Ercan Dalkılıç (ercandalkilic111@gmail.com)
Daha önce savaş sırasında geçen yasak aşk filmi izlemiştik bolca, fakat aynı evin içinde ve düşman askeriyle yaşanan aşka pek rastlamadık. Bu çatışma ağı, henüz ‘genç’ bir yönetmen olan Saul Dibb tarafından olabildiğince yetkin yönetilmiş.
SAUL Dibb’in üçüncü uzun metraj denemesi “Aşk Uğruna” (“Suite Française”), bizde de yayımlanan Irène Némirowsky imzalı uluslararası bestseller “Fransız Suiti” romanının beyazperde uyarlaması. Önce kısaca filmin uyarlandığı eserden bahsedelim: Bir yahudi olan Némirowsky, Haziran 1942’de bu romanı üzerinde çalışmaktayken Naziler’in işgali altındaki Paris’ten alınıp Auschwitz’e nakledilmiş ve orada hayata gözlerini yummuş. Bir sandık içinde, 90’lara kadar, altmış yıl boyunca kilitli kalan “Fransız Suiti” ancak 2004 yılında yayımlanabilmiş. “Aşk Uğruna” da zaten Nazi gölgesindeki Paris’te soylu bir ailenin gelini ve Alman subayı arasındaki ilişkiyi konu ediniyor esasen…
‘ZORAKİ MİSAFİRLER’
1940’ların başındayız; üst rütbeli Naziler, Fransa’da girdikleri bölgelerde konaklayacak yerleri olmadığı için çevredeki malikanelerde ‘zoraki misafir’ edilirler bir süreliğine. Soylu bir ailenin gelini olan Lucile (Michelle Williams), otoriter kayınvalidesi Madam Angellier (Kristin Scott Thomas) yetmezmiş gibi bir de Nazi subayı Bruno von Falk (Matthias Schoenaerts) çıkagelir eve konuk olarak. Bu sırada cephedeki kocasının esir düştüğünü haber alan Lucile ile eve iyiden iyiye yerleşen Bruno von Falk arasında tüm kasabanın diline düşecek türden bir yakınlaşma yaşanır.
SAVAŞA TUTULAN AYNA
“Aşk Uğruna”, salt tek bir perspektiften ilerleyen bir yapıda değil; evet, işgalin başlangıcından itibaren savaşa ayna tutuyor, Nazi’lerin işgalini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor karşımızdaki eser -böylesi her filmden bekleneceği üzere. Ancak, bunu yaparken odağındaki askerleri, tepeden yönetilen üniformalı görev adamlarına indirgemek yerine, onlara insani bir hüviyet de kazandırmayı yeğliyor. Aşık oluyor, hata yapıyor, emirleri uygurlarken elleri titriyor bu askelerin… Bunun yanında mağlup tarafı da -yani kasabalıları- oldukça boyutlu ele alıyor “Aşk Uğruna”; her ne kadar işgale karşı -açıktan ve gizli- mücadele edenler olsa bile, mücadele etmek yerine, komşusunu ele veren, Nazi’lere ‘cömert’ teklifler sunan asillerin de olduğunu öğreniyoruz.
GELGİTLİ BİR İLİŞKİ… Başlangıçta yedeğine aldığı çatışmaları elden bırakmadan, ana çatışması olan Lucile ile Bruno von Falk arasındaki gelgitli ilişkiyi dokumaya başlıyor “Aşk Uğruna”. Daha önce savaş sırasında geçen yasak aşk filmi izlemiştik bolca, fakat aynı evin içinde ve düşman askeriyle yaşanan aşka pek rastlamadık. Dramaturji açısından oldukça verimli bu çatışma ağı, henüz ‘genç’ bir yönetmen olan Saul Dibb tarafından olabildiğince yetkin yönetilmiş bence. Filmin bu kısımlarda ‘Casablancavari’ bir tat yakaladığını da belirtmem gerek. Peki, “Aşk Uğruna”nun hiç mi kusuru yok?” Tabii ki var; özellikle finale doğru gerçekleşen ani, inandırıcılığı zedeleyen (poetik dilde söyleyecek olursak; olasının ikna ediciliği) kırılmalar filme az da olsa irtifa kaybbettiriyor. Bu kırılmaların kendi adıma “film evreni” içinde pek sırıttığını söyleyemem ancak filmin bu yönden eleştiri alacağını da tahmin etmek güç değil. Belki de bu sorun, filmin uyarlandığı eserin ‘tam’ bir eser olmamasından kaynaklanıyordur. Irène Némirowsky, “Fransız Suiti”ni beş dizi roman olarak tasarlamış, ancak sadece iki bölümünü (tempête en juin ve dolce) tamamlayabilmiş maalesef. Gönül isterdi ki, tam bir eserin uyarlaması olarak tarihe geçseydi “Aşk Uğruna”; eminim ki o zaman bu ufak kusuru da olmazdı. Yine de, bu haliyle bile senenin öne çıkan filmlerinden biri olmaya aday “Aşk Uğruna”...
(Aydınlık, 22.05.2015)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN