İhsan YILMAZ
İsveç Akademisi bu yıl sürpriz yapmadı ve aday listelerinde adı geçen Fransız yazar Annie Ernaux’yu 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer buldu.
Komite ödül gerekçesini, “Kişisel hafızanın köklerini ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve soğukkanlı keskinliği” olarak açıkladı.
Annie Ernaux, kendi hayatından yola çıkarak kaleme aldığı romanlarında yaşadığı çağın olaylarını, toplumsal değişimleri ve bunların özellikle kadınlar üzerinde yarattığı etkiyi anlattı.
Kişisel tarihiyle edebiyatın zirvesine çıkan Ernaux’nun eserleri bu türün ‘ustalık sınıfı’ örnekleri olarak yorumlandı hep.
1 Eylül 1940’ta, Lillebonne’da, işçi sınıfına mensup bir ailede doğan Annie Ernaux’nun çocukluğu Yvetot, Normandiya’da geçti. Mazbut bir sosyal çevrede büyüdü, Rouen ve Bordeaux üniversitelerinde edebiyat öğrenimi gördü ve uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmenliği yaptı. Kişisel deneyimle toplumsal tarihi birleştiren unsurları daha ilk romanı ‘Les Armoires Vides’le (Boş Dolaplar) ortaya koydu. Sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi deneyimleri üzerinden aktarırken, arka planda daima toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasi, tarihî olaylara yer vererek ‘toplumsal bellek’ yazını olarak nitelenebilecek eserlere imza attı.
Nobel Edebiyat Ödülü kadınlık bilincine
İkinci romanı ‘Ce qu’ils disent ou rien’ (1977) ona Prix d’Honneur roman ödülünü getirdi. Ama asıl çıkışını 1983’te, babasıyla olan ilişkisine ve Fransa’daki küçük bir kasabada büyüdüğü deneyimlerine odaklanan otobiyografik anlatısı ‘Babamın Yeri’ ile sağladı. Ernaux, aldığı çok sayıda ödülün ve beyazperdeye aktarılan romanlarının sayesinde uluslararası bir saygınlık kazandı.
OTO-SOSYOBİYOGRAFİ
Eleştirmen Ömer Türkeş, Annie Ernaux’nun ‘Babamın Yeri’ romanı üzerine Hürriyet Kitap Sanat’ta kaleme aldığı yazısında onun edebiyatının şifrelerini şöyle açıklıyor: “Annie Ernaux’nun bütün roman ve anlatılarında benzer bir kadın kahramanın kimlik arayışı ve toplumla çatışması öne çıkıyor. Kendi hayatının farklı sayfalarını farklı romanlara/anlatılara dağıttığını söyleyebiliriz. Küçük bir kasabada, küçük bir esnafın kızı olarak büyümek, yükseköğrenim görmek, farklı bir hayata açılmak, 60’lı yıllarda genç bir kadın olmanın zorluklarıyla karşılaşmak, kadın kimliğine, bedenine, cinselliğine ve özgürlüğüne sahip çıkmak… Bütün bunları anlatır kitaplarında. Bir yandan çok kişisel gibi görülen anlatı ve romanlar, diğer yandan yaşadığı çağın olaylarını, sınıf çatışmalarını, düşünce biçimlerini ve bunların -özellikle kadınlarda- yarattığı sancıları barındırırlar. Böylelikle tarihsel/toplumsal olanla bireysel olan iç içe geçer.”
(Hürriyet Kitap, 07.10.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN