Fikret İLKİZ
Küllerinden hürriyet doğar mı?
Hürriyet sadece anayasada yazmaz. Dilden dile anlatılır, dinlenir. Masal gibidir!
Yandı bitti kül oldu, bir savruldu, bir toplandı, bir savruldu!
Kanunlara yazın. Kahrolsun istibdat diye bağırın! Haklısınız; kahrolsun!
Yaşasın hürriyet, evet yaşasın! Su gibi olsun hürriyet; herkes kana kana içsin ve doyamasın!
Siyasal hürriyetler üzerine kurulu hukuk düzeninde “hürriyet” arayın, belki bulursunuz!
Hürriyetin ahali ile ilgisi var mıdır? Yoksa aranılan “seçilenlerin” hürriyeti midir?
Seçilen seçilene, seçimi kazanan kazana… İki gözün iki çeşme ağlayan ağlayana…
Yorulmuş ahali hürriyetten yoksun, devlet ise hürriyetten!
Ahali yorgun, halleri çok daha yorgun. Hukuk, adaletten, adalet hukuktan bıkmış usanmış.
Kim hür olsun? Kim hürriyetten yoksun kalsın?
Montesquieu, “Bazen öyle olur ki devletin yönetim şekli hür olur da vatandaş hürriyetten yoksun olur. Yine öyle olur ki, vatandaş hür olur da yönetim şeklinin hürriyetle ilgisi olmaz. Bu gibi durumlarda devletin yönetim şekli uygulama değil de hukuk bakımından hürdür; bu vatandaş da hukuk bakımından değil uygulama bakımından hürdür” diyor…
Montesquieu’ye göre hürriyet; kişinin istediğini yapabilmesi, ya da hiç olmazsa istediğini yapabildiği kanısını taşımasıdır.
Özgürlük, güven duymaktır. Siyasette ve devlet yönetiminde güven en zor iştir.
Güven duygusu kaybedildi, hürriyet yok oldu ve saklandı. Bir yandan kim kime ne yaptı?
“Kaldırmak istediğiniz adaletsiz bir yasaysa, o yasayı kendi alnınıza siz yazdınız kendi ellerinizle. Onu hukuk kitaplarınızı yazarak veya üzerlerine denizleri boca etseniz bile yargıçlarınızın alınlarını yıkayarak silemezsiniz”.
Kör vicdan, yandı bitti kül oldu.
Tıpkı bugün yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için nasıl kirlenmemiş vicdan lazımsa; her kim kime özgürlük vermek istiyorsa, dinlesin ve kulak versin…
“Tahtından indirmek istediğiniz bir despotsa söz konusu olan, önce onun içinizde kurulu tahtını ortadan kaldırın. (…) Gölge solduğu ve yok olduğu zaman, geride kalan ışık bir başka ışığın gölgesi olur. İşte böyle, prangalarından kurtulan özgürlüğünüz, daha büyük bir özgürlüğün prangası olur”. [i]
Tekerlemelerin zamanıdır. “Huu komşu” hürriyetlerinizin prangası olmasın!
– Komşu komşu!
– Hu hu!
– Oğlun geldi mi?
– Geldi
– Ne getirdi?
– İncik, boncuk.
– Kime, kime?
– Sana, bana.
– Başka kime?
– Kara kediye
– Kara kedi nerede?
– Ağaca çıktı
– Ağaç nerede?
– Balta kesti
– Balta nerede?
– Suya düştü.
– Su nerede?
– İnek içti.
– İnek nerede?
– Dağa kaçtı.
– Dağ nerede?
– Yandı, bitti kül oldu
Yeni yasama yılı alkışlarla açılınca bir sevinç, bir sevinç, bir memnuniyet; hiç sorma!
Sanki komşunun oğlu gelmiş sanırsın. Komşular gelen oğuldan çok daha sevinçli.
Ne getirmiş sana bana…
Yeni “seçilmişler”! Kimlerdenmişler? İncik boncuk dağıtacaklar…
Kızılderililer şanslı, onlara ateş suyu dağıtacaklarmış.
Komşunun oğlu kara kediyi unutmamış, Ona dahi incik boncuk getirmiş, bir de kara kediye hürriyet!
Hürriyeti kapan kara kedi ortalarda yok! Bulana aşk olsun! Kaybolmuş?
Arayalım, ortalıktan kaybolmasın…Ahali, kara kediyi bir ara görmüş…Ağaca çıktı diyorlar; yanında hürriyet varmış! Lakin ağaç kesilmiş. Kim kesmiş? Balta kesmiş.
Balta ağacı mı kesmiş? Yoksa özgürlükleri mi!
Özgürlükleri arayanlar vazgeçmemiş. Sormuşlar o zaman; “balta” nerede?
Oğlu gelen komşu gözleriyle görmüş; balta suya düştü!
Tamam o zaman su nerede diye sormuşlar?
İnek içmiş, inek nerede? Dağa kaçmış… Umutla sormuşlar, peki dağ nerede?
Özgürlükler hangi dağa kaçtı? Hürriyetler Kaf Dağının ardına mı saklandı?
Kim sakladı, neden sakladı?
Tekerlemeler masallara, masallar efsanelere, efsaneler tekerlemelere karıştı…
Zümrütten yapılmış Kaf Dağı’nda Zümrüd-ü Anka kuşu yaşıyor.
Acaba hürriyetleri Anka Kuşu mu sakladı?
Efsaneye göre insanların aşmasına imkân olmayan Kaf Dağı dünyanın sonudur.
Bu dağ, görünen ve görünmeyen dünyalar arasındaki sınırdır.
Peki ya gerçekler ya hürriyet ya demokrasi ya hukuk ya adalet?
Uzun yıllardır, yoklar. Nereye gittiler?
Masal bu, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken gitti hürriyetler…
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde…
Develer top oynarken, horozlar tellal iken, pireler hamal iken, anam düştü beşikten, babam düştü eşikten. Biri kaptı maşayı, dolandım dört köşeyi. Kaf Dağının ardında ne var dediler? Bir köy kurmuş keçiler, kurt köye muhtar olmuş, elini verenin kolunu almış, diken verenin gülünü almış, damla verenin selini almış…[ii]
Bütün bunları anladık demiş ahali, eklemiş; artık omuzlarımızda gözyaşı sepetiyle dolaşmaktan bıktık! Söyle bize güven, hürriyet, adalet ve hukuk nerede?
Hangi dağın ardında, dağ nerede?
Kaf Dağının cinlerine soralım! Onlar bilmez, uydururlar ve masal anlatır dururlar!
Komşuya soralım! Komşu, komşu! Hu, Hu!
Hürriyetler yandı, bitti kül oldu!
Ahali sormuş; külleri ne oldu?
15 Mayıs 2023
[i] Halil Cibran. Ermiş. Kültür Yay. Çeviren Ayşe Berktay. 7. Basım Haziran 2014. Özgürlüğe Dair. Sayfa26-27
[ii] https://evvelzamansoylencelerim.com/2013/03/22/masal-tekerlemeleri/
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN