Tuğçe Madayanti DİZİCİ
Akıllara durgunluk verecek denilen Tenet filmi, tuhaf ve zorlayıcı karakterlerle psikolojik bir gerilim filmi ve senaristlerin kralından iyi senaryo garantili etkileyici gerçek bir hikâye pek yakındanın en iyilerinden.
TENET: AKILLARA DURGUNLUK VERECEK
Aylardır dillerden düşmeyen, izlesek de hakkında keyif içinde bir yazı yazsam dediğim Tenet filmi. Biliyorsunuz film eleştirmeni ve seyirci olarak Cristopher Nolan’ı çok ayrı bir yerde konumlandırıyorum. Yönetmenin bir önceki son filmi Dunkirk yazımı hatırlarsanız sevinirim. Nolan’ın adeta organik 3D film çektiğini söylemiş ve filmin insanın her duyusuna her duygusuna dokunarak heyecandan adrenalin salgılamasına sebep olduğunu söylemiştim. Tenet’in de böyle bir deneyim sunacağına eminim, ama büyük bir farkla. O da filmin konusunun orijinalliği.
Sinema filmi sinemada izlenir sözü geçerli ise bu cümlenin kastettiği öznelerin başında yer alan isimdir Nolan; kısacası Nolan sineması, sinema salonunda izlenir. Ama ne yazık ki Cristopher Nolan ismini duyunca aklıma Covid 19 ve karantina geliyor artık. Vizyon tarihi sıklıkla değiştirildiğinden olsa gerek. Film gösterime ha girdi ha girmedi, girse nasıl gideceğiz diyerek aylar geçti. Ve nihayet bunca rötardan sonra filmin yapım şirketi Warner Bros, Amerika dışı 70 ülke için filmin vizyon tarihini 26 Ağustos olarak belirledi. Ancak salgının gidişatı hiç iyi değil, kim bilir belki de bu muazzam filmi sinema salonunda hiç izleyemeyeceğiz.
Peki yaklaşık altı veya yedi yıldır senaryonun üzerinde tekrar tekrar çalıştığını söyleyen Nolan’ın nasıl bir filmiyle karşı karşıyayız? Bunun cevabını filmi izlemiş olan azınlığın sözleriyle taçlandırmak istiyorum. Warner Bros. yönetim kurulu başkanı Toby Emmerich filmi tarif ederken çok iddialı ve özenle seçildiği belli olan bir sıfat kullandı. “Akıllara durgunluk verecek” dedi. Filmin oyuncularından Robert Pattinson, “Chris’in tüm filmleri gibi inanılmaz derecede karmaşık bir film” derken, Kenneth Branagh “Nükleer bir holokost insan ırkının başına gelebilecek en büyük felaket değildir. Tenet daha da kötü bir olasılığı tartışıyor” diyerek ne daha kötü olabilir ki dedirtti ve iyice kafa karıştırdı. Son olarak, filmin fragmanında, ki fragman dediğin böyle olmalı. Bir şey söyler gibi yapıp asla söylememeli, Elizabeth Debicki’nin karakterinin söylediği “Anlamaya çalışma. Hisset” repliğinin bana kalırsa yönetmenin bize verdiği bir ön tavsiye olduğunu düşünüyor ve tam anlamadan filmle akmak için sabırsızlanıyorum.
THE DEVİL ALL THE TİME: PARANOMİK BİR UYARLAMA
Oyuncu kadrosunda Tom Holland, Robert Pattinson, Mia Wasikowska, Bill Skarsgård, Riley Keough, Sebastian Stan gibi isimleri barındıran film Antonio Campos imzalı ve 16 Eylül’de Netflix’te gösterime girecek. 2. Dünya Savaşı sonrasında geçen psikolojik gerilim filminin başlıca karakterleri, bir savaş gazisi, seri katil karı koca ve sahtekar bir rahip. 138 dakikalık The Devil All the Time, 2011 yılında Amerika’nın en köklü yayınevlerinden Doubleday tarafından yayınlanan Amerikalı yazar Donald Ray Pollock’un ilk romanından uyarlanmış. Yapımcılığını üstlenen isimlerden biri de Jake Gyllenhaal. Yönetmen Campos’u, Rebecca Hall‘un 1974 yılında canlı yayında intihar eden TV spikeri Christine Chubbuck’ı canlandırdığı Christine isimli filmiyle hatırlıyorum. Filmi konusu itibarıyla önemsemiş ama genel kurgusal yapısını ve temposunu beğenmemiştim. Zaten depresyonun derinliklerine inen gerçek hikâyesi bu sebeplerle daha yoğun ve bunaltıcı gelmişti. Aslında bunlar filme birer artı katabilecekken aksine izlemeyi zorlaştırarak hantallık oluşturmuş ve bu da beni filmden uzaklaştırmıştı. Umarım yönetmen bu filminde de ritim kaybı yaşamaz ve yaşatmaz.
THE TRİAL OF THE CHİCAGO 7: İYİ SENARYO GARANTİLİ
Joseph Gordon-Levitt, Eddie Redmayne, Mark Rylance’ın oyuncu kadrosunda yer aldığı, Aaron Sorkin imzalı The Trial of the Chicago 7 filmi ise 16 Ekim’de Netflix’te izleyici ile buluşacak. Net değeri ortalama 80 milyon dolar olan Aaron Sorkin ismi oldukça önemli çünkü kendisi The Social Network, A Few Good Men, Moneyball, Charlie Wilson’s War, Steve Jobs gibi kalburüstü filmlerin senaristi. The Newsroom gibi muhteşem politik dizinin de altında kendisinin imzası yer almakta. Bu dizi nasıl devam etmedi hala hayretler içindeyim o da ayrı konu. Jessica Chastain’in ileri performansı ile filmin tüm renklerini belirlediği Molly’s Game filminde de ilk yönetmenlik deneyimini başarıyla tamamlayan Aaron Sorkin, yönetmen olarak da kendi içinden geçen filmin nasıl bir lezzette olduğunu da göstermiş oldu. Sadece bu sıralama bile bu film için heyecanlanmamız için yeterli bana kalırsa. Kaldı ki filmin konusu da ayrıca heyecan kaynağı; Demokratik Parti Ulusal Kongresi sırasında, 1968’de Chicago’daki protestolarda hükümet tarafından suçlanan yedi sanığa dava açılan dava ile ilgili. Bu müthiş duruşmanın diyaloglarını şimdiden hayal edebiliyorum. Ek olarak 2016’da Donald Trump seçildikten sonra 15 yaşındaki kızına açık bir mektup yazdı. Bu mektubu okumanızı tavsiye ederim.
….Bana birkaç hafta müsade.
Eylül’de umarım
Tenet yazısıyla buluşuruz…
(Birgün, 09.08.2020)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN