Hicran KARAHAN
Şiddet güç ilişkisine dayalıdır ve bu güç ilişkisinden dolayı kişi şiddeti gücü yettiği yere uygular. Bu sistemin içinde erkek kendini kadının üstünde gördüğü ve evde bunu yapabileceğini bildiği için kadına şiddet uyguluyor. Kadın güçsüz olduğu için şiddete uğruyor bu da politik bir şeydir bunun için devletin kadını koruması ve erkeği cezalandırması gerekir.
Son dönemin en konuşulan konusu kadına şiddeti ve toplumsal cinsiyet rollerini İzmir Ekonomi Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Sorunları ve Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EKOKAM) Müdürü Itır Bağdadi’yle konuştuk. Bağdadi, “Kadını aile içinde ele almamak lazım, kadın bir bireydir aile içine hapsettiğinizde onu yok edersiniz. Kadınlar annedir, anneler başımızın tacıdır gibi söylemler çok yanlış şeyler. Kadın bir birey olarak vardır, biz baş tacı değil başın kendisiyiz” diyor…
»Kadın kimliğinizi nasıl tanımlarsınız?
Kendimi tanımlarken genellikle kadın olduğumu söyleyerek başlıyorum, kadınlık bütün kimliklerimin üstüne çıkan bir kimlik. Hayatta yaşadığım her deneyim bu kimlik üzerinden değerlendiriliyor, şekilleniyor. İşyerindeki başarılarım, yaşadıklarım, aile içi dengelerim özel hayatım her şey kadın olmakla başlıyor. Kadın kimliğimin ötesinde tabii ki bir etnik kimliğim var, yaptığım meslekle ilgili akademisyenliğim, sosyo-ekonomik bir yönüm, yaşadığım şehre göre bir kimliğim var. Aslında kesişen farklı farklı kimlikler bir kadın kimliğini ortaya çıkarıyor. Bu yüzden her kadın eşit değildir, son yıllarda üçüncü dalga feminizm dediğimiz feminizmde bunu daha çok tartışır olduk. Kadınların da kadınları ezmesi, ötekileştirmesi farklılıklardan da ortaya çıkıyor. Farklı kimliklerin kesiştiği bir yerdeyim ortaya kendine has bir bileşim çıkıyor.
»Kadın sorunları için çalışan örgütler sizce başarılı mı?
Türkiye’de STK’lerin başarısız olduğunu düşünmüyorum, kadın sorunları için çalışan çok STK var. Referandum sürecinde Türkiye’de en etkin çalışanlar kadın gruplarıydı. Bu STK’ler farklı alanlarda çalışıyor. Bir dernek kadın cinayetleri hakkında, bir dernek kadın hakları üzerine, diğer bir dernek LGBT’liler için çalışıyor. Benim çalıştığım dernek kadın adayları destekleme derneği, kadınların seçme ve seçilme hakkı ile karar verme mekanizmalarını geliştirmek için çalışır. Farklı alanlarda çalışan STK’lerin ortak noktaları kadın şiddetidir. STK’ler ne yaparlarsa yapsınlar devletin gücü yeterince yanlarında olmadığı için sizin dediğiniz gibi başarısız sayılabilirler. Türkiye Mayıs 2011’de dünyanın en kapsayıcı kadına yönelik şiddetle ilgili sözleşmelerden biri olan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Ama yasaların uygulanmasını ataerkil bakış açısı, kalıplaşmış inançlar o kadar etkiliyor ki kadına şiddetin önüne geçilemiyor.
»Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olsaydınız nasıl önlem alırdınız?
Önce şunu söyleyeyim: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı değil, Kadından Sorumlu Bakan olmak isterdim. Çünkü kadını aile içinde ele almamak lazım, kadın bir bireydir aile içine hapisettiğinizde onu yok edersiniz. Kadınlar annedir, anneler başımızın tacıdır gibi söylemler çok yanlış şeyler. Kadın bir birey olarak vardır, biz baş tacı değil başın kendisiyiz o sistemin içinde biz karar veren olmalıyız. O yüzden de kadını aile içine hapsetmemek lazım. Aile kelimesini siz oraya koyduğunuzda kadına ayrılan bütçenin bir kısmını çocuklara, şehit annelerine veya birçok projeye yatırabilirsiniz. Devletin bütçesi, toplumsal cinsiyete duyarlı olmalı, kadın ve erkek arasında eşit yarar sağlayacak şekilde dağıtılmalıdır. Kadından sorumlu bakanlık aslında daha ezilen, daha mağdur olan kadınları eşit seviyeye getirmek için kurulan bir bakanlık olması gerekir.
»Üniversitelerde şiddet var mı, bunun için çalışmalar yapılıyor mu?
Kesinlikle üniversitenin kendi yapısı ve yönetimi içinde var. Her alanda olduğu gibi üniversiteleri kamusal mekân olarak düşünürsek güç ilişkilerine dayandığını, üniversite ortamında belli yaş grubunda ailelerinden belki ilk defa uzakta olan öğrencileri barındırdığını biliyoruz. YÖK bununla ilgili üniversitelere yönerge gönderdi, toplumsal cinsiyetle ilgili konuları derslerinizde işleyin diye. Üniversiteler bir araya gelip cinsel tacizle mücadele için ilgili birimler kurarak çalışmalara başladı. Altı ayda bir toplanarak Üniversite içindeki şiddet olaylarını konuşup vaka çalışmaları yapıyoruz. Mesela üniversite kampüsünde bir vaka olduğunda üniversitenin sorumluluğu nedir, soruşturma nasıl ilerlemeli, şiddet gören kişi nereye başvurmalı, şiddet gören kişiyle konuşurken bizim sınırlarımız ne olmalı çünkü şiddet gören kişiye anlat bakalım dediğinizde sizin onunla bir sınırınız olmalı ki ona tekrar şiddet uygulamayın, kimler sorumlu, neler yapıldı gibi. Bu tür çalıştaylara katılan üniversitelerde inanılmaz bilgi birikimi oluyor. Diğer taraftan uygulanan şiddeti dinledikçe bize olan etkilerini konuşuyoruz, psikolojimiz bozuluyor, bir şey yapabilir miydik diye kendi kendimizi sorgulamaya başlıyoruz. Çünkü üniversite sadece eğitim hayatı demek değildir. Üniversite; o kapıdan giren gerek personelin gerek akademisyenlerin gerek de öğrencinin hayatının her alanına nüfuz eder, her alanını etkiler ve bakış açısını değiştirir.
»Toplumda şiddet nasıl önlenebilir?
Bence çözüm konuşmak, şiddeti gördüğünüzde söyleyeceksiniz bu sizin değil şiddeti uygulayanın ayıbıdır. Toplumun içindeki eril sistem erkeğin şiddet göstermesini ya yeterince cezalandırmıyor ya görmezden geliyor ya da onu haklı buluyor. Biz bunu kırmak için dayanışmayla hangi kimlikte kadınlar olursak olalım konuşmamız gerekiyor. Hepimiz şu veya bu şekilde şiddet görüyoruz. Kadınlara yönelik şiddet sadece kadınların sorunu değildir, erkeklerin de sorunudur. Kadına şiddet uygulayan erkek aslında aynı zamanda erkeklere de şiddet uygular. Çünkü şiddet erkeklik tanımıdır, erkeklik tanımına girmeyen herkes şiddette maruz kalır. Şiddet uygulayanlar heteroseksüeldir, eşcinsel erkekler de toplum içinde şiddete maruz kalıyor. Diğer taraftan maddi güç çok önemli, bir densiz çıkıp “Çantanın sahibi benim” diyebiliyorsa bu da bir şiddettir. Bütün kadınlara ve aynı zamanda para kazanmayan erkeklere de uygulanmaktadır. Toplumda siz bir erkeklik tanımlarsanız ve onu eril şiddetle taçlandırırsanız diğer erkekleri de bir şekilde mağdur etmiş olursunuz. Bunu kırmak için toplum olarak şiddetle mücadele üzerinde çalışmamız gerekiyor. Çünkü o kadar yoğun ve yaygın bir şiddet var ki birkaç çalışmayla yok edilemez, çok fazla zamana ihtiyacımız var.
»Kadına şiddetle mücadele nereden başlamalı?
Kadına şiddetle mücadele ders kitaplarından başlamalı, Türkiye’de 1950’lerden sonra bir muhafazakârlaşma dalgası başladı, ders kitaplarında kadınların, temsili değişti. Kitaptaki resimlerde kadın evde sürekli yemek yapıyor erkek elinde çantası ile dışarıdan eve geliyor, bunu değiştirmek gerekiyor. Çünkü altı yaşındaki çocuğun aile algısı; baba dışarıda anne evde olmalı oluyor. AB’ye üyelik sürecinde ders kitaplarına da bir el atıldı. Şu anda ders kitaplarında toplumsal cinsiyete duyarlı bir hale getirmek için çalışmalar yapılmaktadır. Algıyı değiştirmenin yollarından birisi de öğretmenleri eğitmek, nitekim bununla ilgili eğitimler var. Mor sertifika programında öğretmenlere toplumsal cinsiyet eşitliliği ile ilgili dersler veriyorlar. Mesela “Kızım sen ne yapıyorsun, kızını dövmeyen dizini döver ya da erkek ağlar mı“ gibi söylemlerde bulunmasınlar diye. Ders kitapları bir çalışma, öğretmenlerin eğitilmesi bir çalışma, devlet düzenindeki bürokratların eğitilmesi başka bir çalışma, her alanda farklı farklı çalışmalar yapılıyor. Aile içinde dengeleri değiştirmek gerek.
(Birgün, 16.1.2018)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN