Post image
Latife Tekin’den macera tadında iki yoksulluk romanı

Haydar ERGÜLEN

Latife Tekin, aynı anda yayımladığı ve zaman zaman birbiriyle kesişen iki yeni romanı ‘Sürüklenme’ ve ‘Manves City’de kendi geleneğine, yoksulluğa dönüş yapmış ama bu kez anlattıklarına bir ‘macera tadı’ da katmış. Belki de yoksulluğun bu denli görünür hale gelmesi, Tekin’i de gören ve gösteren bir dille yazmaya yöneltmiş; dili, yoksulların yeni bir biçim alan yoksulluğu gibi yeniden biçimlenmiş.

Nâzım Hikmet, ‘Kuvayi Milliye Destanı’na “Onlar”la başlar: “Onlar ki toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş kadar/ çokturlar;/ korkak,/ cesur,/ cahil,/ hakim/ ve çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardır,/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır.”

Latife Tekin de yeni romanlarında kendi geleneğine, yoksulluğa dönüş yapmış, ama bu kez anlattıklarına bir ‘macera tadı’ da katmış. Nâzım Hikmet şiirinin devamını, ‘onlar’ın hallerine ayırır ve macerayı böylece tanımlar, tamamlar. Şiirin ilk dizeleri gibi, sonrakiler de doğrudur, ‘sancaklarını elden yere düşürenler’ de onlardır, ‘düşmanı meydanda koyup evlerine kaçanlar’ da.

Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuk olanlar bu kez neredeyse tümüyle çıplak biçimde, sıfatlarından soyunmuş olarak görünüyorlar. Belki de yoksulluğun bu denli görünür hale gelmesi, Latife Tekin’i de gören ve gösteren bir dille yazmaya yöneltmiş. Onun dili de, yanında saf tuttuğu demek yadırgatıcı olur, içlerinden geldiği yoksulların, yeni bir biçim alan yoksulluğu gibi yeniden biçimlenmiş.

Zenginler dünyayı yoksullaştırırken, yoksulların edebiyatı zenginleştirmesi ne ironik! Dil, yoksulların kimsesi gibi onlarla dolaşıyor, üzülüyor ve onların yalnızca ağızlarından çıkan sözcüklerin kendisi olmakla kalmıyor, suskunluklarının da eşlikçisi oluyor.

Yeni Türkiye, yeni olduğunu yeni bir rejim kurma girişiminde göstermekle kalmıyor, zenginlik ve yoksulluğa da yeni biçimler kazandırıyor.

Muhafazakâr kuşatma altındaki ülkede devleti bir şirket gibi yönetme arzusundan payını kent yoksulları kadar kır yoksulları da alıyor. Ülke, Latife Tekin’in romanlarının adıyla, ‘Manves City’ye doğru ‘Sürüklenme’ halinde. Romanların da bundan ötürü yolları zaman zaman kesişiyor.

Kuşatma, muktedirlerin ait olduklarını iddia ettikleri ve insanların büyük bölümünü ikna ettikleri zihniyet dünyasının devlet eliyle tahakkümünü pekiştirirken, doğrusu birbirlerini aratmayan yabancı ve yerli işbirlikçilerinin, toprakları ve ekili tarım arazilerini çimento tarlaları, beton ağaçları, GDO bağlarına dönüştürmesiyle sürüyor.

Madem ‘macera romanları’ dedik, öyleyse bunun bir tür açıklaması olarak da “32 kısım tekmili birden” diyelim. Eski avantür filmler için denildiği gibi tıpkı. Aşk, kavga, cinayet, porno, haksızlık, eşitsizlik, adalet, kan, kin, entrika, yalan, ihanet, intikam, her şey tam. Cumhuriyet dönemi edebiyatının 1980’lere kadar en çok yazarı olan ve en çok okunan ‘köy romanları’ dizisine farklı bir bağlamda eklenebilecek yapıtlar ikisi de. Muhafazakâr kuşatmanın yeniden ‘köyleştirdiği’ kentler ve çevrelerin sıkıntısı özellikle Manves City’de kendisini gösteriyor. Latife Tekin’in ‘zengin yoksullar galerisi’nin önde gelen karakterlerinden Nergis’in ‘yerel gazetede halkın sesi’ olan köşeyazılarında sık sık dile getirdiği bir sıkıntı bu. “Bohçasını kiraz ağacının altında açanla, betona serip yayan bir olur mu?” (Manves City)

Kuşatma kavramı iki romanı da okurken en çok aklıma düşen sözcük oldu. Sözüm ona liberal muhafazakârlığın, dinin, tüccarlığın, verimli toprakları madencilere ve al-satçı fabrikalara satmanın, yapılaşmaların, HES’lerin, termik santralların, seraların ve GDO’lu ürünlere ayrılan alanların daralttığı, sıktığı kuşatılmış hayatların, evlerin, insanların, ilişkilerin romanları. Köyleriyle beraber köklerini de kaybedenlerin…

Latife Tekin, yalnızca bizim edebiyatımızda değil dünya edebiyatında da, diyelim, yoksulların ‘dünya ahret’ kardeşi. İyi bildiği bu insanların, işçi sınıfının da birlikten, dayanışmadan uzağa düşürüldükçe nasıl birbirinin kurdu haline gelebileceğini acıyla gösteriyor. Öte yandan tıpkı devletin şirketleştirilmesi gibi, eski örgütlenmelerden gelenlerin de yeni dönemde, yeni Türkiye’de nasıl karşıtına dönüşerek şirketleştiğini anlatıyor: “Örgütlenmek denilen şey şirket kurmak artık!” (Sürüklenme)

Latife Tekin, baştan beri ‘yüklenmiş’ bir yazar. Aklına, kalbine yük olan şeyleri yazıyor. Bu yük yoksulluk, doğa, kadınlar ve gençler olunca da, yani dünyanın çoğu olunca da bitmek, azalmak bilmiyor; tersine, giderek artıyor, ağırlaşıyor. Özellikle sınıflar arasındaki, cinsler arasındaki eşitsizliğin giderek o sınıfların, cinslerin kendi içlerinde de yaşanmaya başlaması Latife Tekin’de karamsarlığa yol açıyor. Ama yine en çok onlara güvenerek, kadınlarla ve gençlerle, şu yolda olmaktan çok sürüklenme halinde olan dünyanın ışığının yeniden yakınlaşacağına da inanıyor. Şaire inanılmaz ama romancıya inanılır diyelim, biz de Latife Tekin’e inanıyoruz.

Latife Tekin’den macera tadında iki yoksulluk romanı

SÜRÜKLENME
Latife Tekin
Can Yayınları, 2018
192 sayfa, 20 TL.

MANVES CITY
Latife Tekin
Can Yayınları, 2018
152 sayfa, 18 TL.

(Hürriyet Kitapsanat, 23.11.2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN