Post image
“Kızımızı tam komünist yapacaktık”

Özalp BİROL

Değerli okur, gazeteci-yazar Rıdvan Akar’ın yayına hazırladığı, Suna Kıraç’ın sıra dışı yaşam öyküsünü anlatan ‘Ömrümden Uzun İdeallerim Var’ kitabı 10 yıl sonra Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından yeniden yayımlandı.

‘Ömrümden Uzun İdeallerim Var’ kitabının yayımlandığı dönemde, Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün kuruluşuyla ilgili yoğun bir çalışma içindeydim. Kitabın içeriğinden çok, basım, dağıtım ve okura ulaşma sürecine katkım olmuştu.

Aradan geçen 10 yılı aşkın süre içinde patronlarım Suna Kıraç, İnan Kıraç ve kızları İpek Kıraç’la doğrudan ve yakın çalışma olanağı buldum.

Bu süreçte, Suna Kıraç’ı ve vizyonunu çok daha iyi anladım. Dolayısıyla artık bu kitap hakkında söz söyleyebilecek donanıma sahip olduğumu söyleyebilirim.

fft1_mf25744

‘Ömrümden Uzun İdeallerim Var’, Suna Kıraç’ın yaşamının 1941-2005 dönemini, okura hemen her yönüyle anlatmaya çalışan bir kitap olarak hazırlanmış. Bu, elbette çok zor bir iş. Bence Rıdvan Akar bunu büyük ölçüde başarmış.

Öncelikle, kitaptan alıntılar yaparak size Suna Kıraç’la ilgili bazı ipuçları vermek istiyorum.

İlkokul öğretmeni merhum Ragıba Kangal’dan bir anı:

“Haksızlığa tahammülü yoktu. Bir defasında okul önünde çocuğunu döven bir anne görmüş, gidip çocuğu kurtarmış. Bir piknikte herkesten zorla birer köfte alıyormuş. Şikayet ettiler. Anladım ki bir amacı vardı. Köfteleri bir tabağa koydu ve uzaktan, bizleri özenle seyreden çocuklara verdi… Onları da aralarına davet ettiğini, gelmediklerini, üzüldüğünü, aralarında ayrılık olmaması gerektiğini söyledi. Çocuklara ‘Biz kardeşiz’ demiş.”

Kitapta, 2014 yılında aramızdan ayrılan değerli yazar, senarist Ayşe Şasa’nın, o döneme ilişkin, çok ilginç ve çok güçlü bir analizi de yer alıyor… Şasa, yazısında, kendisi ve Suna Kıraç üzerinden, Türkiye’nin yıllardır çözemediği muhafazakârlık-modernite sorununa parmak basmış: “Bizler, özellikle sen ve ben, 50’lerde Türkiye’de yeni güçlenmekte olan bir Türk ticaret burjuvazisinin unsurlarıyız. Yüzeydeki parıltıya, iyimserliğe, umutlu, pembe havaya karşın, arka planı zor, karmaşık, bir hayli girift ve problemli bir ortamın ürünleri sayılırız. Modern Türkiye’de bir hayli sancılı bir değer keşmekeşi var. Her şey hareket halinde, her şey tartışılıyor, her şey kurulma, deneme aşamasında, gelenek ile modernite içten içe çelişiyor. Türk modernleşmesi nasıl olacak? Hangi oranda muhafazakâr, hangi oranda modern olunmalı?.. Bizler bu dönemin dramatik aşamaları, problemli denekleri sayılmaz mıyız? Bu tür kobay-nesil (üzerinde modernitenin denendiği) sayılmaz mıyız?”

Anne Suna Kıraç’ın, kızı İpek Kıraç’ın eğitimine ne kadar önem verdiğini, aşağıdaki satırlardan anlıyoruz:

“Elimizden geldiği kadar memleketi tanıtmaya çalıştık. İlk olarak Ankara’dan başladık. Anıtkabir ve Atatürk Müzesi’ni ziyaret, sonra Konya, sahil şehirleri ve Güneydoğu Anadolu’yu gezdi. Daha sonra İpek arkadaşlarıyla Bitlis’e de gitti. Bitlis’de kendi yaşıtlarının içinde bulunduğu olanaksızlıklar onu o kadar etkilemişti ki, bir doğum gününde, kendi adına bir eğitim birimi açılmasını istedi. Onda gençliğimi ve bende olmayan ‘seçme özgürlüğünü’ görüyorum. Bana gurur veriyor.”

Suna Kıraç’ın eşi İnan Kıraç’ı nasıl sevdiğine ve aziz tuttuğuna dair bir kaç satır…

“İnan, yaşamımdaki en güzel hediyeydi. İş yaşamındaki farklı konumumuz ve rollerimizi evimize taşımadık. Onun olgunluğu sayesinde hiçbir sorun yaşamadık. Bugün ise İnan benim için bambaşka bir değer kazandı. Çünkü yaşadığım bütün zorluklar, sıkıntılar ve hastalık sürecinde yanımda o vardı. Ondan hep güç aldım ve ona hep İnan’dım.”

Patron ve üst düzey yönetici Suna Kıraç, kurumun geleceği için dünyayı izleyen, olası sorunları gören ve bu sorunlarla ilgili görüşlerini, çözümlerini açık, net olarak dile getiren bir insandır. İlkeli, adil ve kılıcı keskindi. Aşağıdaki alıntı Koç Topluluğu yöneticilerine yazdığı bir mektuptan… Nitekim, 2008 ve sonrasında dünyada ve ülkemizde yaşanan krizler, tam da Suna Kıraç’ın 1995 yılında işaret ettiği gibi, finansal enstrümanların cazibesiyle değer ölçülerini yitiren aç gözlü yöneticiler ve bunu zamanında görüp önleyemeyen yönetim kurulları yüzünden çıkmıştı.

“Koç Grubu yöneticileri arasında borsa işlemleriyle ilgilenmenin daha cazip geldiği yöneticiler varsa, taşıdıkları sorumluluğun bilincinde olmadıkları için görevlerini derhal bırakmalarını istiyorum. Bu konuyu, sizleri uyarmak için gündeme getirdim. Maalesef ülkemizde izlenmesi son derece güç finansal enstrümanlar ve borsa işlemleri, insanları çığırından çıkarıp değer ölçülerini yok etmektedir. Profesyonel mevkiide çalışan herkesin ticari iş ahlakının ön planda gelmesi gerektiği görüşündeyim.”

Suna Kıraç, konu ülkesi, çocuklar ve eğitim olduğu zaman, terör tehlikesine aldırmaksızın, ülkesinin en ücra köşelerine çekinmeden ayak basacak kadar gözüpek ve cesurdu.

1997 yılında Güneydoğu’ya yaptığı yolculukta, o seyahatteki tek kadın olarak, Lice’den Pervari ve Eruh’a kadar toplam 7 yerde TEGV eğitim birimlerinin açılışını gerçekleştirmişti.

Suna Kıraç seyahat notlarında bu geziyi şöyle değerlendiriyor: “Hayatımda hiçbir seyahat beni bu kadar etkilemedi. Güneydoğu gerçeği çok farklı. Çözüm de yöreyi, yöre insanını çok iyi tanımaktan geçiyor. İstanbul’da oturup, uzaktan çözüm aramak, sorunu bir kimlik sorunu olarak görmek bizce çok yanlış. Devletimizin yanında sivil toplum örgütlerine, özel sektöre çok önemli görevler düşüyor. Oraları ziyaret edip, umut dağıtmak, sonra bunları unutmak o yörelere yapılabilecek kötülüklerden biri.”

YAŞAR KEMAL: KIZIMIZI TAM KOMÜNİST YAPACAKTIK…

Kitaptaki bir sürpriz de, iş yaşamında son derece ciddi ve adeta bastığı yeri titretecek kadar güçlü bir insan olan Suna Kıraç’ın gençlik dönemindeki ‘bohem’ ve kendi söylemiyle ‘solculuğa heves eden’ yaşantısı…

“Değişik bir grubumuz vardı. Daha ziyade arkadaşlarımızdan, Cevat Çapan ile evlenen Mine Cezzar’ın evinde toplanıyorduk. Eve sık girip çıkanlar arasında Engin Cezzar, Halit Refiğ, toprağı bol olsun Amerikalı zenci yazar James Baldwin, Genco Erkal, Spiro Kostof, Çiğdem Selışık, İçten Erkin, Bengi Veziroğlu (Işıklı) Ayşe (Şasa) ve ben, sonsuz tartışmalar yapıyor, şiirler, tercümeler, tiyatro ve film eleştirileri ile entelektüel bir atmosferi paylaşıyorduk. Solculuğa heves eden, ancak servetin her türlü imkanlarından yararlanan bir gruptuk. Evlendikten sonra bir akşam İnan’la birlikte Divan Oteli’nin barında Yaşar Kemal’e rastladık. Yaşar Kemal, İnan’a ‘Damat! Kızımızı tam komünist yapacaktık, elimizden aldın’ diye takıldı!”

Değerli okur,
Suna Kıraç, Vehbi Koç gibi çok büyük ancak çok zor bir üniversitede 35 yıl boyunca çalışmış, işinde çok başarılı olmuş, gerek iş gerekse aile yaşamında ezberleri bozmuş, paradigmaları değiştirmiştir. Suna Kıraç, iş alanında aldığı büyük sorumluluklara yaşamında hep öncelik vermiş, ne yazık ki, yaşamının en parlak döneminde ALS ile savaşmak durumunda kalmıştır.

O, yaşamı boyunce ideallerinin peşinden giden bir uzun yol koşucusu, çok başarılı bir iş insanı, sivil toplum önderi, eş ve annedir.

İdeallerini gerçekleştirmek için son 17 yıldır ‘gözleriyle konuşarak’, en başta izinden yürüyen ailesine, çalışanlarına ve sevenlerine yön vermiş, ışık tutmuş, rehberlik etmiştir.

Ülkesine, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanlarında da çok önemli hizmetler veren Suna Kıraç, bu alanlarda dünya ölçeğinde kuruluşların hayata geçirilmesine öncülük etmiş, ülkemizin itibarına çok önemli katkılar sağlamıştır.

Bu kitabı okuduğunuzda, eşi İnan Kıraç’ın Suna Kıraç için niçin “Onun nasıl bir aysberg olduğunu bu yıllar içinde çok daha iyi anladım; yalnızca gözleriyle iletişim kurabilen bir insanın zihinsel açıdan ne kadar uyanık olduğuna, bütün olumsuz koşullara rağmen içindeki cevheri nasıl ortaya çıkarabildiğine tanık oldum. Ona olan sevgim ve saygım her geçen gün arttı” dediğini çok daha iyi anlayacaksınız.

Ömründen uzun idealleri olan bu savaşımcı Amazon Kraliçesi, ideallerinin ışığıyla insanımızı ve ülkemizi aydınlatmaya devam edecek, sonsuza kadar…

*Bir müjde: Rıdvan Akar, Suna Kıraç’ın gerçekleşen idealleri üzerine yeni bir kitap hazırlıyor. Bu kitabı, büyük olasılıkla, Aralık 2016’da okuma olanağı bulacaksınız.

omrumdenuzunideallerimvar

312 sayfa, 10 TL

(Radikal Kitap, 29.07.2016)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN