Fikret İlkiz
Yıllar önce bir yazımızda “gelişme” hakkından söz etmiştik. Gelişme hakkı, bütün insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tam olarak gerçekleştirildiği ve bu hak vasıtasıyla her bir insanın ve bütün halkların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal gelişmesine katılma, bunlara katkıda bulunma ve bunlardan yararlanmaya hak sahibi olduğu devredilmez bir insan hakkıdır. (Bianet. 31.12.2011)
Gelişme hakkı insan hakkı olduğuna göre; örneğin deprem veya benzeri felaketlerden dolayı meydana gelen ölümlerden dolayı kim sorumludur? Sorunun yanıtı nettir, çünkü Devlet, bu ölümlerden sorumludur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddesinde yer alan bireylerin yaşam hakkının etkili olarak korunması devletin görevidir.
Devletler, yaşam hakkını kazalar ve felaketlerde dâhil olmak üzere insanların “ölmelerini engellemek” için beklenen “tüm önlemleri” almalıdır.
Bu yüzden, hayati tehlike içeren koşullar yüzünden insanların karşı karşıya kalacağı riskin ne zaman gerçekleşebileceği konusundaki belirsizlik, olası bir felaket karşısında ve sonrasında bu tür hayati tehlikeli koşulların ortaya çıkışında payı olan kişilerin statüsü dikkate alınmalıdır. Bu kişilere atfedilen eylem veya ihmalin kasıtlı olup olmadığı belirlenmelidir.
Felaket ve afetlerin sorumlularının kim olduğunu tespit etmeye çalışırken Sözleşme’nin 2. maddesinin yorumunda Devletlerin taşıdığı sorumluluğu göz önünde bulundurmalıyız. Devletlerin pozitif yükümlüğü, insan yaşamını korumak amacıyla bütün uygun tedbirleri ve önlemleri almaktır. Özellikle insan yaşamına karşı oluşan potansiyel risklerin ve “tehlikeli faaliyetlerin” düzeyi dikkate alınmalıdır.
Anımsayalım. 28 Nisan 1993’de Ümraniye çöplüğündeki patlamadan doğan toprak kayması sonucu çevredeki gecekondu sahiplerinden Maşallah Öneryıldız’ın evi yıkılmış ve aile üyelerinden dokuz kişi çöplük patlaması sonucunda meydana gelen toprak kayması yüzünden ölmüştü. Birçok yargılama oldu ve iki ayrı belediyenin sorumluları hakkında hapis cezaları verilmiş ve paraya çevrilmişti. İdare mahkemeleri düşük düzeyde tazminatlara karar vermişti. En nihayetinde konu AİHM’sine kadar geldi. Yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına karşılık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önündeki Devlet savunmaları, hiç de inandırıcı olmamıştı.
Hatta genel imar sorunları karşısında güçsüz olduğumuz ve ortaya çıkan yasal tedbirlerin uygulanmasında belirsizlik yaratan uygulamalarımız nedeniyle daha da kötüleşen durum ve Ümraniye’deki ruhsatsız yapıların yıkılmaması/yıkılamaması hali yüzünden, devlet görevlilerinin bu insanların maruz kaldıkları acil ve bilinen risklerden korumak için hiçbir önlem almadıkları sonucuna varılarak Türkiye, AİHM önünde yaşam hakkının ihlalinden mahkûm oldu. (Karar Sıra no: 4806, Tarih: 30.11.2004, Başvuru no: 48939/99) AİHM’sinin Ümraniye çöplüğünün patlaması yüzünden oluşan toprak kayması nedeniyle ölenlerle ilgili Öneryıldız /Türkiye Büyük Daire Kararını yeniden okumak gerekiyor.
Devletin bu konudaki nihai sorumluluğundan önceki sorumluların cezai sorumluluğu yok mudur? Dinmeyen yaralara ve yaslara neden olan depremlerden, çöp toplama alanlarının patlamasından, sellerden ve doğal karşılanan her felaketten sonra yapılan idari, yargısal ve kamu vicdanındaki tüm yargılamalarda sorumlu olanlar kimlerdir ve durumları nedir?
TCK’na göre “kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalin icrai davranışa eş değer olması gerekir”. Yani kısaca kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi halinde, belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında temel ceza olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar ve diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı gibi cezada indirim de yapılmayabilir. (TCK Madde 83).
Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (TCK Madde 21). Ama bir de kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Olası kast halinde işlenen suçlarda verilecek cezalar ise yukarıda açıklanan biçimde uygulanmaktadır.
Devletler, yaşam hakkının korunmasındaki sorumluluklarını “dar” yorumlarlar, tercihleri budur. Ellerinden geleni yaptıklarına inanırlar ve herkesi inandırmak isterler. Ancak bireylerin yaşamlarının korunmak amacıyla, kazalar ve felaketlerde dâhil olmak üzere insanların “ölmelerini engellemek” için kendilerinden beklenen “tüm önlemleri” almalıdırlar.
Bilinmelidir ki; insan yaşamı, olası tüm felaketler ve potansiyel riskler dâhil korunmalıdır. Bu bir devlet görevidir ve pozitif yükümlülüğünden dolayı sorumlu olan devlettir.
Bir kere daha düşünelim, eninde sonunda AİHM’sinden Soma’da maden işçilerinin ölümünde sorumluluğun devlete ait olduğu hakkındaki kararla yüzyüze gelene kadar yapacaklarımız nelerdir?
Somadaki Maden işçileri öldükleriyle kalmamalı. Eğer sonsuzluğa uğurladığımız Soma maden işçilerinin acı ölümlerinden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa; sorumlular tespit edilmeli ve çok kısa sürede yargı önüne çıkarılmalıdır. Aksi takdirde hem devletin ve hem de sorumluların cezasızlığı söz konusu olursa; ölen maden işçilerinin onurları zedelenmiş olacaktır.
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN