Fikret İlkiz
Ceza Muhakemesi Kanunun “Arama ve El Koyma” hakkındaki 116 ıncı maddesinde on ay içinde iki önemli değişiklik yapıldı. Önce madde değiştirildi sonra değişiklikten vazgeçildi.
21 Şubat 2014’de yapılan kanun değişikliğiyle 116. maddenin birinci fıkrasındaki “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa…” düzenlemesinde yer alan “makul” ibaresi “somut delilere dayalı kuvvetli” şeklinde değiştirildi. (6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Madde 9).
21 Şubat 2014 tarihli özel yetkili savcılıklar ve görevli mahkemelerin kaldırılması hakkındaki 6526 sayılı Kanunla CMK Madde 116’da yapılan sanık veya şüphelinin aranması ile ilgili değişiklik gerekçesinde; “…arama tedbirinin uygulanması, şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphenin varlığına bağlanmaktadır. Arama kararını veren Cumhuriyet savcısı veya hâkim bu hususta gerekçe göstermekle yükümlü olacaktır” yazılıdır. Kanun Teklifindeki bu değişiklik önerisini Adalet Komisyonu benimsemiştir (Komisyon Raporu Sıra Sayısı 560).
Böylece ilk kanun değişikliği ile arama hakkındaki maddede yer alan “makul” ibaresi “somut delillere dayalı kuvvetli” şeklinde değiştirilmiştir.
12 Aralık 2014 tarihinde yapılan ikinci kanun değişikliği ile 116. maddenin birinci fıkrasındaki “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa…” düzenlemesinde yer alan “somut delilere dayalı kuvvetli” ibaresi “makul” şeklinde değiştirilmiştir (6572 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 40. Maddesi ile değişik)
12 Aralık 2014’de 6572 sayılı Kanunla CMK 116 maddesin hakkındaki Kanun Teklifinde “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ibaresinin neden “makul şüphe” şeklinde değiştirilmesi gerektiği hakkındaki gerekçe ise; “uygulamada ortaya çıkardığı güçlükler yanında kurumun amacını ve işlerliğini zayıflatması” olarak gösterilmiştir. (Adalet Komisyonu Raporu Sıra Sayısı 655).
Böylece yapılan ikinci kanun değişikliği ile bu sefer “somut delilere dayalı kuvvetli” ibaresi “makul” şeklinde değiştirilerek maddenin ilk haline geri dönülmüştür.
Adli aramayı amacına göre yakalama araması veya delil araması şeklinde ikiye ayırabiliriz. Şüphelinin yakalanabileceği veya şüpheliden/sanıktan suç delillerinin elde edilebileceğine dair yapılan aramada “makul şüpheden” ne anlaşılmalıdır? Sıradan bir vatandaşın yapacağı değerlendirme olarak kabul edebilir miyiz? Eski (CMUK) Ceza Muhakemesi Usulü Kanunundaki gibi suç işlediği sanılan kişinin yakalanabileceği, suç delillerinin elde edilebileceği sanılıyorsa eğer; konutunda ya da işyerinde veya yakalandığı yerde arama yapılabileceği hakkındaki düzenlemeye göre, hukuki bir terim olan “makul şüphe” kriterinin daha uygun olduğu söylenebilir mi? Bütün bu sorular tartışılabilir.
Acaba “makul şüphe” nedir?
Bu sorunun yanıtı için Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İoanna Kuçuradi’nin 2014 Dünya Felsefe Günü nedeniyle kaleme aldığı yazısına bakalım: “ …son günlerde ülkemizin gündeminde olan bir konuyla ilgili bir kavram üzerinde durmak istiyorum: “makul şüphe” üzerinde. “Makul şüphe” bağlamında “makul” teriminin, iki şey arasında olması muhtemel, ama olup olmadığı henüz belli olmayan bir bağlantı dile getirmek için; ama aynı zamanda, iki şey arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmek için kullanıldığını görüyoruz.
“Makul” teriminden “akla yatar” olma, en geniş anlamıyla “akıl”dan da insansal bir yetenek olan bağlantı kurma yeteneği anlaşılırsa; “makul şüphe”, bir olay ile olayın geçtiği yerdeki bir ya da birkaç bulgu arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmektir.
Bu durumda, düşünülen muhtemel bağlantı sınanır, yani bulgu veri (“delil”) haline getirilerek, kurulan bağlantı doğrulanır veya böyle bir bağlantının olmadığı, başka bir deyişle bulgunun o olayla ilgisi olmadığı görülür. Burada bilgisel bakımdan yapılan, dolaylı bir saptama/bir tespittir. Bir bulgu veri haline getirilir. Böylece bu bağlantının saptanması sonucu bulgu delil olarak kullanılabilir ve “delilden sanığa” gidilebilir. Eğer bu bilgisel yol izlenmeden, bir olay ile bir bulgunun rastlantısal birlikteliğinden hareket edilerek, o olay ile bulgu arasında bir bağlantı olduğu iddia edilirse; rastlantısal bir bulgu veri ya da delil olarak kabul edilmiş olur, onunla da bu bağlantı iddiası kanıtlanmaya çalışılır. Bu, duruma “dışarıdan” bakanlara “makul” görülebilen, ama mevcut olmayan/uydurulan bir bağlantıdır. Ve bu uydurulan bağlantı birçok insana pahalıya mal olur. Birinci durumda, mevcut olan iki şey arasında mevcut bir bağlantının saptanmasıyla; ikinci durumda ise mevcut iki şey, ama aralarında mevcut olmayan bir bağlantı iddiasıyla karşı karşıyayız. Ne var ki, her iki şekilde kurulan bağlantılar, “dışarıdan” bakan birçok insana “makul” görülebilir. İlgili oldukları tek duruma bakılmadan ele alındıklarında, uydurulan bağlantılar da kendi başlarına “makul” sayılabilir. Bu da, farklı insanların “makul” olandan farklı şeyler anlamalarıyla birlikte, “makul şüphe”yi kaypak bir terim haline getiren ana nedenlerden biri oluyor. Bu düşüncelerle, felsefe bilgisinin yaşamımız için öneminin farkında olan herkesin Felsefe Günü’nü kutlar, bu bilgiyi etkili kılmaya çalışanlara başarılar dilerim.” (20 Kasım 2014 Olaylar ve Görüşler Cumhuriyet Gazetesi sayfa 2)
Ceza Muhakemesi Kanununda “Arama ve El Koyma” başlıklı bölümde yer alan 116 ıncı madde düzenlemesinde yapılan ilk değişiklikten on ay sonra vazgeçilerek kısa sürede maddenin ilk haline geri dönülmesinin nedeni nedir?
Basit yanıt; 17 ve 25 Aralık 2013 soruşturmalarıdır.
Örneğin 2012 yılında başladığı anlaşılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun 2012/120653 numaralı soruşturması 2014/ 69852 Kararıyla 16 Ekim 2014 tarihli KYOK kararı ile takipsizlikle sonuçlanmıştır.
O halde bu soruşturmalar nedeniyle ve takipsizlikle sonuçlanmasından sonra şimdi başa dönmenin zamanı mı gelmiştir? Makul şüphe ile kuvvetli suç şüphesi kavramı değişiklikleri bu soruşturmalar yüzünden mi yapıldı?
Torba kanun torbalarının çoğalması sayesinde yap-boz kanun değişiklikleri sistemi hikmet-i hükümetin “kanun yapma” sistemine dönüşmüştür. Şimdi on ay önceki kanun değişikliğini “bozma” zamanıdır…
Makul şüphe veya somut delillere dayalı şüphe kavramlarından hangisinin hukuka uygun ve daha doğru olduğu tartışmasını bir kenara koyarak düşünelim…
Anlaşılan bu kanun değişikliği “ihtiyaçtan” değil, “hikmet-i hükümetin” kendi işidir.
Aslında bu değişiklik hikmet-i hükümetin anlaşılamayan işleri değil, anlaşılabilir işlerinden biridir. Büyük bir olasılıkla kanun değişikliğinin nedeni yeni başlayan soruşturmalardır.
Ve zaten vardı bir sebebi hikmeti!
15 Aralık 2014
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN