Burcu KARAKAŞ – Esengül DEMİRBAŞ
Geçen yıl 228 kadının öldürüldüğü Türkiye’de bu yıl tablo daha da kara. İlk 9 ayda geçen yılın rakamlarına ulaşılırken, erkek vahşetinden Suriyeli mülteci kadınlar da nasibini aldı…
Erkek şiddetinin hız kesmediği Türkiye’de, 2014’ün ilk 9 ayında 207 kadın cinayeti işlendi. Geçen seneye göre artan erkek şiddeti, yalnızca geçtiğimiz ay “namus” bahanesiyle 23 kadının canını aldı. Tablo oldukça vahim; Bu yılın henüz ilk 9 ayında geçtiğimiz yılın ölüm sayısına ulaşıldı. Uzmanlar, yürürlüğe giren yasa ve sözleşmelere rağmen cinayetlerin önüne geçilememesini uygulamada yaşanan eksikliklere ve yetkililerin üzerine düşeni yapmamasına bağlıyor.
Türkiye, yürürlükteki yasalara rağmen hemen her gün en az bir kadın cinayeti ile karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Son olarak, şiddete maruz kalan kadınlar hakkında devletin ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak her türlü önlemi almasını öngören “Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi”, 1 Ağustos’ta yürürlüğe girdi. Ancak, gerek İstanbul Sözleşmesi’ne gerekse Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a rağmen, uygulamada yaşanan sıkıntılar nedeniyle erkek şiddetinin hızı kesilemiyor.
Bir ayda 23 cinayet
Resmi olmayan rakamlara göre, 2013 yılında 214 kadın, çevresindeki ya da tanımadığı erkekler tarafından öldürüldü. 2014’e dair tablo ise durumun geçen seneye göre daha vahim olduğunu ortaya koydu. Buna göre, yalnızca 2014 yılının ilk 9 ayında 207 kadın, erkek şiddetine maruz kalarak yaşamını yitirdi. Sadece eylül ayı içinde ise 23 kadın erkek şiddetinin kurbanı oldu. Geçen seneye kıyasla artış gösteren kadın cinayetleri tablosuna, bu yıl ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteci kadınlar da eklendi. 18 Eylül’de Şanlıurfa’da 30 yaşlarında bir kadın sokakta ölü bulunurken, 20 Eylül’de Diyarbakır’da bir başka Suriyeli kadın eşiyle tartıştıktan kısa bir süre sonra tabancayla vurulmuş halde bulundu. Eylül ayındaki kadın cinayetlerinin failleri olan erkekler, en çok bıçak ya da tabanca ve tüfek gibi ateşli silahlar kullandı. Bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre, geçtiğimiz ay kadınların yüzde 8.7’si tedbir kararlarına rağmen cinayete kurban gitti. Yüzde 13’ü ise boşanmak istediği ya da boşandığı kocasıyla barışmak istemediği için “namus” bahanesiyle, yüzde 8,7’si ise “birliktelik teklifini reddettikleri” için öldürüldü.
Ölümler uygulama kaynaklı: İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Aydeniz Alisbah Tuskan ise kadını şiddetten korumaya yönelik yasal düzenlemelerin uygulamada hayata geçmediği görüşünde: “Kadınlar mücadelelerinde hukuku yanında göremiyor. İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi ancak sözleşme hükümleri hayata geçirilemiyor. Ölümlerin çoğu uygulama sorunu kaynaklı. Tedbirler sadece kağıtta kalıyor. Sigaraya karşı oluşturulan eylem planları gibi planlar ne yazık ki konu kadınlar olunca geri planda bırakılıyor. Şiddetle ve ölümlerle mücadelede siyasilerden samimi bir çaba göremiyoruz.”
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Nazan Moroğlu da şunları söyledi:
“Taraf devletlerin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri ne derece yerine getirdiklerinin denetlenmesi amacıyla ‘Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Uzmanlar Gurubu’ kurulacak. Sözleşme, hukuki düzenlemeler açısından etkili oldu ancak uygulamada kadına yönelik şiddeti önlemek mümkün olamadı. Aradan 2 yıl geçtiği halde uygulama yönetmeliği dahi çıkarılmadı. Kadın sorunlarına duyarlı kararlı bir devlet politikasına bunun için de 2011 yılında kaldırılmış olan Kadın Bakanlığının yeniden kurulmasına ihtiyaç var.”
Avukat Hülya Gülbahar, yasalara rağmen uygulamada yaşanan eksikliklere dikkati çekti. Gülbahar, “Türkiye maalesef yürülükte olan yasaları uygulamıyor. Devlet kadınları korumak konusunda üzerine düşenleri yerine getirmiyor” diye konuştu.
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) Başkanı avukat Habibe Yılmaz Kayar ise kadına şiddetin ulusal eylem planı kapsamında ele alınması gerektiğini vurgulayarak şunları dile getirdi:
“Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi için yasa ve sözleşmeler yetmez, ulusal eylem planı kapsamında kararlılık, süreklilik ve sorumluluk da gerekir.”
Sözleşme çözüm olmadı!
Yürürlüğe 2012 yılında giren Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un getirdiği Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), panik butonu, sorlama hapsi ve sosyal yardım gibi iyileştirmelere rağmen kadına yönelik şiddeti önleyemeyen Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olmuştu.
1 Ağustos’ta yürürlüğe giren sözleşme imzacı devletlerin şu şartların yerine getirilmesini öngörüyor:
Sözleşmeye taraf devletler, şiddet gören kadınlara mülteci olma hakkı verebilecek.
Devlet, ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak her türlü önlem alınacak. Kolluk kuvvetlerinin, mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde müdahale etmesi için çok daha etkin önlem almaları sağlanacak.
İhbar mekanizmasının işleyişi hızlandırılacak. Yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine bütçe ve zaman ayrılacak.
Şiddet mağduruna ikametini değiştirmesi için destek verilecek. Mağdur korunacak ve psikolojik destek alacak, devlet tarafından geçici maddi destek verilecek.
Kadına yönelik şiddete yataklık edenler de cezalandırılacak.
Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılacak.
İlk ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda dersler konulacak.
Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemler alınacak.
Mağdurların faillerden tazminat talep etmesi konusunda gerekli yasal düzenlemeler yapılacak.
‘Anıt Sayaç’ın verilerine göre tablo korkunç;
2009 : 105
2010 : 165
2011 : 121
2012 : 139
2013 : 228
(Milliyet, 13.10.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN