Tülay Gürler Kurtuluş
Bazı eserler, asırlara meydan okur edebiyatta… Her döneme hitap etmeyi başarmış eserlerdir bunlar. Dünya bu tür yapıtlara klasik diyor. Bizse “şaheser” diyoruz. Eserin şahı, en başta olanı.
Edebiyatımızdaki seçkin şaheserlerin başında, Servet-i Fünun edebiyatının en gözde isimlerinden Halid Ziya Uşaklıgil’in iki eseri gelir. “Mai ve Siyah”, yazarın, Stendhal’in Kırmızı ve Siyah’ından etkilenerek yazdığı düşünülen romanıdır. Mavi ve umut dolu bir gecede başlayan, ana kahramanı Ahmet Cemil’in hayata dair kurduğu hayallerinden yola çıkan roman, siyah bir gecede yine Ahmet Cemil’in geldiği son noktayı anlatırken biter.
Yine aynı yazarın, Türk Edebiyatı’nın en sık işlenen konularından biri olan yasak aşkı işlediği Aşk-ı Memnu romanı da realist yaklaşımın en güzel örneklerinden biridir. Yazar, kendinden öncekilerin aksine bu konuyu işlerken ahlakçı bir tavır takınmaz. Mecburiyetlerin, eşler arasındaki yaş farkının, sosyal yaptırımların ve aşk eksikliğinin evlilikler üzerindeki etkilerine dikkat çeker.
Halid Ziya, batılı anlamda romancılığın Türk Edebiyatı’ndaki ilk temsilcisidir. Yazarın eserleri o kadar sağlamdır ki, her dönem zevkle okunur ve rahatlıkla adapte edilerek senaryolaştırabilir.
Kuşak çatışması, savaş ve aşk...
Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalan gençlerin yaşadıkları buhran, edebiyatımızın her döneminde en önemli temalardan biri olmuştur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ilk romanı olan Kiralık Konak, toplumdaki Batılılaşma kaygısının nesiller arasında meydana getirdiği yaşam biçimi farklarını ve toplumsal çöküşe sebep olan manevi kopmaları gözler önüne sermektedir. Romanda Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar olan zaman diliminde yavaş yavaş yozlaşan ve ailelerinden kopan gençlerin hikayesi anlatılmaktadır romanda.
Tiyatroydu roman oldu
Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin’in, 1908-1918 yılları arasını anlattığı genç bir kızın hatıralarından yola çıkarak yazdığı romanıdır. Yazar romanı dört perdelik bir tiyatro oyunu olarak kaleme almıştır. Daha sonra ona yeni bölümler ekleyerek eseri, roman haline getirmiştir. Genç bir kız olan Feride’nin aşkı ile memleketin içinde bulunduğu savaşı yan yana anlatan eser, o dönemin gelenek göreneklerine ışık tutması adına, okuru çağdaşlaşma dönemine başlamasını özendiren bir roman edebiyat tarihindeki yerini almıştır.
Toplumdan bireye uzanan eserler
İnce Memed, dört ciltlik bir roman… Yaşar Kemal, bu romanı 32 yılda yazmış. Aynı zamanda yazarın ilk romanı olma özelliğini de taşıyan eser, Çukurova köylüsünün ağalık dizenine karşı olan mücadelesini anlatır. Abdi Ağa’ya kafa tutan Memed’in eşkıya oluşunu ve yıllar sonra herkese zulmeden Abdi Ağa’dan intikamını almasını konu eden roman, Türk Edebiyatı’nın en sağlam ve önemli yapıtaşlarından biridir.
Amaçları Kuvay-ı Milliye’ye hizmet etmek olan Ayşe ve Peyami’nin hikayesini anlatan Ateşten Gömlek, Halide Edip Adıvar’ın bizzat katıldığı Kurtuluş Savaşı dönemini anlattığı eseridir. Ayşe, Eskişehir Asker Hastanesinde ve Polatlı Sahra Hastanesinde hemşire olarak çalışır. Gönüllü hemşire olarak çalışırken Peyami ve Binbaşı İhsan aynı zamanlarda Ayşe’ye aşık olurlar. Bu aşk, her ikisi için de ateşten bir gömleğe dönüşecektir. Aşk ve savaşın getirdiği zorlukların genç bir kadını ve iki genç adamı nasıl etkilediğinin anlatıldığı roman tam bir dönem romanıdır ve yaşanmışlıklara dayalıdır.
İlk postmodern roman
Oğuz Atay’ın ilk romanı olan “Tutunamayanlar”, yazarın kullandığı dilin farklılığı ve güzelliğinden dolayı edebiyatımızda devrim olarak kabul edilir. Olayın değil; izlenimlerin, eleştirilerin, inceliklerin ve ruhsal çözümlemelerin ön planda olduğu bir eser olan roman, isim seçimiyle bile anlatmak istediklerini okura başarıyla hissettirmektedir. Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenen Turgut Özben, ihmal ettiğini düşündüğü arkadaşının geçmişinin izini sürmeye ve onu tanıdıkça hayatı daha iyi anlamaya çalışır. Çünkü kendisi de hayata tutunamamış bir adamdır…
Osmanlı’yı nakkaşlar üzerinden anlattı
Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un “En renkli ve iyimser romanım” dediği, Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul’da karlı dokuz kış gününde geçen, sınırlı zamana koca bir hikayeyi sığdırmış bir eserdir. Hikaye Şeküre’nin, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir eş veya sevgili aradığı dönemde eve gelen saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyretmesiyle başlar. Ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine yazılmış bu kitap, Osmanlı’ya da yapılan mistik ve renkli bir yolculuk aynı zamanda.
Klasikler, edebiyat tarihçilerinin “şah” olarak nitelendirdikleri eserlerdir. Bunları, bugünün düşünce ve doğrularından yola çıkarak okuyup onlara değerlerini yeniden vermek de sizin keyfiniz olacak.
(Vatan Pazar, 27.03.2016)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN