Tuğçe MADAYANTİ ŞEN
“Film asla unutmayacağın bir rüyadır.” Hayatlar da öyle sanırım, filme çekilmeyen milyarlarca rüya. Modernist veya post modern olmayan, katmanlı, çok yönlü, Klasik Hollywood anlatısındaki gibi ağırlıkları olan karakterlerin olduğu, kendini düz ve sakin ifade eden derin hikâyelere sahip Spielberg filmlerini çok seviyorum. Bu yönüyle The Fabelmans, Steven Spielberg‘in en iyi filmlerinden biri.
AMERİKAN SİNEMASI 5’Lİ MASA
Coppola, Scorsese, Lucas, De Palma ve Spielberg’den oluşturduğum “5’li masası”nın ve Amerikan Sineması’nın en önemli isimlerinden biridir Spielberg. 1970’lerden beri filmleri her zaman en çok izlenenler arasında yer almıştır. Dünya çapında bir yandan geniş kitlelere hitap etmek, popüler kültürü etkilemek, bir yandan da yüksek bir yaratıcılık içeren sinema ile harikalar yaratabilmek her yönetmenin elde edebileceği bir başarı değil. Kimilerine göre bir tüccar olarak değerlendirilmesi ise abartılı geliyor. Sinema, Amerika’da 1896’dan itibaren zaten ticari amaçlarla kullanılıyor. Sinemanın metalaşması, sinemanın seküler güzellik kültü, Hollywood’un ideoloji yayma kuvveti ve diğer başlıklar farklı tezlerle zaten yarım asırdır tartışılıyor. Sinema tarihi açısından, George Méliès kadar önemli olan bir sinema insanını, eksik bilgiyle anti kapitalist eleştiri yapmak adına ezber bir şekilde yerenleri gülünç buluyorum. Bir film ile izleyicide yeni ufuklar açmak, gerçeklik ile fanteziyi iyi harmanlayarak düş gücünü kuvvetlendirebilmek ve bu sayede gişe hasılatları ile para kazanmak hakkında tekrar düşünmeye davet ediyorum. Tarkovsky’nin bence fazlasıyla ego duvarının ardından konuştuğunu hissettiren Spielberg’in sinemasını yerme teşebbüsünü bir kenara bırakırsam, François Truffaut’nun “Spielberg olağanüstünü gerçek gibi gösterebilme yeteneğine sahip ya da rüyalarımıza gerçeklik katma yetisine. İşte bu yüzden o bir dahi” sözleri, benim bakış açıma göre daha samimi ve doğru. Çok geniş filmografiye sahip Spielberg’i kabaca iki kategoriye ayırırlar; ilki E.T., Indiana Jones, Jurassic Park gibi fantezi, macera, bilim kurgu, ikincisi Mor Yıllar, Güneş İmparatorluğu, Schindler’in Listesi, Amistad, Er Ryan’ı Kurtarmak gibi önemli toplumsal meseleleri ele alan, tarihsel ve oturaklı filmler. Ünlü yönetmenin bu hafta vizyona giren son filmi The Fabelmans eleştirmenlerin de sevebileceği ikinci kategoriye ait bir film.
SPIELBERG FİLMLERİNİN GÜCÜ
Fabelmanlar’ın senaryosunu Spielberg ve onun Lincoln ve Münih filmlerinin senaryolarıyla Oscar adaylığı kazanan Pulitzer ödüllü oyun yazarı Tony Kushner birlikte kaleme aldı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Arizona’da büyüyen genç Sammy Fabelman, ergenlik çağına geldiğinde film yapımcısı olmayı arzular, ancak çok geçmeden sarsıcı bir aile sırrını ve filmlerin gücünün gerçeği görmesine nasıl yardımcı olabileceğini keşfeder. Daha önce izlediğimiz Steven Spielberg’in filmlerinde yer alan parçalanmış aile hikâyelerini aslında kendi geçmişinden ilham alarak yarattığını zaten biliyorduk. Fakat yönetmenin bu meseleyi ilk kez doğrudan, en saf haliyle bizlere anlattığı film bu oldu. Yarı otobiyografik olan bu filmde, 16 yaşındaki Sammy rolündeki Gabriel LaBelle‘i Spielberg’in kurgusal ikinci kişiliği olarak izlememiz gerekiyor. Sanatçı ruhlu, hayalperest ve hayal kırıklığı içerisindeki anne rolündeki Michelle Williams ve onun tam anti tezi karakterde, hayata kuralcı ve bilim penceresinden bakan babası rolünde Paul Dano’yu görüyoruz. Son derece birbirinden farklı olan anne ve baba ikiliği oyuncuların keskin performanslarıyla harika bir hal alıyor. Sammy’nin film boyunca izlediğimiz amatör filmlerinin, bu parçalanmış ailenin bizleri duygusallaştıran hikâyesine ve Sammy’nin büyüme hikâyesine çok tatlı şekilde espri kattığını söylemeliyim. 76 yaşındaki usta yönetmen kendi ailesinin geçmişine olgun gözlerle bakarak her şeyi tüm kusurlarıyla gördüğü filme aşıladığı, anlayış, kavrayış, sıcaklık, sevgi ile her izleyenin içini ısıtmayı, kalbine dokunmayı bir kez daha başarıyor. Son olarak şunları hatırlatmak istiyorum. Spielberg hikâyelerini karşıtlıklar ve ikilikler üzerine inşa etmeyi sever. Mesela genel olarak baktığımızda filmlerinde, bilimin karşısına duyguları, mantığın karşısına maneviyatı, ideal aile karşısına bastırılmış duyguları, muhafazakârlık karşısına liberal ideolojiyi koyduğunu görürüz. Bu ikilikler üzerinden seyirci görmek istediği bütün imgeleri görme fırsatı bularak anlam çeşitliliği içerisinde kendilerine ait veyahut tanıdık temsil alanları bulabilir. Spielberg’in doldurduğu sinema salonları fantastik serüvenlerden, Yahudi Soykırımı’na kadar uzanan geniş yelpazede seyirciye güven ortamı sağlar ve filmleriyle tartışma ortamı başlatır.
The Fabelmans, Steven Spielberg’in yarı otobiyografik büyüme hikâyesi ile usta sinemacının geçmişinin, çalışmaları üzerindeki etkilerini derinlemesine incelediği altın değerinde bir film. Kaçırmayın.
(Birgün, 07.01.2023)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN