Post image
Nerudavari bir Neruda, Şilivari bir Şili

Fotoğraflar: IMDb

 

Tuğçe Madayanti ŞEN

Filmi izlerken Nerudavari bir dünyanın Borges tarzı işleyişine şahit oldum. Tarihte tanınan insanların, nerede ne zaman ne yaptıklarını biliriz, ancak bu insanlar kapıyı kapattıkları anda o kapının arkasındaki kişiler hakkında kurmaca başlar.

Orijinal bir dili olan “Neruda” (2016) filmini henüz izlemediyseniz listenize eklemeniz için bu hafta yönetmen Pablo Larraín’ın tarzını ve senarist Guillermo Calderón’un şiirsel dünyasını öne çıkararak bu film hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Şair Neruda’nın hedonist yaşamı ile devrimci senatör Neruda’nın komünist yaşamı arasındaki zıtlığı Apollonian ve Dionysian ikili karşıtlığı ile tasvir ederken, Jorge Luis Borges’in üst kurmaca tarzının “Neruda” filminde nasıl yankı bulduğuna dair yorumum ile filmin edebi ve sinematik katmanlarını da ortaya koymaya gayret edeceğim. Bu sayede “Neruda” filminin sadece biyografik bir film olmadığını, şairin hayatının kısa bir dönemine denk düşen hayali bir yorum olduğunu ve de gerçek ile kurmaca arasındaki ince çizgiyi görebileceğiz. Özellikle filmdeki dedektif Oscar Peluchonneau’nun hikâyedeki rolü ile onun varoluşsal seyahatinin filmin ana temasını nasıl derinleştirdiği ile birlikte, yönetmenin özel yöntemleri ile filmi nasıl zenginleştirdiğini keşfetmiş olacağız. Sinemada orijinal anlatım dilinin tükenmeyeceğini ısrarla gösteren Şilili yönetmen Pablo Larraín, Neruda filmindeki özgün hamleleri ile mest etti. Yenilikçi ve özgün genç yönetmen Larraín ahlaki belirsizliğin ustalarından. Yönetmenin askeri diktatörlük döneminde geçen filmi “Tony Manero” (2008) ile Katolik Kilise ve ülkenin politik yapısını sert dille deştiği “The Club” (2015) filmi bu ustalığın belirgin örneklerinden. Ayrıca hatırlayın 2016’da izlediğimiz Jackie Kennedy’nin biyografisi olan “Jackie” filminde de yönetmen kendine özgü stilini konuşturarak Hollywood’un homojen biyografik film yapısı dışına çıkmıştı.

APOLLONIAN VE DIONYSIAN KARŞITLIĞI

Neruda filmi biyografik bir film değil. Şilili, Nobel ödüllü ünlü şair Neruda’nın hayatının kısa bir dönemine denk düşen hayali bir yorum, bir fantezi. Senarist Guillermo Calderón’un yarattığı dünya tamamen şiirsel. Nerudavari bir Neruda Şilivari bir Şili adeta. Neruda filmi her ne kadar gerçek bir hikâyeye dayanıyor olsa da aslen kurmaca olan film, gerçekliğin şiirsel ve hayali yorumu ile farklı dünyaların alegorik bir temsili. Kışkırtıcı karakteri olan Neruda, komünist, hedonist, komplike bir karakter. Film Neruda’yı senatör olarak görev yaptığı 1948 yılında partilerde eğlenen, genelevlerde gezen zevk düşkünü biri olarak da resmediyor. Kısaca şair Neruda’nın tatlı edepsiz hedonist yaşamı ile devrimci senatör Neruda’nın komünist yaşamı Apollonian ve Dionysian ikili karşıtlığının bütünleşmiş bir portresi gibi. Jorge Luis Borges üst üste bindirilmiş kurmacaların en büyük üstatlarındandır. Filmi izlerken Nerudavari bir dünyanın Borges tarzı işleyişine şahit oldum. Tarihte tanınan insanların, nerede ne zaman ne yaptıklarını biliriz ancak bu insanlar kapıyı kapattıkları anda o kapının arkasındaki kişiler hakkında kurmaca başlar. Üst kurmaca fikri taşıyan film eğlenceli olsa da ciddiyetini hiç bozmuyor. Seyircinin gönlünü de hoş tutan filmde yönetmen asıl ciddi amacı elden bırakmamayı başarıyor. Yönetmenin yapısal ve kurgusal olarak eklediği yenilikler filmin hikâyesini beklenen ağırlığından daha eğlenceli hatta romantik bir alana çekmeyi deniyor. Bunu sağlayan en önemli unsur dedektif karakteri. Hatta filmin şairden çok dedektif karakteri hakkında olduğunu düşünmek pek hatalı olmayacaktır.

DEDEKTİF KARAKTERİ

Başkan tarafından Neruda’yı yakalaması için görevlendirilen dedektif Oscar Peluchonneau gerçekte var olan bir karakter fakat hikâyede film için tamamen yeniden yaratılmış. Neruda’nın peşinde onu yakalamak üzere yaratılan bu hayali dedektif karakteri bana kalırsa “Neruda” filminin başkahramanı. Dedektif karakteri Neruda’yı takip ederken bir yandan kendi ile de tanışan birisi. Yani onun polis oluşu ve takibi bir anlamda hikâye ile ilgisiz. Zaten bu yüzden de hep geç kalıyor, her zaman bir ipucunu kaçırıyor. Çünkü Oscar’ın Neruda’yı takip etmeye ihtiyacı var yakalamaya değil. Bu onun için varoluşsal bir seyahat. Bu kurmacayı, eyleme dökmek için kullanılan metot şahane; diyalog farklı mekânlarda duyulurken, kurguda diyalog devamlılığı korunarak mekânlar değişebiliyor. Bu sayede zaman ve mekân algısı ile oynanarak hikâyenin psikolojik etkisi üzerine bir zihin oyunu oynanmış oluyor. Filmin bu zihin oyununu anlamak için filmi izlemek gerekiyor.

Diğer filmlerinde daha yalın kamera kullanan yönetmen bu filmde steadicam ve dolly de olmak üzere her türlü kamera hareketinden faydalanmış. Bu da filme bir enerji katmış aynı Neruda’nın şiirlerindeki ritim gibi. Filmin görüntüsü ve hissi özellikle eski dedektif hikâyelerine benzeyen çekimleri ile film sert gerçekleri daha rahat izlenebilir kılmayı başarıyor. Son bir not olarak da filmin açılış sahnesine hayran olduğumu eklemek istiyorum.

(Birgün, 27.07.2024)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN