Post image
Kararda Gerekçe Hukukun Karekteridir

fikret-ilkiz_259133

Fikret İlkiz 

Anayasa Mahkemesi geçen yıl Aralık ayında bir karar verdi. Bu yazının konusu Anayasa Mahkemesinin verdiği bir kararla sınırlıdır. Aynı konuyla ilgili başka davalarla ilgili değildir. AYM’nin iptal davasına konu olan Kanun 21.2.2014 kabul tarihli 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la ilgilidir. Hatırlarsanız, “özel yetkili mahkemeler” kaldırılmıştı. Yani 6526 sayılı Kanunla daha önce Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin görevlerine son verilmişti.

6526 sayılı Kanunun 1. maddesiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na yapılan eklemeyle Geçici Madde 14 gereğince kaldırılan özel yetkili savcılıklar ve özel görevli mahkemelerdeki dava dosyaları “normal” ağır ceza mahkemelerine devredilmişti.

Acaba devredilen davalar nasıl görülmeliydi? Örneğin yeni ağır ceza mahkemelerinde kaldırılmış olan özel görevli mahkemelerin gördüğü eski davalara nasıl devam edilecekti? Devredilen davalara kaldığı yerden mi devam edilmeliydi? Davayı devralan ağır ceza mahkemesi “heyet değişikliği nedeniyle eski tutanaklar okundu” deyip davayı kaldığı sürdürebilir mi? Acaba davaları devralan yeni ağır ceza mahkemeleri yargılamaya başlarken sil baştan davanın iddianamesini okuyarak sanıkların sorgularını yeni baştan yapmak zorunda değil midir? Madem artık dava dosyaları devredilmiştir o halde hükmü kuracak olan yeni ve “normal” ağır ceza mahkemesi, eski davaların iddianamelerinin kabul edilip edilmemesine karar vermeli, sonra da yeni duruşma günü tayin ederek ve yeniden davaya iddianameyi okuyarak başlamalı mıdır? Acaba yeniden sanık sorguları yaparak davaya sil baştan yeniden başlamalı mıdır?

Geçici 14. madde özel görevli mahkemelerdeki dava dosyalarının “ağır ceza” mahkemelerine devrini ve davaya “nasıl” devam edileceğini düzenlemiştir. 6526 sayılı Kanunun 1. maddesine göre Terörle Mücadele Kanununa eklenen Geçici Madde 14 gereğince; “6352 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca görevlerine devam eden ağır ceza mahkemelerinde ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılan Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinde derdest bulunan dosyalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli mahkemelere devredilir. Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtayın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.( 4.Fıkra )

Türkiye’nin tüm insan hakları ve demokrasi sorunlarının ceza davaları üzerinden tartışılmasına, hukukun ve adaletin yerle bir edilmesine neden olan dile düşmüş bu özel yetkili mahkemelerdeki davalarda  yargılanan sanıklar “terör örgütü kurma veya yönetme, terör örgütüne üye olma ve terör örgütünün propagandasını yapma” ve daha birçok suçu işledikleri iddiasıyla sanık olarak yargılanıyorlardı…

Devredilen eski davalar yeni mahkemelerde yeniden başladı, sürüyor. Bu davaların çoğunda Terörle Mücadele Kanununa eklenen Geçici 14. Madde yer alan “...bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere.” ibaresinin Anayasa’nın 2. 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ve bu düzenlemenin iptali istendi.

Davanın sanıkları ve avukatları iptal isteklerinin “ciddi” olduğunu ileri sürdüler. Çünkü insan haklarına saygılı laik ve sosyal bir hukuk devletinde böyle bir düzenleme hukuk devletinde olması gereken adalet anlayışına aykırıydı. Mademki herkes ayırım yapılmaksızın kanun önünde eşit bireylerdi, o halde herkesin hak arama hürriyeti vardı ve adil yargılanma haklarının sağlanması gerekiyordu. Davalar, kaldıkları yerden ve bulunduğu aşamadan itibaren değil, yargılamayı yapmaya başlayan mahkemeler önünde yeni baştan başlamalıydı. Ceza adaletinin sağlanması bu usule uyulmasına bağlıydı. Hukuki gerekirlilik buydu.

İtiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırılığı hakkındaki sanıklar ve avukatların iddialarını ciddi bulan birçok ağır ceza mahkemesi verdikleri ara kararlarında bu kanuni düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya karar verdi.

Nasıl mı başvurdu?  İşte bu sorunun yanıtı bu yazının başlangıcıdır aslında…

AYM kararından anlaşıldığına göre, Mahkeme yazdığı bir sayfalık bir yazıyla itirazı özetlemiş ve bu itirazları “ciddi” bulduğunu ifade etmiş ve “tezkere yazar gibi” yazarak karar verilmek üzere bu “yazının” ekinde dava dosyasını ya da belgelerin bir kısmını Anayasa Mahkemesine göndermiştir.

Anayasa Mahkemesi de verdiği kararda “yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin” itiraz başvurusunun reddine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi kararında gösterildiği gibi 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un  “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde, Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Eğer mahkeme davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa dava belgelerini Anayasa Mahkemesine gönderir. Mahkemenin kendisi de “iptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslını da bu belgelerin en üstüne koyar. Bunlar yapılmazsa Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle talep reddedilir. Kanun hükmü budur.

Anayasa Mahkemesi Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz başvurusunu incelemiş ve şu sonuca varmıştır: “Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli başvuru kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği, sanık müdafilerinin Anayasa’ya aykırılık iddialarının değerlendirilmesi talebiyle itiraz başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.

Ağır Ceza Mahkemesinin başvuru kararı ve karar olmayınca gerekçesi de yok… Sanıklar ve müdafilerinin itirazını “ciddi” bulduğunu söylemekle yetiniyor ve sanıklar ve müdafilerinin itiraz taleplerinin “değerlendirilmesi” için Anayasa Mahkemesine başvuruyor… Bu kadar!

Bu şekilde yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi; “ 21.2.2014 günlü, 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle, 12.4.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na eklenen geçici 14. maddenin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “.bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere…” ibaresinin iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurusunun, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,” karar vermiştir.

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi, itirazın ciddi bulunduğu hakkındaki “gerekçesiz” itiraz başvurusunun, yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddine karar vermiştir.

Yargının durumu ve kanunların bile ne kadar okunduğu değil, okunmadığı hakkındaki Anayasa Mahkemesinin bu kararı içinde bulunduğumuz halin “ciddiliği” hakkında ciddi bir uyarı değil midir?

Öte yandan “gerekçesiz” kararların hakkında ciddi olarak düşünülmesi gerekiyor.

Mahkemelerin kararları gerekçeli olmalıdır. Hukukta gerekçe; bir görüşün ikna edici olmasının, mantıklı ve adaletli olmasının kanıtıdır. Gerekçe, hukukun karakteridir. Eğer gerekçe yoksa insan haklarına karşı sorumluluğunuz ciddi bir sorgulamaya tabi tutulmalıdır.

Gerekçeli karar yazmıyoruz, yazamıyoruz. O halde yargıda durum vahimdir ve çok ciddidir.

 26 OCAK 2015

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN