167 ülkeden 11 araştırmanın analizine göre kadınlar hemen her ülkede erkeklere göre daha endişeli, depresif, yorgun, karamsar, yalnız ve güvencesiz hissediyor. Ama yine de erkeklerden mutlular.
Dünya çapındaki anketler, kadınların günlük hayatta daha fazla zorlandıklarını söylemelerine karşın erkeklerden daha mutlu olduklarını ortaya koydu.
Social Indicators Research dergisinde yakında yayınlanacak olan bir makale, 167 ülkede yapılan 11 mutluluk ve gündelik hayat anketini analiz ediyor. Buna göre, soruların nasıl sorulduğundan ve kullanılan ölçütlerden bağımsız olarak her ülkede kadınlar erkeklere göre daha endişeli, daha depresif, daha yorgun ve daha karamsar hissediyor. Bir önceki gün gülümsediklerini ya da eğlendiklerini hatırlama olasılıkları erkeklere göre daha düşük. Stresli, yalnız, huzursuz ve mali durumları hakkında kaygılı olduklarını söyleme oranları da erkeklerden daha yüksek. Ortalamada daha fazla kronik ağrıdan ve daha çok sağlık sorunundan söz ediyorlar. Antidepresan kullanma olasılıkları da daha fazla. Ancak yine de tüm dünyada kadınların hayatlarından memnun ve mutlu olduklarını söyleme olasılıkları erkeklerden daha yüksek.
Gelişmiş ülkelerde de ev işleri kadınlarda
Gallup World Poll’un 2005-2021 yılları arasında yaptığı anketlerde, Avustralya’dan Suudi Arabistan’a her yerde mutluluk seviyelerine ya erkeklerle aynı seviyede ya da daha yüksek not verdiler. Kadınların erkeklerden hem daha sıkıntılı hem de daha mutlu olduklarını söylemesi, çalışmayı yürüten University College London’dan David Blanchflower gibi ekonomistleri de şaşırtmış. Bazı iktisatçılar buna “kadın mutluluğu paradoksu” diyor.
İnsanların duygularını ölçmeyi amaçlayan anketler, GSYİH gibi net ekonomik ölçütlerin bıraktığı boşlukları doldurmayı amaçlıyor. Politika yapıcılar, neyin doğru neyin yanlış gittiğini ve hangi alanlarda eşitsizliklerin devam ettiğini öğrenmek için sağlık ve mutluluk raporlarına giderek daha fazla bakıyor. Blanchflower ile araştırmayı yazan Alex Bryson, “Kadınlar bugün bile ataerkil, yani erkekler tarafından erkekler için yapılandırılmış bir dünyayla karşı karşıya” diyor. Bu nedenle daha fazla stres, yorgunluk ve endişe hissetmeleri sürpriz değil. Yoksul ülkelerdeki kadınlar genellikle fırsat, eğitim ve gelir açısından dezavantajlı. Zengin ülkelerdeki daha eşitlikçi hanelerde bile kadınlar, ev dışında tam zamanlı çalışıp çalışmadıklarına bakılmaksızın, çocuk bakımı ve ev işlerinde asıl yükü üstlenme eğiliminde.
“Duygusal Emek: Bir Kadının İşi Neden Asla Bitmez?” adlı kitabın yazarı Los Angeleslı uzman ReginaLark, “Kadın işi dediğimizde kimsenin aklına Yüksek Mahkeme yargıcı gelmiyor” diyor. Kendisine evlerindeki kaosu yönetmek için başvuranlar genellikle kadınlar. Eşlerinin ev kadınlığını beğenmeyip “Eşimi düzeltebilir misin?” diye soran erkekler de var.
Pew Araştırma Merkezi’nin 2023 verilerine dayanarak yaptığı bir analize göre, her iki eşin de benzer gelir elde ettiği Amerikan evliliklerinin yüzde 29’unda babalar her hafta kendilerine dört saatten fazla zaman ayırabiliyor. Anneler altı saatten fazla zamanı çocuk bakımı ve ev işine ayırıyor.
Blanchflovver ve Bryson, kadınların daha mutlu olduklarını söylemeleriyle ilgili olarak ise hayatlarının iyi gittiğini hissetmek için erkeklerden daha fazla yola sahip olmalarına işaret ediyor.
İyi bir anne, ev kadını, arkadaş ya da evlat olmak, hâlâ bir gurur ve saygı kaynağı.
Kadınların daha iyi bir yaşamdan beklentilerinin daha düşük olduğunu savunan iktisatçılar da var. Mallory Montgomery, 2022 yılında Journal of Economic Behavior&Organization’da yazdığı makalede, 102 ülkeden Gallup World Poll anket verilerini kullanarak kadın ve erkeklerin varsayımsal karakterlerin yaşam memnuniyetini farklı değerlendirdiklerini gösterdi.
Bu çalışmada mutlu bir evliliği olan, maddi açıdan rahat, ancak korkunç sırt ağrıları çeken 40 yaşındaki kadınlarla yüksek maaşlı bir işi olan, kızıyla iyi bir ilişkisi bulunan, 50 yaşındaki boşanmış erkeklerden yaşam kalitelerini değerlendirmeleri istendi.
Bu çalışmada da, kadınlar kendi hayatlarına erkeklerden daha yüksek puanlar verdi. Montgomey’ye göre kadınların puanlamada daha cömert davranmalarının sebebi, “sahip oldukları şeyler için daha fazla şükretmeleri gerektiğini düşünecek şekilde sosyalleşmeleri” olabilir.
Kadınların beklentileri daha mı düşük?
Halkla ilişkiler firması Flint Group’un başkanı Jodi Duncan’a göre, personelinin yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan kadın çalışanlarının erkek meslektaşlarına kıyasla terfi için daha az başvuruda bulunmalarının, kendilerine yönelik eleştirileri de erkeklerden daha fazla kafalarına takmalarının bir nedeni düşük özgüvense bir nedeni de beklentilerinin düşük olması.
Michigan Üniversitesi’nden ekonomi ve kamu politikası profesörü Betsey Stevenson, “Günlük yaşamdaki neşe ve memnuniyetin çoğu, ölçülmesi zor olan şeylerden kaynaklanıyor” diyor. Stevenson, üzüntü gibi duygusal bir durumu tanımlamak ile kişinin hayatının nasıl gittiğine dair bilişsel bir değerlendirme sunmak arasında bir fark olduğunu belirtiyor:
“Bir adım geri çekilip hayatıma bakabilir ve işlerin gidişatından oldukça memnun olduğumu söyleyebilirim: Kariyerim yolunda gidiyor, çocuklarımın durumu gayet iyi, mahallemi, arkadaşlarımı ve evliliğimi seviyorum. Her şeyi oldukça yüksek değerlendiriyorum. Ayrıca bugün iki çocuğum da okula geç kaldı, biri virüs kaptı, kocam da kaptı ve korkarım ben de kapacağım. Üç farklı işte geride kalmış durumdayım. Endişeli, gergin ve sinirliyim. Bugün çok sinirliyim.”
Erkek mutsuzluğu paradoksu
Mutluluk farkı, kadınlar için daha iyi haklara sahip zengin ülkelerde daha büyük. Özellikle kentsel alanlardaki eğitimli insanlar arasında belirgin. Bu durum da iktisatçıların önüne bir soru daha koruyor:
Erkeklerin neyi var? Eğer dünyanın dört bir yanındaki erkekler gülümsediklerini, eğlendiklerini, iyi uyuduklarını ve kendilerini iyi hissettiklerini söyleme konusunda kadınlara kıyasla gerçekten daha muhtemelse, neden özellikle ekonomik fırsatlar açısından zengin olduğu varsayılan ülkelerde hayatlarından memnun olduklarını söylemiyorlar? Bir erkek mutsuzluğu paradoksundan bahsetmemiz gerekmez mi? Blanchflower ve Bryson, erkeklerin depresyonda olduklarını söyleme olasılığının kadınlardan daha düşük olmasına rağmen, aşırı dozda uyuşturucu, alkolizm ve intihar da dahil olmak üzere umutsuzluktan ölme olasılıklarının daha yüksek olduğunu kabul ediyor.
Bu anketler bize kimin daha fazla acı çektiğini ya da insanların gerçekte ne hissettiğini tam olarak söylemeyebilir, ancak keyif ve eğlencenin tatmin edici ve anlamlı bir yaşama giden yolun bileti olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu verilerde gizli bir teselli kaynağı daha var: Stres, yorgunluk ve kaygı hissetmek çok eğlenceli olmasa da tüm bunlar zengin ve dolu bir yaşamın kaçınılmaz bileşenleri olabilir.
(Oksijen, 29.03.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN