Fikret İLKİZ
CHP Milletvekili İsa Gök, 24 Mart 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının TBMM’de görüşülmesi esnasında TBMM Genel Kuruluna hitaben bir konuşma yapmış, bu konuşma TRT 3 Televizyonundan naklen yayımlanmıştı… CHP milletvekili İsa Gök konuşmasının bir bölümünde;
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bireysel başvuru hakkını tanıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Anayasa’mızdaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin ihlallerde insanlarımıza, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ile hak ihlallerine karşı Mahkemeden ihlal tespiti isteme imkânı getiriyoruz.
Tabii, Türkiye farklılıklar ülkesi ve Türkiye bir ironi ülkesi, hayatımız ironi. Gazeteci Ahmet Şık, tutuklu. Neden bu şahsı biliyoruz? Çünkü bu şahıs Nokta dergisinde, şu anda Silivri’de yargılaması süren büyük bir olayın aslında ifşasını yaratan, bunu dergiye yazan, o …’nin darbe günlüklerini yayınlayan gazeteci. Ama gel gör ki, bu gazeteci şu anda bir kitap yazmak istiyor. Kitap “İmamın Ordusu” isimli. Bu kitapta, emniyet teşkilatı içinde örgütlenen Fethullah Gülen cemaatinin, cemaat, tarikat, çete, ne derseniz deyin ama hayırlı hiçbir kelimeyi kullanamazsınız, olumlu tek bir kelimeyi Fethullah Gülen adından sonra kullanamazsınız. Böyle bir yapılanma içerisinde emniyet…
Çünkü emniyet teşkilatında Fethullah Gülen çetesinin deşifresi yapılıyor. Elhak, bunlar yok edilecek. Belki de bundan sonra yargı içindeki Fethullah Gülen çetesinin deşifresi olacaktı, savcılığa yansıyacaktı, yani bir yerden birilerine batacaktı; batmadan, adamı batırdılar…”
Fetullah Gülen davacı olmuş, kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla manevi tazminat davası açmıştı. İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi 24 Mayıs 2012 tarihli kararı ile milletvekili lehine karar vermiştir. Mahkeme; TBMM’de konuşan İsa Gök’ün F.Gülen’e hakaret etme ve kişilik haklarına saldırı amacıyla konuşmadığını, gazeteci Ahmet Şık’ın emniyet içinde “örgütlendiği iddia edilen Fetullah Gülen cemaatinin yapılanmasını deşifre eden bir kitap yazması nedeniyle tutuklandığına dair görüşün” dile getirildiği ve bunun ağır eleştiri olduğunu kabul ederek davayı reddetmiştir.
Davacı Fetullah Gülen kararı temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 9 Ekim 2013 tarihli kararıyla, davacıya karşı ağır sözler kullandığı, bu sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu ve ifade özgürlüğü kapsamına girmediği sonucuna vararak davacı lehine uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur. Yargıtay bozması üzerine İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi 27 Mayıs 2014 tarihinde verdiği kararla davacı Fetullah Gülen lehine 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiş, karar Yargıtay tarafından onanmış ve kesinleşmiştir. Fetullah Gülen’e manevi tazminat bedeli İsa Gök tarafından ödenmiştir.
Kararın kesinleşmesi üzerine ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle CHP milletvekili İsa Gök Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi 12 Eylül 2018 tarihli kararı ile (BB No:2015/805) CHP milletvekili İsa Gök hakkında davacı Fetullah Gülen lehine verilen İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin manevi tazminat ödenmesine dair kararını ifade özgürlüğüne aykırı görerek Mahkeme kararının kaldırılmasına ve 2000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında yazılı gerekçeye göre;
“55. Bu çerçevede başvurucunun (İsa Gök) FETÖ/PDY ve onun lideri olan davacıya (Fetullah Gülen) ilişkin tartışmaların devam ettiği ve konunun güncelliğini koruduğu bir tarihte yaptığı konuşmanın kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle başvurucunun dava konusu konuşmada kendi bakış açısından Türkiye’de gündemde olan ve bu yönüyle kamunun bu konudaki fikir ve bilgileri alma hakkının da önemli olduğu bir yapılanmayı ve onun başında bulunan davacıyı eleştirmesinin genel olarak kamu yararını ilgilendiren bir meseleyle ilgili olduğu konusunda şüphe yoktur. Göz önüne alınması gereken ikinci husus ise bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. Başvurucunun konuşmalarında dile getirdiği iddialar kişilerin hayatlarının diğer bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Başvurucunun konuşmasında ele alınan konu kamusal çıkarlarla ilgilidir ve toplumu yakından ilgilendiren ve güncelliğini koruyan bir konuya dair konuşmanın çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı açıktır. Bu çerçevede emniyet ve yargı içinde bir grubun örgütlenmesine dair hususların ana muhalefet partisinde görev yapan ve tanınmış bir milletvekili olan başvurucu tarafından gündeme getirilmesi ve tartışmaya açılmış olması tabidir. Bu nedenle de davacının şöhret ve itibarı ile başvurucunun ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi demokratik bir toplumun devamlılığı için hayatidir.
- Somut davanın kendine has koşullarında başvuruya konu ihtilafın, büyük ölçüde dava konusu sözlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu bağlamda başvuru konusu olayın şartları ve arka planı dikkate alındığında başvurucu tarafından dile getirilen iddialar için kullanılan değer yargıları bakımından yeterli bir olgusal temel bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki başvurucunun konuşmasında ileri sürdüğü Fetullah Gülen’in başında bulunduğu yapının emniyet ve yargı içindeki örgütlenmesi konusu, olay tarihinde kamuoyunun ve siyaset dünyasının bir kesimince ve basın yayın organlarınca sıkça dile getirilen iddialara dayanmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun kullandığı ifadeler bakımından olgusal bir temel bulunduğu açıktır.
- Ayrıca, başvurucunun davacının başında bulunduğu yapı için kullandığı “çete” ifadesi aynı zamanda bir değer yargısıdır. Başvurucu, davacının liderliğini yaptığı örgütün organize bir şekilde gayrimeşru işler yaptıklarını ifade etmeye çalışırken söz konusu ifadeyi kullanmayı tercih etmiştir.”
Anayasa Mahkemesinin bu kararında yazdığına göre; “Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve son yıllara kadar dinî bir grup olarak nitelenen cemaat, Gülen cemaati, Fetullah Gülen cemaati, hizmet hareketi, gönüllüler hareketi ve camia gibi isimlerle anılan ve son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen örgütün (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22) kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen…” yani davacı örgüt kurucusudur.
Demek ki Milletvekili İsa Gök, 1960 yılından beri çeşitli adlar altında faaliyet gösteren bu “çetenin” varlığını 2011 yılında TBMM’de yaptığı konuşmasıyla gündeme getirmiş, böyle bir “çetenin” emniyet ve yargı içinde örgütlendiğini ileri sürmüştür.
İsa Gök milletvekili olarak zamanında görevini yapmış ve uyarmıştır. Ama hükümet ve TBMM’de bulunan siyasi partiler bu iddiaları ve çeteyi dikkate almamıştır. Milletvekilinin TBMM’de bu konuşmasını yaptığı sırada sözünü keserek sataşanlar, bağırıp çağıranlar, fiilen saldıranlar olmuş ve basında sürekli hedef olarak gösterilmiştir.
Sözün özü; TBMM ve üyeleri ve Hükümet milletvekili İsa Gök’ün işaret ettiği “çetenin” emniyet, yargı ve ordu içindeki faaliyetleri hakkındaki iddiaları araştırmalıydı. Emniyet ve yargıda “çetenin” varlığı ve örgütlenme iddiası için soruşturma açılmalıydı. Vakit varken, açılmadı. Çetenin varlığı 2011 yılında tespit edilmiş ve büyük bir olasılıkla “siyasi ayağı ”da ortaya çıkarılmış olurdu. 15 Temmuz 2016 silahlı darbesi önlenebilirdi. Ama onca insan öldü ve yaralandı. Bu günlere kadar geldik. O tarihlerde hiçbir şey yapmayanlar şimdi hala bu çetenin çökertilmesine çalışıyorlar ve “kandırıldık” dediler….
Sorumluların iddia üzerine soruşturma açması ve araştırması gerekirken aksi oldu. Milletvekili hakkında “çetenin yöneticisinin” kişilik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle ve yargı eliyle tazminat ödenmesine karar verildi. Fetullah Gülen bu tazminatı milletvekilinden aldı. Şimdi AYM kararına göre devlet hatalı kararı nedeniyle milletvekiline tazminat ödemek zorunda… Yani bu bedeli bizler ödeyeceğiz.
Devletin ileri sürülen iddiaları araştırması gerekirken yargı yoluyla milletvekilini baskı altına almış olması ifade özgürlüğü ve söz söyleme hakkının ihlalidir.
22 Ekim 2018
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN