Ece AKIN
Galatasaray Üniversitesi
Türkiye’de eğitim sistemi, özellikle liselerde son 22 yılda derin dönüşümlere uğradı ve bu süreçte her gelen yeni Milli Eğitim Bakanı, bir önceki sistemin eksiklerini öne sürmek suretiyle iktidarın ideolojik kuşatmasının şiddetini artırmayı önceleyerek şekillenmiş köklü değişiklikler yaptı. 2004’te okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar tüm öğretim programları değiştirilirken, 2017-2018 yıllarında bu programlar müfredatta alacak konulardan, farklı disiplinlerin içeriğinin nereye kadar şeffaf olacağına, nerelerin “sansürleneceğine” kadar, predagojik olarak verilmesi gereken eğitimlerin sınırlılığından ders kitaplarının diline kadar yeniden düzenlendi. Ancak bu değişikliklerin bir ortak noktası var ki, eğitim aşama aşama laiklik ve bilimsel temellerden uzaklaştırıldı ve her yeni düzenleme bir öncekinin de gerisine düşerek, kanıksanarak normalleştirildi.
4+4+4 SİSTEMİ BİRKAÇ RAKAMDAN MI İBARET?
2012’de getirilen 4+4+4 sistemi, eğitimi parçalayan ve dini içerikleri öne çıkaran önemli bir dönüm noktasını oluşturuyor, yalnızca eğitimin dinci-gerici politikalara teslim edilmesinin bir örneği değil eğitimde özelleşmenin bir basamağı olarak görmek gerekiyor. Bu süreçte sekiz yıllık temel eğitim öncelikli olarak bölündü, 4 senelik ilkokul eğitimiyle 4 yıllık ortaokul eğitimi ikiye bölünerek liselerin de sisteme dahil bir şekilde 4 senelik olacağı öngörülen bu anlayışla, liseler Anadolu liselerine dönüştürülerek köklü-başarılı, örnek eğitim-öğretim kurumlarının kadroları değiştirildi. İş bu ya, farklı dörder senelik kurumlara farklı sorumluların atanması gerekti ve bu okulların müdürleri, müdür yardımcıları iktidar kadrolarında yetişmiş ağırlıklı imam-hatip lisesi çıkışı ilahiyat mezunlarından görevlendirildi. Bu süreçte devlet okullarına sağlanan ödenekler sınırlandırılırken özel okullara teşvikler artırıldı, aralıksız ve zorunlu, birbirinden koparılması yahut ayrılması mümkün olmayacağı için en azından liseye kadar eğitimini tamamlayacak binlerce öğrenci eğitimin özelleştirilmesiyle, başka yerlere taşınan okullara yeni döneme kayıt yaptırmak üzere peşinden kovalamayan aileler, maddi imkanı olmadığından erken yaşta çalışmak durumunda kalan/bunun kolaylık gibi gözüktüğü yaşam koşulları gereği “iş hayatına” daha erken atılmış çocuklar okullarından koparılmış oldu. Eğitim hayatının terk edilmesiyle çocuk yaşta evlilikler de artarak, kız çocukları açısından yaşanan eşitsizliğin ve güvencesizliğin ayrı boyutları da ön plana çıktı böylece.
Bu dönüşüm tabii ki senelerle bölünen 4+4’le sınırlı kalmayarak halihazırda var olan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine ek olarak Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in Hayatı, temel dini bilgiler, İslam bilim tarihi, İslam kültür ve medeniyet tarihi gibi dersler “seçmeli” olarak dersler müfredata dahil edildi. Ancak bu “seçmelileri” isteyenin seçtiği bir program gibi düşünmemek gerekiyor. Çünkü bu seçmeli dersler, pek çok okulda diğer seçmeli dersler için öğretmen olmadığı, bir sınıf açılabilmesi için yeterli kontenjana ulaşılamadığı, okulun imkanları ve teşviği gibi gerekçelerle, pratikte birçok öğrenci ve veli için zorunluluk haline getirilmiş oldu.
ÇEDES’LE EĞİTİM CEMAATLERE NASIL TESLİM EDİLİR?
4+4+4 sistemiyle birlikte müfredatın içini boşalttığı, daha doğrusu bilimselliğinden kopararak yerini dinci pratiklerle doldurduğu değişimlerin yanı sıra çocukların ortaokul, lise yıllarından itibaren eğitimden uzaklaştırılmasına sebep olan programının devamını henüz iki sene önce imzalanan ÇEDES protokollerinde görebiliyoruz. 2022 yılında tarikat ve cemaatlerle imzalanan Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum, yani ÇEDES olarak andığımız protokoller özet vermek gerekirse derslikleri imam, vaiz ve cemaat mensuplarına açan bir projeden başka bir şey değil. ÇEDES’le birlikte Milli Eğitim Müdürlüklerine iletilen imam atamaları, birtakım “manevi” değerlere uygun etkinlik duyuruları yalnızca bürokratik kararları işaret etmiyor, laik eğitime açık bir meydan okuma olarak ve eğitimi dogmatik bir boyunduruk altına almanın inşası anlamına geliyor. Bu değerler eğitimi safsatasının altında bilimsel eğitim hakkına saldırıdan başka bir yatmıyor, AKP iktidarı eleştirel düşüncenin yuvası olması gereken kurumları adeta ideolojik tahakkümünün oyun alanına dönüştürerek insanlığın ileri birikimlerini engelliyor ve o “dindar ve kindar neslin” dayanaklarını yaratmaya çalışıyor. Dolayısıyla elimize yalnızca ÇEDES’i alacak olsak dahi iktidarın derdinin gençlerin eğitime kazandırmak, eğitim kurumlarını “ilim” ya da bilim, üretilecek yerler olarak görmek; laik eğitimi sağlam temellere oturtup eğitim temel ilkelerinden olmasını sağlamak olmadığı aşikâr.
İktidarın derdi egemen sınıfların ihtiyaçlarını karşılamak, sermayesini büyütmek ve bunları başarabilmek için kullandığı aparatlarla eğitime dönük gerici müdahalelerde bulunmak. Bunlardan biri de elbette her kademede ucuz iş gücü yetiştirmek. Bulduğuna şükreden, sorunlarını kader olarak gören, patronlara ve siyasetçilere biat eden bir gençlik hayal ederek ve gençlere de bunları öğütleyerek işsizlik, yoksulluk, geleceksizlikten başka bir şey vadetmedikleri gençlerin bilimsel bilgi birikimine erişmesini de istemiyorlar haliyle. Laik eğitimi sağlamak da devletin göreviyse, devletin ta kendisi böyle bir kolaylıkla düşmanlaştırıcı bir eğitim sistemini örgütleyebiliyor böylece.
İktidarın hedefinin insanlığın ileri birikimlerinden nem almamış bir gençlik tahayyül ederek ucuz iç gücü yaratmak olduğunu söylemiştik, bu noktada en somut örnek alarak MESEM’leri (Mesleki Eğitim Merkezleri) bir kez daha ele almak zorundayız. 4+4+4 adlı değişimle eğitimden koparılıp çocuk işçilikle burun buruna gelen gençliğin vaziyeti MESEM programıyla da pekişerek sermayenin sömürüsüne sunuluyor. Bu ad altında sermayenin sömürüsüne açılan çocuklar, kaldı ki genç bile sayılamayacak yaştalar, haftada bir gün okulda ders işlerken patron şiddeti, ekonomik şiddet ve güvencesizlikle, asgari ücretin 3’te 1’i gibi ücretlerle haftada altı gün çalışan MESEM’liler hayatını kaybediyor, çocuk işçilerin cinayetleri gündeme geliyor.
MAARİF MODELDE HANGİ ERDEMDEN BAHSEDEBİLİRİZ?
Tüm bunlar üstüne son harekâtını da gerçekleştiren iktidar bu sefer de gün yüzüne 2023 yılında açıklanan Türkiye Maarif Modeli’ni çıkartıyor. Eğitimin dini temelli dönüşümüne hız kazandıran bu modelle eğitimin yapısı hem bilimsel hem de insani değerlerden soyutlanarak milli ve manevi değerler” adı altında müfredatı şekillendirmeyi amaçlıyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Bize ait ve bizim değerlerimizle inşa edilmiş bir eğitim sistemi” açıklaması, modelin esas niyetini apaçık ortaya koymaktadır. “… Ahlaki pusula olarak, millî ve manevi değerlerimiz: Erdem-değer-eylem”, bu belirsiz cümleler model taslağında yer alıyor. Büsbütün egemenlerin amaçlarına göre biçimlenebilecek; diyalektik ve ilerici bir değişimle değil değişken ve itaate bağlı düzenlenmiş bir ezber modelini ifade ediyor.
Bir o tarafa bir bu tarafa evrilebilir ifadeler bir tarafa, günümüz koşullarıyla da doğrudan çelişiyor. Örneğin beden sağlığı için düzenli beslenmeden bahseden müfredatın aksine her geçen gün ağırlaşan yaşam koşullarıyla 3 öğrenciden biri kahvaltı yapamıyor, 4’ünden 3’ünün günü bir öğünle geçiriyor. Peki, ne olması gerektiğini söylüyor söylemesine ama öğrenciler ne buluyor? Bu temel sağlık kuralının uygulanması için devletin sağlaması gereken hizmet için okullarda bir öğün ücretsiz yemek kampanyası başlatılıyor, meclise sunulan öneriyse AKP-MHP oylarıyla reddediliyor. Özetle “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, yalnızca laiklik ilkesini ihlal etmekle kalmayıp, eğitimi toplumun ekonomik eşitsizliklerini derinleştiren bir araç haline getirilmiş oluyor.
Bu uygulamaların bütünü geniş halk kesimlerini eğitimden dışlamaktadır. Eğitimden dışlamak bir tarafa, içiniyse nitelikli, parasız, bilimsel ve demokratik bir eğitimden de söz edilemez hale getirmektedir. Laik eğitimin önüne geçilme hedefiyle ortaya konan her politika eğitim kurumlarını ideolojik tahakkümün sahnesine dönüştürürken, eğitimin yalnızca dini bir formatla şekillenmesinden ibaret olmadığını da anlamak gerekiyor.
(Evrensel, 11.12.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN