Post image
Henry Miller’in Yazma ve Yaşama Sancısı

 

Ali BULUNMAZ

Henry Miller’ın ‘Yazmak Üzerine’ romanı Avi Pardo çevirmenliğinde Siren Yayınları tarafından yayımlandı.

Ahlak kumkuması siyasetçilerin, işgüzar yargıçların ve muhbir vatandaşların mimleyerek yasaklatıp sansürlettiği bir yazardı Henry Miller. Dünyanın işleyişine ve çıkarcılığa hazlarla, hüzünlerle, umutsuzlukla, karamsarlıkla ve cümlelerle isyan bayrağı açarken yalnızlığı anlayıp anlatarak yeni yaşama yolları keşfetmiş, etrafındakileri kırıp uzaklaştırmaktan sakınmaksızın ‘Oğlak Dönencesinde şöyle demişti: “Arkadaşlığın gerçek anlamını kavrayabilmek için insanın arkadaşlarından kopması gereken zamanlar vardır. Bunu söylemek biraz tuhaf kaçacak, ama bu kitabın keşfi, etrafımda bulunan ve benim için artık bir şey ifade etmeyen arkadaşlarımı yaralayabileceğim bir silah, bir aygıt keşfetmekten farksızdı. Bu kitap dostum oldu çünkü bana arkadaşa ihtiyacım olmadığını öğretti. Bana tek başıma durma cesareti verdi ve yalnızlığın kıymetini bilmemi sağladı.”

İkiyüzlülüğe, basitliğe, yalancılığa, dünyayı kamplara bölmek için silah kuşananlara ve savaş çığırtkanlığı yaparak insanları köleleştirmeye karşı çıkan Miller, derdini en yalın biçimde ifade ederken kâh erotizm kâh özgürlük ve bireysellik için mücadelenin bulunduğu metinler kaleme alıp sisteme başkaldırmıştı. Başka bir deyişle akıntının tersine kürek çekerek yaşamaya ve yazmaya uğraşmış, zamanın ruhuna ve çürümeye karşı ayakta durmuştu.

Gençliğini etkileyen ve daha sonra kendisine yön veren ıstıraptan, kederden ve kargaşadan güç alarak daha güzel bir dünya için kalem oynatan Miller, sözcüklerin gücüne ve yeryüzünde bir şeyleri değiştirebileceğine inanmıştı. ‘Yengeç Dönencesi’ndeki ifadeleri bunun bir göstergesiydi: “Zaman zaman patlayan, bizi yaralayan ve içimizi dağlayan, bizden iniltiler, gözyaşları ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak bilin ki bunlar sırtı duvara dayalı, tek savunması sözcükler olan biri tarafından yazılmıştır; sözcükler dünyanın yalancı ve ezici ağırlığından, yüreksizlerin kişilik mucizesini çökertmek için yarattığı işkence aletleri ve çarklardan her zaman daha güçlüdür.”

Hemen her eseri otobiyografik öğeler içeren Miller; haksızlıklara, insanın alçaltılışına ve yalanlara karşı aşkla, edebiyatla ve başkaldırıyla yol alma azmini hiç kaybetmemişti. Yasaklanan, yargılanan ve ardından hak ettiği saygıyı gören kitaplarının oluşum süreciyle birlikte, yazmanın kendisi için ne ifade ettiğini anlattığı notları ve mektuplarıyla selamlıyor bizi Miller; ‘Yazmak Üzerine’, onun yazma ve yaşama sancısının bir yansıması.

 

 

‘TARİHÖNCESİNDEN KALMA MASASINDA

Miller, yazma ve yaşamayı birbirinden ayırmazken kendisini güvende hissettiği yegane yerin, babasının terzi dükkanından aldığı bol çekmeceli çalışma masası olduğunu söylüyor. ‘Oğlak Dönencesi’ ve ‘Yengeç Dönencesi’ başta olmak üzere kitaplarının büyük bir bölümünü bu masada yazıyor, orada düşünüyor ve yaşama sancısı çekiyor. Yine o masada dünyayı anlamaya, insanları tanımaya ve kendisini bulmaya uğraşıyor. Kendini taş devrinden kalma bir insan gibi hissederek “bir çıkış yolu bulmaya, bir sözcük ve cümle yakalamaya” çalışıyor.

Miller, yazmanın akılla ve akıl-dışıyla at başı gittiğini yine o çalışma masasında kavrıyor; kendisini karşısına alarak yapıp yapmadıklarının hesabını da orada veriyor: Kısacası hem yazıyor hem de yazmanın ne olup olmadığını düşünmeye koyulurken kitaplarının hikâyelerine, Dadaistler’in ve Gerçeküstücüler’in var oluşuna, yeni bir dünya betimlemeye dalıp gidiyor: “Hayatın yok edilemeyeceğini ve zaman denen şeyin şimdiden ibaret olduğunu henüz anlamıştım. Şöyle bir göz atmak için bile bütün hayatımı harcadığım bir hakikati inkâr etmemi mi bekliyorlardı benden? Bekliyorlardı kuşkusuz. Duymak istemedikleri bir şey varsa o da hayatın yok edilemeyeceğiydi. Onların çok değerli yenidünyası masumların imhası, tecavüz, yağma, işkence ve yıkım üstüne inşa edilmemiş miydi? İki kıtanın da ırzına geçilmişti; iki kıtada da değerli olan ne varsa talan edilmişti.”

“Tarih öncesinden kalma masasında”, geçmişi ve şimdiyi düşünüp yazarken yaşamın ve ölümün ritminin nasıl değiştirildiğini görüyor Miller. Zaten kitaplarının önemli bir kısmında da bunu anlatıyor. Söz konusu kısırdöngüyü aşma yollarını arayış hikayesine ise ‘Yazmak Üzerine’de yer verirken “ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak gerekmez; yaşam, istenmeyen bir hal almışsa bütünüyle yanlıştır” diyor.

Miller, yazma ve yaşama hikayesini anlatırken hüsran ve başarılarını hatırlatıp kaleme kağıda sarılmanın manasını sorguluyor: “Yazmak, diye geçirdim içimden, istem dışı bir edim olmak zorunda. Söz, derin okyanus akıntısı gibi yüzeye kendiliğinden çıkmalı. Çocuk yazmaya ihtiyaç duymaz çünkü masumdur. İnsan yanlış yaşanmış bir hayatın zehrini akıtmak için yazar. Masumiyetini tekrar yakalamaya çalışır, fakat bunu yaparak (yazarak) tek başardığı, dünyaya kendi hayal kırıklığını bulaştırmak olur. Hayatını inançları doğrultusunda yaşama cesaretine sahip kişi tek satır yazmayı düşünmez. (…) Yazar da kitlesini aynı bir siyasetçi ya da şarlatan gibi namussuzca elde etmeye çalışır; o da o müthiş nabzı tutmaya, bir hekim gibi reçete yazmaya, kendine yer edinmeye, bir güç olarak tanınmaya, bin yıl gecikmeli bile olsa herkesin hayranlığını kazanmaya bayılır.”

 

Yazmak Üzerine -Henry Miller, Çevirmen: Avi Pardo, 248 syf., Siren Yayınları, 2023.

 

BEN EDEBİYATLA İLGİLENMİYORUM

Miller, yazma eyleminin kendisi için ne ifade ettiğini anlatırken yöntemlerini de paylaşıyor okurla. Bazen uyurgezer bazen de konuşur gibi yazdığını; kaçıklar ve melekler için kaleme kâğıda sarılmak istediğini not ediyor. Kimi anlarda ise durduğunu, hiçbir şey çıkmadığını anımsıyor: “Bazen tek kelime yazmadan saatlerce daktilonun başında oturuyordum. Zihnim genellikle ilgisiz bir fikirle alevleniyor, fakat düşüncelerim sayfaya aktarılamayacak kadar hızlı akıyordu. Savaş arabasına bağlanmış yaralı bir savaşçı gibi dörtnala sürükleniyordum.”

Yazarın, başkalarının “yaşadım diyebilmesi için” kitaplar kotardığını; pek çok şeyi dolaylı olarak yaşattığını söylüyor Miller. Bu uğurda ve derdini anlatabilmek için zorlu bir yolculuğa çıkarken hem geçmişteki yazarları hatırlıyor hem de zamanının kalemlerini inceliyor.

“Derin bir çukur” diye tarif ettiği ve gözlemlerini gömdüğü zihninden bahseden Miller, “muhteşem bir hayat” dediği yolculuğunun düşünme, yaratma ve bedel ödeme aşamalarını anlatırken edebiyat generallerinin rahat uyuduğu, kendisi gibilerin savaşıp talimatlara direndiği ve engellerle karşılaştığı ortamı hatırlıyor ve durduğu yeri duyuruyor: “Bir zamanlar insan olmanın saptanabilecek en yüksek amaç olduğuna inanırdım, ama şimdi beni mahvetmeye yönelik olduğunu anlıyorum. Bugün insan olmadığımı, topluluk ve hükümetlere ait olmadığımı, siyasi görüşler ve ilkelerle hiç ilgilenmediğimi söylemekten gurur duyuyorum. İnsanlığın gıcırdayan çarkıyla bir işim yok – dünyaya aidim ben!”

Yaşamayı ve anlatmayı seçerek robotlaşmayı ve statükoyu reddeden Miller, hayatını ‘Yengeç Dönencesinden önce ve sonra diye ikiye ayırırken onun nasıl bir eşik olduğunu, dolayısıyla ilgilendiği şeylerin nasıl farklılaştığını da paylaşıyor:

“Yengeç Dönencesi yazın kariyerimin dönüm noktasıdır – hayatımın, demeliyim. Hayatımın belli bir aşamasında bundan böyle sadece kendime, arkadaşlarıma ve deneyimlerime dair yazmaya karar verdim, bildiklerime ve gözlerimle gördüklerime dair. Bunun dışında her şey, kanımca edebiyattır ve ben edebiyatla ilgilenmiyorum.”

İnsanın konuşur gibi yazma özgürlüğünü savunan ve bu nedenle sansüre takıldığını düşünen; metinlerini okuyanların ahlakının bozulmasından ya da bunalıma girmesinden korkmayan Miller, kişilerin birbirini yargılamaktan, kınamaktan ve doğramaktan vazgeçmesi gerektiğini söylerken edebiyata ve yazmaya kendisini iten şeyi ve çabasını açıklıyor okura:

“Yazmaya benim için tek çıkış yolu olduğu için de yöneldiğimi itiraf etmeliyim, güçlerime layık tek iş. Özgürlüğe giden bütün diğer yolları gerçekten denemiştim. Sözde gerçeklik dünyasında kendi arzumla başarısız olmuştum, yeteneksiz olduğum için değil. Yazmak bir kaçış değildi, gündelik gerçeklikten uzak durmanın bir yolu değildi; aksine, tuzlu havuza daha derin bir dalıştı – suyun sürekli yenilendiği, sürekli hareket ve çalkantının olduğu kaynağa dalış.”

(Gazete Duvar Kitap, 01.11.2023)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN