Kimsenin kimseyi dinlemediği bir çağ!
08 Eyl 2014 / Kitap Önerisi /
0 YORUM
Gülcan Tezcan
Uzunca bir süredir yazdıklarıyla, kitaplarıyla modern çağ insanına manevi hastalıklarına reçeteler sunan Prof. Kemal Sayar son kitabı “Beni Sessiz De Sevebilir Misin?” ile de birbirimizi dinlemeye çağırıyor bizi. Hayatımızı sadeleştirerek ve başkalarının bakışı için yaşamaktan vazgeçerek şifa bulabileceğimizi hatırlatan Prof. Sayar’la şehir hayatının psikolojimize etkisini konuştuk.
– Depresyon yeniden konuşulur oldu bir aktörün intiharıyla. Kendimiz mi zorlaştırıyoruz hayatı bu kadar?

SUSMALI VE ETRAFIMIZI DİNLEMELİYİZ
– Sosyal medya ile herkes konuşur, her konuda fikrini söyler oldu. Bu sağlıklı bir gidiş mi?
Hepsi kakafoni. Çünkü herkes en değerli sesin kendi sesi olduğunu düşünüyor. Son kitabımın ismi Beni Sessiz De Sevebilir Misin? Ve ilk yazılar sessizliğe bir methiye. Herkesin konuştuğu ve kimsenin kimseyi dinlemediği bir çağda birbirimizi işitebilme hünerine çok ihtiyacımız var. Nuri Pakdil’in çok güzel bir sözü vardır: “Dilimin döndüğü kadar sustum.” Hepimizin dilimizin döndüğü kadar susabilmemiz lâzım. Bakalım etrafımızdaki dünya ne diyor. Veya gidelim bir köşede sessizce kendi içimizi dinleyelim. Hepimiz Amerikan aksiyon filmlerindeki hıza alıştırdık zihinlerimizi; hep oradan oraya koşturmak istiyoruz. Ben de bundan beri değilim ve çok şikâyetçiyim. O aksiyondan geri durup sakin yaşamaya ihtiyacımız var. Yavaş ve sakin giderseniz hayatın içerisinde saklı bir sürü hikâye görebilirsiniz. Aksiyon filmi hızında giderseniz de bütün hikâyeleri kaçırırsınız.
– Zaman baskısı altındaki metropollerde hep bir yerden bir yere koşuşturmak gerekir. Bu insanları sinirli, telaşlı kılar. Bunda şehir hayatının getirdiği temponun da etkisi yok mu?
Evet, genel olarak büyükşehir hayatına özgü bir problem. Köyde, Karadeniz’de, Güneydoğu’da, insanların zamanı sere serpe biraz daha yayvan olarak kullanabildiği yerlerde bu problem daha az. Zaman baskısı altındaki metropollerde hep bir yerden bir yere koşuşturmak, yetişmek gerekir. Bu da insanları daha sinirli, daha telaşlı kılar. Zaman baskısı yüzünden normalde dikkat edeceğimiz hassasiyetlere de dikkat edemeyiz.
YABANCILAŞMA HAYALETİ KOL GEZİYOR
– Tahammülsüzleştiriyor galiba bizi bu koşturmaca?

MUTSUZLUK TAHAMMÜLSÜZ YAPIYOR
– Peki ne yapmak gerekir?
Önce bir şehrin felsefesinin, ruhunun dizayn edilmesi ondan sonra sıranın binalara gelmesi gerekir. TOKİ konutları maalesef kibrit kutularının üst üste dizilmesinden oluştu. Yepyeni bir mimari anlayış sökün edebilirdi. Bir fırsatın heba edildiğini düşünüyorum. Yeşillikle karşılaşmayan insan mutsuz olmaya mahkumdur. Şehrin içinde yeşillik adaları yaratmak zorundasınız. Biz n’apıyoruz? En ufak yeşil alan olabilecek yeri betona boğuyoruz. Son 20 sene içinde gözlemleyebildiğim kadarıyla ‘Buraya çok güzel park yapılır’ dediğim her yer betonlaştı. Peki insanlar nerede nefes alacak? Nerede yürüyecek, nerede piknik yapacak? İnsanın mutluluğunu gözeten bir şehircilik anlayışına ihtiyacımız var ve bunu ben maalesef göremiyorum. Mutsuzluk da beraberinde tahammülsüzlüğü getiriyor.
(Star Cumartesi,23.08.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN