Post image
“Kadınlar günü, temel insan haklarına aykırı”

saracyonetmenn

Röportaj: AYHAN HÜLAGÜ (a.hulagufazaman.com.tr)

Fotoğraf: KÜRŞAT BAYHAN

Ömer Faruk Sorak, bu hafta gösterime giren ‘8 Saniye’de Almanya’da yaşayan genç bir Türk kızının hikâyesini anlatıyor. Erkek egemen bir dünyada, yaptığı hatalara, maruz kaldığı baskılara rağmen direnen bir kızın hikâyesini…

– 8 Saniye, Esra İnal’ın gerçek hikâyesini anlatıyor. Yaşadıklarının hangisi size dokundu ki, film yapmaya karar verdiniz?

Filmin adı üzerinden ilerleyecek olursak dünya ne sandığımız kadar büyük, ne de insanın evrende edindiği yer o kadar büyük… Bu küçüklük içinde kendini çok büyük, önemli olmalannı sanmalarından oluşan bütün itiş kalkışlar -savaşlar dâhilaslında insanın, insanı koşulsuz sevememesinden kaynaklanıyor. Sürekli beni seversen seni severim, istediğimi yaparsan severim üzerinden kodlamalar yapılıyor. Bütün eğitim süreci bunun üzerine şekilleniyor. Bunun tersine düşünmekle ilgili küçücük bir katkıda bulunmak beni çok heyecanlandırdı.

– Bir oyuncunun kendisini oynamasının tuzakları nelerdir?

Herkes kendi hayatının başrolüdür. Seçme şansı olmayan anne ve baba gibi yan roller var, kendi özgün iradesiyle seçtiği çevresiyle hayatını sürdürür. Kendi hayatının başrolünde oynamayı başaran, filminde de oynar diye düşünüyorum. Esra’ya da bu gözle baktım, tereddüt etmeden ‘hayatının kahramanı olarak bu rolü senden başka kimse oynayamaz’ dedim. O da tereddüt etmeden oynarım, dedi. İkimizin tereddütsüz olması çok yadırgandı. ‘Büyük bir prodüksiyon, oyunculuk tecrübesi olmayan birine emanet edilir mi?’ diyenler oldu. Tecrübesi olmayabilir ama profesyonel bir oyuncu gibi görünüyor. Tecrübesi de yok, eğitimi de. Bir telefon kamerasının önüne geçmek dışında kamerayla ilişkisi olmayan biriyken bence Türkiye ve Avrupa’nın en çok aranan yüzlerinden biri olabilir.

– Nasıl oldu tanışmanız?

Biz rüyalar üzerine başka bir film hikâyesi üzerine çalışırken bir arkadaşımız rüya kontrolü yeteneği olan birini tanıdığını söyledi. İnsanın rüyalarını kontrol ettiği, onlardan çok şey öğrenebildiği üzerine derinlemesine düşünürken gerçek hayatta bunu yapan birini dinlememek olmazdı. Aradığımızda Almanya’daydı. Belgeselini çekmek istediğimizi zannetti. Gittik, niyetimizi anlattık. Bastık ses kayıt cihazının tuşuna, sabah 10.00’dan gece 12.00’ye kadar dinledik. Böyle şahane bir hayat hikâyesi varken neden başka hikâye arıyoruz dedik ve 2i yıl süren bir sürede bu hikâyenin neresinde eksik var, ne ekleyebiliriz diyerek senaryoyu oluşturduk ve filmimizi çektik.

476881.jpg-r_160_240-b_1_D6D6D6-f_jpg-q_x-xxyxx– Ana rol için profesyonel biriyle çalışmayı düşünmediniz mi hiç?  Esra karakteri için ihtimal bile düşünmedim. Şimdi oyunculuk mikrobunu aldı, geçmiş olsun. ‘Saçmalama, başka birini düşün’ diyen arkadaşlarımı, ona rol teklif ederken göreceğim.

– Hikâyenin kurmaca tarafı yok mu?

Yüzde 70’i gerçek. Yüzde 30’u hikâyeleri birleştirip, karakterleri şekillendirirken çok işimize yaradı. Filmin seyirlik zevkini artırmaya dönük, rüyaların görsel gücünü artırmaya yönelikti. Gerçek karakterleri birebir kullanmak çok doğru gelmedi bana. Geçmişteki yaraları tekrar deşmemek, beni anlatmışlar, üstelik yanlış anlatmışlar, dedirtmemek için karakterleri biraz harmanladık. Sonuç olarak gerçek hayattan esinlenilmiş güzel bir hikâyeye dönüştü.

– Erkek olarak kadın dünyasına girmek zor oldu mu?

Ötekileştirme, hayatımızın her yerinde. Kadm-erkek, Müslüman-Hıristiyan arasında, Türk-Kürt ilişkisinde… Kendini karşı tarafın yerine koyup gördüğünü, kendine aynada bakıp gördüğünle özdeşleştirebiliriz. Filmimizin önemli motiflerinden biri ayna, insanın kendiyle yüzleşmesi. .. Herkese yalan söyleyebilirsin ama kendine yalan söylüyorsan çok tehlikeli. Erkek olarak bakış açımı şekillendiren en temel şey empati oldu.

– Bakış açınızda değişen şeyler oldu mu?

Doğduğu günden beri birilerine emanet edilen, denetim altına alınan, serbest bırakıldığında günah işleme potansiyelindeki bir varlık olarak görünen kadının yerinden bakınca Dünya Kadınlar Günü varlığını bile insan haklarının temeline aykırı gördüm. O kadar garip bir şey ki hakkının elinden aldığını kabul ediyorsun ve bu bir günle kutluyorsun. Neden kadın haklan, özgürlüğü, günü, haftası ilan edilsin ki! Doğada bütün canlı türleri içinde eşit şekilde bir tarafta duran varlık o. Kadının aynada kendine bu gözle bakıyor olma haliyle, kendini birine adadığı, kurban gördüğü şeylerle yüzleşsin, dövünmek yerine vereceği küçük kararlarla hayatını yeniden şekillendirebilmesine fayda sağlasın istedim bu film.

– Hikâyenin ana yurdu Almanya…

Esra, Hataylı bir ailenin Almanya’da doğup büyüyen kızı. Köklerini unutmamış ama herkesle bir arada yaşamayı başaran bir ailenin ferdi. Buzdan jeton yapıp sigara alan nesilden değil. Çalışıp üreterek var olmayı becermiş. Almanya’daki hayatı Almanlarla şekillenmiş, Türk olmakla ilgili yargıları inanç ve insan ilişkileri üzerinden yıkmış biri. Kendi inanç sistemini başkalarırunkiyle karşılaştırmış, bulduğu paydalar üzerinden insanlarla hayatını paylaşması bana çok değerli geldi. Birbirine güzel şeyler dileyen insanların olduğu bir film yapmayı çok önemsedim. ‘Allah yolunu açık etsin, tuttuğun taşı altın etsin’ dualarıyla büyüyen bir ailenin çocuğu olarak inanmanın iyiye yoğrulduğunda nelere yol açabileceği düşüncesi Esra’yı tanıdıktan sonra pekişti bende. Bunun için İslamofobi’nin arttığı Almanya’da filmi ne kadar Almana izletirsek bizi o kadar ileriye götürür.

– Bilmediğiniz bir ülkede film çekmek sizi tedirgin etmedi mi?

Filmle tanıdım orayı. Daha önce konusu Almanya’da geçen bir hikâye vardı, orada doğup büyüyen bir yönetmen arkadaşa ‘bunu sen yapmalısın’ dedim. Burada Alman olmayı gerektirmeyen bir insan hikâyesi anlattığım için, orayı bilmeme pek gerek yok diyordum. Zamanla Alman bir ortak bulduk, yeni insanlar tanıdık, dolayısıyla bir Almanya bilgisi oluştu.

– Çekimler nerelerde yapıldı, ne kadar sürdü?

Almanya gibi duran bütün iç mekânları Türkiye’de çektik. Evleri, kızın çektiği restoranı, bazı hastane sahnelerini… Dış mekânları ve burada bulunamaz nitelikteki bazı iç mekânları orada yaptık. Konunun tamamı Almanya’da geçiyor olsa da rüya sahnelerinde Türkiye’den tarihi ve turistik değeri olan iki yer kullandık: Tuz Gölü ve Mardin. Bir de kızın rüyasında gördüğü, sonradan gittiği Meksika var. Dokuz haftada çekimleri bitirdik, Eylülün 10’undan bu yana da montaj ve post prodüksiyonu yaptık.

– Vizontele, Yahşi Batı, G.O.R.A., Aşk Tesadüfleri Sever… Önceki filmlerinizde hep göz önünde oyuncularla çalışıyordunuz.

Özellikle Esra’nın ailesini oluştururken babası dışında- iki kelime de olsa Almanca bilen oyuncularla çalışmak istedik. Bu filmle şunu gördüm: Almanya’da öyle bir Türk oyuncu kadrosu var ki, Alman seyirci peşinde koşuyor. Mesela Almanya ortağımız, ‘Fahri Yardım’ı oynatırsanız bu işe daha rahat gireriz’ dediği hale gelecek kadar başarılılar. Orada inanılmaz bir oyuncu cenneti var. Sadece futbolda değil, film sektöründe de çok başarılı bir kadro yetişmiş. Fırat Çelik, Devrim Yakut, Beyti Engin’in bu filmde yer alması beni çok mutlu etti. Sonraki projelerimiz için bir girizgâh yaptık. Şimdi birbirini görmeyince özleyen insanlar haline geldik.

 d949317400b8136dc3fc4eb20f61

Sevme şartlarıyla ipin ucu kaçtı

– Kadına şiddetin gündemde olduğu bir dönemde kadın hikâyesi anlatmanız anlamlı oldu…

İçinde canilik ve vahşetin barındığı, kadına şiddetin tavan yaptığı bu dönemde Özgecan’m babasının sözlerini çok önemsiyorum: “Allah o çocuğun anne, babasına yardım etsin.” Bir insanı acımasızca cinayet işlemeye iten serüvene geriye sarıp bakınca, yaşananlar sadece genlerden kaynaklı değil, çocuğun büyüme serüveni içinde yaşadığı her şeyin sonucu. Onun da bir annenin çocuğu olduğunu, o annenin öğretilerinin de bunda payı olduğunu düşünürken, insanı gözünü kırpmadan birini vahşice öldürecek seviyeye getiren şeyi merak ediyorum. Bunda kadın-erkek herkesin eşit rolü var. Ne zaman ki sevmek için onun istediği gibi olma şartı hayatımıza girdi, o zaman ipin ucu kaçtı.

– Ne zaman kaçtı?

Bu coğrafyanın yüzyıllardır var olan sorunu. Ortadoğu’da ‘cinnet geni’ diye bir şey varmış. ‘Sabah uyandıktan sonra dört çocuğunu kesti, sonra intihar etti.’ cinayetleri bu cinnet geninin kodları üzerinden yaşanılmış. Ortadoğu’daki gibi insanın cana kıydığı başka bir coğrafya kalmadı. Ne ara biz bu hale geldik, bu zafiyet nereden geliyor diye düşünüp üzülüyorum.

(Zaman,28.02.2015)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN