Ercan Dalkılıç
Daha önce hiç oyunculuk tecrübesi olmayan Géza Röhrig’in Saul karakterinde ortaya koyduğu performans parmak ısırtacak cinsten.
Bu seneki Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’yle birlikte dört adet ödül almasına rağmen Altın Palmiye’yi geçtiğimiz haftalarda yazdığımız “Dheepan”a kaptıran “Saul’un Oğlu” (“Saul Fia”), artık her yıl neredeyse birkaç örneğini gördüğümüz holokost filmlerinden biri. Yabancı Dilde En İyi Film dalında Altın Küre’yi kazanan film, Macar yönetmen László Nemes’in ilk yönetmenlik denemesi. Film, aynı zamanda Oscar yarışında bizde de çokça tartışılan “Mustang”in en büyük rakibi konumunda…
1944 yılında, Auschwitz toplama kampındayız; kamyon kamyon gelen esirler, sürüler halinde krematoryumda yakılmaktadır. Eksen karakterimiz Saul Auslander (Géza Röhrig) yakılmadan birkaç aylığına krematoryumda görevli olarak çalışmaktadır. Saul, kampa yeni gelen kafilede Macarların olduğunu fark eder. O akşam gaz odasında ölmeye direnen, fakat sonra Nazi askeri tabip tarafından boğularak öldürülen çocuğun oğlu olduğuna kani olur. Saul, o çocuğu kendi geleneklerine göre gömmek için elinden geleni ardına koymayacaktır.
İZLEYİCİYİ KAMPA HAPSEDİYOR
“Saul’un Oğlu”, eksen karakterini deyiş yerindeyse kan ter içinde takip eden, oldukça etkili bir biçime sahip. Holokost’a dair ayrıntıları direkt göstermekten ziyade sizin hayal gücünüze bırakan soğukkanlı kamerası, izleyiciyi kampın içine hapsediyor ve bir dakika olsun dışarı çıkmasına müsaade etmiyor. Saul’la beraber kanınız çekiliyor olanlar karşısında, onun oğlu için mücadele ediyor ve elinizden hiçbir şey gelmediği için kahroluyorsunuz. Sinema tarihinde biçemiyle izleyiciyi bu kadar boğan başka bir filme rastlamak gerçekten çok zordur.
Gelgelelim “Saul’un Oğlu”nun belki de Altın Palmiye alamamasına sebep olan bir olay örgüsü var. Açıkçası ‘film evreni’nde Saul’un macerası oldukça olası ve ikna edici. Fakat işe maddi gerçeklik yönünden bakarsak; Auschwitz gibi yönetimin olağanüstü sıkı olduğu bir kampta Saul’un başına gelenlerin ‘olası’ olmaktan uzak olduğunu ifade edebiliriz. Bir ihtimal son düzlükte yüzeye çıkan gerçeküstü biçimin bu izleği olası kıldığı savı öne sürebilir, fakat bu savın da ne kadar tatmin edici olduğu muamma benim açımdan. Bu tip denemelerde gerçeküstü biçimin tüm esere yayılması gerektiğini düşünüyorum. Fakat yine de belirttiğimiz gibi; “Saul’un Oğlu”nın film evreninde bir gerçeklik sorunu olmadığı gayet açık.
Bu tartışmayı bir kenara bırakacak olursak; daha önce hiç oyunculuk tecrübesi olmayan Géza Röhrig’in Saul karakterinde ortaya koyduğu performans parmak ısırtacak cinsten. “Saul’un Oğlu”nun ses ile yarattığı ve yaşattığı dehşet gerçekten de çok incelikli bir çalışmanın ürünü. SS’ler sanki size emirler yağdırıyor, kafanıza kafanıza vuruyor ortam sesleri film boyunca.
Saul’un Oğlu (“Saul Fia”)
Yönetmen: László Nemes
Senaryo: László Nemes, Clara Royer
Oyuncular: Géza Röhrig, Levente Molnár, Urs Rechn
Yapım: 2015 / Macar-Bosna-Fra-ABD / 107 dk.
(Aydınlık Kültür Sanat, 26.02.2016)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN