırır. Örneğin, güldürü programlarının dili farklıdır. Amerika’daki güldürü programlarına Suudi Arabistan’da gülmezler, satış popülerliği yoktur. Şiddetin satış popülerliği vardır ve medyada şiddetin kullanılmasının en önemli nedeni de kâr kaygısıdır.

prof. özer

Amerika’da durum böyle peki, Türkiye medyasına şiddet nasıl girdi?

Türkiye’de televizyon TRT’nin tekelindeyken şiddet unsuru çok yoğun kullanılırdı. Kullanılmaz denilirdi, ama kullanılırdı. Modern Amerika örnek alınırdı, ama kovboy filmleri gösterilirdi. Dolayısıyla şiddet her zaman vardı. Özel televizyonlarla birlikte şiddetin çok daha yoğun olarak kullanıldığını görüyoruz. Çünkü hiçbir ekonomik, sosyokültürel, toplumsal altyapı oluşturmadan, ticari televizyonlar gündeme geldi ve yayına başladılar. Bu da şiddet kullanımına zemin hazırladı. Şimdi ’90’ları hatırlayalım, Reha Muhtar, haberleriyle meşhur oldu, şiddeti barındırdı. Yarışma programlarında hatırlayınız, ‘Biri Bizi Gözetliyor’ gibi yarışma programlarında bir tek canlı şiddeti görmedik, yani domates doğrarken diğer yarışmacıyı bıçakladığını görmedik, bunun dışında her türlü şiddeti gördük. Aynı durum 2000’lere de sıçradı. Bunu belki Marx’ın farklı bağlamda söylediği ölü diriyi yakalar sözü ile açıklayabiliriz. Yani ’90’lı yıllar 2000’leri yakaladı. Şunu da belirteyim, günde 5 ile 10 arasında cinayetlerin işlendiğini görüyoruz. Trafik kazası haberlerinde çok ciddi şekilde şiddet sunumu var ve tekrar tekrar gösterim var. Bir insan 10 ile 12 saat arasında zamanını medyaya ayırıyor, bu önemli bir rakam. Bu süre içerisinde de yoğun şiddetle karşılaştığı için, dünyayı şiddet üzerinden değerlendirmeye başlıyor.

Geçtiğimiz hafta doğu illerinde çekilen bir görüntü yayımlandı. Görüntüde özel harekatçıların konuşmalarına yer veriliyordu. “Öldürme, öldürme kalsın” diyor bir polis, bu arada iki kişiyi vurdular ve 3. kişi için ‘Ayağına sık, kafasına sıkma’ deniyor. Bu konuşma ve görüntüler ana haber bültenlerinde gösterildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu devletin baskı aygıtlarının bireye uyguladığı şiddet tanımına girer. Bu da devletin meşrulaşması için yapılan bir eylemdir. Devletin kendini yeniden üretimini sağlamak için yapılan bir eylem olarak değerlendirilebilir. Ama şiddet açısından baktığımızda, o görüntülerin verilmemesi gerekir.Verilmemesinden önce yaşanmaması gerekir. Ancak eleştirel gözle mi veriliyor yoksa onu meşrulaştıran bir dille mi aktarılıyor buna da bakmak lazım.

Medya içeriklerinde ne tür şiddetle karşı karşıya kalıyoruz?

Medya içeriklerinde her türlü şiddetle karşı karşıya kalıyoruz. Devletin bireye olan şiddeti, sözel şiddet, psikolojik şiddet, duygusal şiddet, ekonomik şiddet, kadına yönelik şiddet, medyanın ideolojik şiddeti. Örneğin dizilerin başlangıcından sonuna kadar bu saydığım şiddet türlerinin hepsinin yaşandığını görüyoruz.

MEDYADA İDEOLOJİK ŞİDDET

Medyanın ideolojik şiddeti dediniz bunu biraz açabilir misiniz?

omer-özer2Medyanın ideolojik şiddeti, egemen sınıfın çıkarları uyarınca medyadaki çalışanların ürettiği ve insanların üzerinde baskı kuran, bağımlı sınıf ya da işçi sınıfının üzerinde onların sisteme rıza göstermelerini sağlayacak her türlü içeriği ifade eder. Bu bütün şiddet türleriyle ve toplam içerikle gelen dizileriyle, haberleriyle, realite şovlarıyla gelen şiddeti barındırır. Örneğin bunu Marx’ın İdeolojiye Yaklaşımı, Antonio Gramsci’nin Hegemonya Kavramı, Louis Althusser Devletin İdeolojik Aygıtları Kavramları paralelinde açıklamak mümkün. Şöyle bir örnek vereyim. ‘Bir İstanbul Masalı’ diye bir dizi oynadı Türkiye’de ve çok popüler oldu. Diziye baktığımızda özünde egemen sınıftan bir gençle, işçi sınıfından bir genç arasındaki aşk üzerinden gelişmeler anlatılıyor, ama yakından bakıldığında kız olan Esma babasının, şoförlüğünü yaptığı patronun oğluyla evleniyor. Evlenirken Esma bir takım değişimler geçiriyor. Burada 2 mesaj var. Esma’nın sınıfından genç kızlara, ‘Siz de bir gün zengin biriyle evlenebilirsiniz, ama bunun koşullarını yerine getirmeniz lazım’ deniyor. Aynı zamanda da ‘Bakın türlü türlü zorluklarla geçen bir yaşam sürmeye başladılar, sıkıntıları oluyor, tartışmaları oluyor, bu size göre değil davul bile dengi dengine çalar’ deniyor. Kişi hangi mesajı alırsa alsın işçi sınıfındaki ya da bağımlı sınıftaki genç kızların gerçek sıkıntılarını, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını engelliyor ve şükredip yaşamlarında kalmalarını sağlıyor. İşte şiddet bu noktada barınıyor. Böylelikle hegemonya başarılmış oluyor. Burjuva sınıfı, işçi sınıfı üzerinde egemenliğini korumuş oluyor.

SOSYAL MEDYA VE NEFRET SÖYLEMİ

Günümüzde medya eski ve yeni olarak ikiye ayrıldı. Sosyal medyada şiddet içerikleri de oluyor. Örneğin İŞİD’in kafa kesme görüntüleri ya da polisin göstericilere uyguladığı şiddet… Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu da tehlikeli bir dünya bakış açısından değerlendirebiliriz, ama diğer kuramlara da uygun olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal öğrenmede çocuk onu öğreniyor, ona göre bilinçleniyor. Bence bundan öte, sosyal medyanın nefret söylemi barındırması bakımından değerlendirmek lazım. ‘Biz ve onlar’ ayrımına giderek nefret söylemi geliştiriyor. Bu son derece tehlikeli, yani halkların barışık olarak yaşaması açısından da tehlikeli. Esas şiddet burada barınıyor.

Medyada şiddet unsurlarının yer almasında muhabirlerin payı var mı?

Şöyle payı var. Muhabir aslında kurumsal sosyalleşmesini tamamladığı andan itibaren pasif özne olarak kurum içerisinde yer alır. O kendisine söyleneni aktarmakla görevlidir, onu yapar. Dolayısıyla sorunu muhabire yükleyip de endüstriyi gözden kaçırmak son derece yanlış olur.

‘ŞİDDET KAR SAĞLAR’

Sizce bu şiddetin nedenleri neler?

Ekonomik nedenlerden dolayı şiddet sunumu yapılır, çünkü şiddetin satış popülerliği vardır ve üst düzeyde kâr sağlar. Ölçek ekonomileri, kapsam ekonomileri kullanılır şiddet üretiminde, maliyet düşer ve bu nedenle endüstrinin egemenleri şiddeti sunmaya başvururlar.

Medyadaki bu şiddete toplumun etkisi var mı?

Medya canlı şiddetin, toplumda yaşanan şiddetin tek belirleyici nedeni değildir. Yüzde 5 ile yüzde 10 arasında değişen bir oranda medyanın canlı şiddete katkısı olduğu ileri sürülüyor. Medya ve toplum bağlamında değerlendirdiğimizde medyanın şiddeti meşrulaştırdığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu etki son derece riskli ve dozu yüksektir. Şöyle bir örnek vereyim: Kapkaç olayları bir dönem haberlerden düşmüyordu. Şimdi hiç yok, çünkü o dönem satış popülerliği vardı. Medya sosyal gerçekliği alır, kendi gerçekliğine dönüştürür ve insan gerçekliği de bunun üzerine kurulur. Kan davalarını düşünün, bugün kan davaları bitmeye başladı. Belli ölçüde devam ediyor ama toplumumuzdaki genç kuşağın belli bir kısmının bilgisi var, nereden alıyor bu bilgiyi? Dizilerden alıyor. Sosyal gerçeklik olarak yaşanan kan davalarının yaşanma biçimi ile dizilerde işleniş biçimi farklı. Eğlenceyle, aşk üzerinden sunuyorlar. Yani kan davası, kan davası olmaktan çıkarılıp insanlara eğlence olarak sunuldu. Medya-toplum ilişkisi de böyle belirlendi. Haberlerde giriş yaptıktan sonra etkileşim halinde dizilere de konu oluyor.

Medya, şiddet ve toplum arasında bağ var mı?

Medya toplumdan yaşanan şiddeti alır, topluma yine verir. Bu bir kısır döngüdür. Medya gerçekliğiyle toplum gerçekliği arasında dönüp durur.

Medyada şiddet okuyucuyu ya da izleyiciyi nasıl etkiler?

Bu psikologlar, sosyal psikologlar, sosyologların 1950’li ve 80’li yıllarda yaptığı çok sayıda kuram; medyanın insanlar, özellikle çocuklar üzerindeki etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Gerbner, medyadaki şiddetin sadece şiddet olmadığını, iktidarı barındırdığını ve tehlikeli dünya algılamasına neden olduğunu öne sürüyor. Bence de en büyük etkisi budur.

‘AÇLIK SÜRDÜKÇE MEDYADA ŞİDDET KULLANIMI SÜRER’

Medya içeriklerinde şiddetin ortadan kaldırılması mümkün müdür?

Kapitalizm devam ettikçe bu mümkün değil. Çünkü burada çok büyük bir endüstri. Ben bunu medyanın, daha doğrusu kapitalizmin egemenlerinin, burjuva sınıfının doymak bilmeyen aç karnına bağlıyorum. Bu açlık devam ettiği sürece medyada şiddet kullanımı da devam edecek.

‘DİZİLERDE PSİKOLOJİK ŞİDDET VAR’

Medyada şiddet bağlamında televizyonda yayımlanan dizileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dizilere baktığımızda daha ilk anından son anına kadar her türlü şiddeti barındırıyor. Psikolojik şiddet yoğun olarak barınıyor, sözel şiddet yoğun olarak barınıyor, ekonomik şiddet var. Türkiye’de farkındalık anlamında Deli Yürek’le başladı. Yani şiddet barınması, insanların da bunun hafif hafif farkına varmasını sağladı. Tartışmalara neden oldu, ama doruk noktasına Kurtlar Vadisi ile ulaştı. Bıçakla toplantı masasında insanın kafasını kesme görüntüsü en iğrençlerinden bir tanesiydi. Medyada şiddet dediğimizde Kurtlar Vadisi’ne değinmek zorundayız. Devlet, mafya ilişkileri, mafya içerisindeki mücadeleler, devlet içerisindeki mücadeleler, devletlerarası mücadeleler vs. gibi konular ele alınmakta. Bunlar şiddet üzerinden ilerlemekte, dolayısıyla o dizilere anlamını veren şiddet görüntüleri. Bu da son derece olumsuz bir içerik barındırıyor, ama orada ideolojik bir mesaj da var. Diyor ki, ‘Eğer normal koşullarda bir statü elde edemezseniz, bunu normal olmayan koşullarda da elde edebilirsin’ Polat Alemdar örneğinde olduğu gibi. Gücünü devletten alıyor ve devlet adına kullanıyorsanız, bu statüyü daha da güçlendiriyor. Şimdi bu mesajı alan birçok genç bunun hayaliyle yaşıyor olabilir.

(Günlük Evrensel, 14.12.2015)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN