İran’da 14 yaşındaki kız çocuğunun babası tarafından ‘namus’ gerekçesiyle öldürülmesi ve son 4 ayda 2 bin 700 kadının intiharı ülkeyi sarsmış durumda. İranlı E. Ava tartışmaların arka planını aktardı:
“İran’ın Taleş ilinde bir baba, ‘onurunu ve namusunu koruma’ bahanesiyle 14 yaşındaki kızının gece uyurken orakla boynunu kesti.” Bu haber gazete manşetlerine düştüğünde sarsıcı bir etki yarattı.
Romina Ashrafi aile içi baskılar yüzünden, onu sevdiğini söyleyen 29 yaşındaki bir erkekle evden kaçmıştı. Polis onu bulduktan sonra, Romina eve dönmemek için ısrar etmesine rağmen “yasalar öyle gerektirdiği için” ailesine teslim edildi. Babası 14 yaşındaki kızını “onurunu ve namusunu korumak” bahanesiyle vahşi bir biçimde öldürdü.
Romina’nın annesi Rana Dashti verdiği röportajda, Romina’nın babasının onu öldürmeden önce bir fare zehri satın aldığını ve kendisini öldürmesini istediğini söyledi. Kocasının Romina’ya kendini nasıl asacağını öğrettiğini de anlatıyordu.
Romina’nın ölümü tüm İran’da büyük bir tepkiye neden oldu. İran’ın Sanandaj kentinde kadın hakları aktivistleri Ayati Parkı’nda toplanarak Romina Ashrafi’nin acımasızca öldürülmesini protesto ettiler. Bu protestoda “Kadın kimsenin namusu değil”, “Namus cinayetleri son bulsun”, “Din yargısı değil adil yargı” sloganları öne çıktı. Kadınlara yoldan geçenler ve parktaki diğer insanlar da büyük destek verdi.
Protestoda öne çıkan bir söz daha vardı; “Kadınların gerçek özgürlüğü ancak İran’da köklü bir değişimle mümkün olur…”
Bu söz, son yıllarda artan kadına yönelik şiddetin, kadın hareketinin öne çıkan isimlerinin büyük bir baskıyla gözaltına alınıp, korkunç koşullardaki hapishanelere gönderilmelerinin, kadınların işsizlikle karşı karşıya bırakılıp kocalarına mahkum edilmelerinin tümünü kapsayan bir mücadele ekseni olarak ifade ediliyordu. Sadece bu eylemde değil, İran’da son yıllarda yükselen tüm mücadelelerde böyle bu.
ART ARDA ‘NAMUS BAHANESİYLE CİNAYET’
Haziran ayının başlarına doğru gerçekleşen Romina cinayetinin ardından, farklı kentlerde pek çok “namus gerekçesiyle işlenen cinayet” olayı yaşandı. Abadan, Kirmanşah, Tahran, Maraghe ve birçok ilde baltayla, orakla ve farklı kesici aletlerle vahşice katledilen kadınların isimleri peş peşe sıralandı.
İran’nın gündeminden iki haftadır hiç düşmeyen kadın cinayetleri, her gün yeni kadın isimleriyle gazete manşetlerine taşınıyor. Karşımıza çıkan soru ise şu; daha öncesinde İran’da kadın cinayetleri bu kadar yaygın değil miydi?
Her insanı öfkelendiren bu korkunç haberlerin ilk kez bu kadar yaygın yaşanmadığı aşikâr. Bu tür “namus bahanesiyle işlenen cinayetler” ve kadınlara karşı işlenen suçlar ne kazara, ne de sadece aile anlaşmazlıklarıyla ilgili. Bu tür suçlar, kadının ikinci sınıf insan olarak görülmesine ek olarak, ailenin, babanın, eşin mülkü olarak gören toplumu yöneten ataerkilliğe dayanıyor. Elbette bu yaşadığımız düzende birçok yerde iç içe geçmiştir. Ancak İran rejiminin özü itibarıyla dini yasalaştırarak, ahkama dayalı bir yargı sistemi yaratarak bu tür cinayetlere zemin hazırladığını biliyoruz.
Romina Ashrafi’nin öldürülmesinin ardından ev içi şiddet, çocuk yaşta evlilik, ensest, hükümetin rolü, “namus cinayetleri” kavramı da hararetli bir biçimde tartışılmaya devam ediyor.
İRAN’DA SON 4 AYDA ÇOĞU İŞÇİ, 2700 KADIN İNTİHAR ETTİ!
Pandemi süreciyle beraber İran’da dikkat çekmemiz gereken bir diğer nokta ise geçtiğimiz 4 ayda İran’da yaşanan 2700’e yakın kadın intiharı. Bu, Adli Tıp Başkanı’nın raporuna yansıyan rakamlar. Aile içi şiddet bu intiharların önemli sebeplerinden biri olsa da, dikkat çekici bir durum daha var; intihar eden kadınların büyük bir kısmı işçi kadınlar. Değerlendirmeler; bu süreçte çalışamayan ve evin maddi yükünü taşıyan kadınların çaresizliklerine bir yanıt bulamayışı ve gitgide artan yoksulluğun bu intiharların önemli bir etkeni olduğunu gösteriyor.
2017’den bu yana İran’da artan yoksulluğun ilk etkilenenleri kadınlar oldu. Son 3 sene içerisinde İran Çalışma Bakanlığının verilerine göre kadın işsizliği oranı yüzde 26, fakat bu resmi rakamın çok daha ötesinde bir işsizlikle karşı karşıyayız.
İran’ın başkenti Tahran’da farklı işkollarında işçilik yapan, aynı zamanda kadın hakları üzerine çalışan Farzaneh M. ile bu süreci konuştuk: “Korona öncesinde de çalışanların iş güvencesi yoktu. Bir kişinin sadece bir gün yokluğu yüzünden kovulduğuna şahit oldum, ertesi gün işe geldiğinde başka bir kişi sandalyesinde oturuyordu. Bugünlerde kapatılan özel ofisler çalışanlarını işten çıkardı.”
AYNI EVDE 3 AİLE YAŞIYOR, ÇATILAR KİRAYA VERİLİYOR
Yaşamına son veren kadınlar arasında işçi kadınların ağırlığını nasıl yorumladığını sorduğumuz Farzaneh şöyle yanıt veriyor:
“Salgın döneminde aile içi şiddetin artması tetikledi bence, ama yoksulluk da çok önemli bir etken. Ben kendimden örnek vereyim; tekstilden hizmet sektörüne birçok alanda çalıştım. Bir yerde en fazla 1 sene barınabiliyorsun. Sigorta yok, düzenli ücret yok, eziyet çok, hakaret çok. Bu aralar başkentin yoksul mahallelerinde kiralara yetişilemediği için artık iki, üç aile bir evde yaşıyor. Bu süreçte çatılarda barınma çok yaygınlaştı. Evlerin çatıları artık kiraya veriliyor, günlük 50 bin tuman civarı (25 TL). Düşünün, insanlar artık çatıda yaşamaya başladı. Bu koşulların yarattığı gerginlik her türlü şiddetin artışına da sebep olur. Fakat alınan hiçbir tedbir yok. Sadece aile içi şiddet değil işsizlik, yoksulluk, çaresiz bırakmak da şiddet sayılır, ki durum ortada. Dine dayalı yasalar hep erkeklerin tarafında, ama daha da ötesi İran rejimi özü itibarıyla bu yasaları kendini korumak için tasarlamıştır; işçiler kadın veya erkek fark etmeksizin aynı kötü koşullarla baş başa bırakılıyorlar fakat kadınlar bu sorunlardan iki kat fazla etkileniyor…”
(Günlük Evrensel, 04.07.2020)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN