Tuğçe Madayanti ŞEN
Öğretmenler Odası olaya odaklanan, kendini sorumlu hisseden, sinematografik nabzı yüksek bir film. Umarım bu sene yabancı dilde Oscar ödülünü alacaktır.
Türk asıllı Alman film yönetmeni ve senarist olan İlker Çatak’ın yönetmenlik kariyeri, genç bir yaşta olmasına rağmen dikkat çekici çalışmalarla dolu. Bağımsız sinemaya önem veren Çatak’ın filmlerinde genellikle enteresan konular ve karakterler yer alıyor. Bu bağlamda, geleneksel sinema kalıplarından saparak özgün hikâyeler anlatıyor. Bu değerlendirmeler için kanıt sunan film yönetmenin ikinci uzun metraj filmi olan “Söz Senettir” (I Was, I Am, I Will Be / Es Gilt Das Gesprochene Wort) idi. Yaz tatili için Almanya’dan Marmaris’e gelen Alman pilot kadının, jigololuk yapan Baran ile kesişen hikâyelerine odaklanan film, kişisel bir hikâye gibi gözüken anlatısını sağlam bir şekilde politik olanla başarıyla harmanlamıştı. Bu yıl Oscar ödüllerinde, Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinin en güçlü adayı olarak gördüğüm “Öğretmenler Odası” (The Teachers’ Lounge / Das Lehrerzimmer) bu hafta vizyona girdi. Film, daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, bu sene benim de listemde yer alan ve oldukça sevdiğim filmlerden oldu. Kendisi ile ilk kez İFF, Genç Ustalar gösterim seçkisinde yer alan “Es war einmal Indianerland” filmiyle tanışmış olduğum İlker Çatak’ın bu son filmi bir kez daha toplumsal meselelere duyarlı bir şekilde yaklaşarak, toplumun çeşitli yönlerini eleştirmesiyle de izleyicilere düşündürücü bir perspektif sunuyor.
İTİBARIN KIRILGANLIĞI
İnsan ilişkilerinden toplumsal sorunlara, kimlik arayışından aidiyet duygusuna kadar çeşitli temaları işlediği “Öğretmenler Odası” ile yönetmen çok yönlü bir sanatçı olduğunu göstermekle kalmıyor, senenin en iyi filmlerinden birine de imzasını atmış bulunuyor. “Öğretmenler Odası” filmine başlarken ne ile karşılaşacağıma dair pek bir fikrim yoktu ama film öyle sinir bozucuydu ki, ilk dakikasından son ana kadar büyük bir endişe hatta gerilim içerisinde filmi tamamladım. Ve filmi çok sevdim. Hikâyesinde; öğretmen Carla Nowak, öğrencilerinden birinin hırsızlık yaptığından şüphelenip meselenin özüne inmeye karar verince, idealleri ile okul sistemi arasında sıkışıp kalan eylemlerinin sonuçları onu büyük bir yıkım ve yıkma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor. İtibarın kırılganlığı ve asılsız suçlamaların sonuçları gibi temaları ele alan film, güven sarsıldığında bir kişinin hayatının nasıl altüst olabileceğini araştırırken, adaletin doğası ve masum bireylerin toplumsal kınamanın kurbanı haline gelme kolaylığı hakkında soruları da gündeme getiriyor. Irksal hassasiyetler, izinsiz aramalar ve okul sistemi konularını araştıran hikâyesi, bunu ilginç karakter çalışmaları üzerinden izleyiciye iletmeyi tercih ediyor.
AYKIRI KANILAR
Modern Alman sineması son yıllarda pek radarımda değildi, bazı yapımları beğenmiş olsam da bir süredir tam olarak etkilendiğim bir Alman filmi izlememiştim. İlker Çatak’ın her ne kadar Modern Alman Sineması içerisinde ne anlama geldiği tartışması bir yana, yönetmenin tarzı bana en çok Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne’in filmlerini anımsattı. Filmdeki 4:3 çerçeve kullanımı, hızlı ve takipteki kamera hareketleri ile haber ve belgesel kovalamaca tarzı filmde yoğun olarak yer alıyordu. Sanırım en çok da bu tarzın doğru uygulandığı filmleri sevdiğimden bu filme hayranlığım katlandı. Penn State’de İngilizce ve karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan Mosley*, Dardenne’lerin sineması için “sorumlu gerçekçilik” nitelemesi yapmıştı. Açıkçası “Öğretmenler Odası” için de “sorumlu gerçekçilik” tanımlaması yapmam doğru olacaktır. Filmin, Dardanneler’in sinemasından ayrıldığı noktalardan biri, bu gerçeklerin daha derininde yatan empati yitiminin varlığı ile pek ilgilenmemiş olmasıydı. Empati kurabilme konusunda film bu durumla ilgilenmişe pek benzemiyor. Basit bir ortamda bunca sosyal dinamiğin araştırılması ve bunun aktarılmasında filmin özellikle ilerleme hızı kusursuzdu. Modern toplumun görünen yüzünün altında yatan ekonomik, sosyolojik, politik birçok sorun mevcut. İşte bu film ile tematik açıdan sosyal ve toplumsal sorunların bireylerin dünyasında yarattığı paradoksları yani aykırı kanıları merkeze alırken oldukça gerçekçi bir üslup seçmiş İlker Çatak. Tasvir ettiği yoğun durumların altını çizen bazı iyi diyaloglar ise etkileyici idi. Ortam, ses tasarımları ve tempo, çevreyi çevreleyen ve karakterlerin içindeki rahatsız edici yoğun atmosferi yakalamaya yardımcı olan bir yönetmenlik ortaya konmuştu. Kısacası film, özü yakalama konusunda gerçekten iyi bir iş çıkarmış. “Öğretmenler Odası” olaya odaklanan, kendini sorumlu hisseden, sinematografik nabzı yüksek bir film. Kesinlikle sinema salonunda izlenmeyi hak ediyor. Ve umarım bu sene yabancı dilde Oscar ödülünü bu film alacaktır.
*Mosley, Philip. “The cinema of the Dardenne brothers : responsible realism”, 1947- new subfield.; New York : Wallflower Press Book published by Columbia University Press, 2013
(Birgün, 03.02.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN