Post image
Harika çocuklardan sabıkalı çocuklara…

 Yılmaz Özdil

Tarih derslerini Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal veriyordu. Zooteknik derslerini Profesör Selahattin Batu, ekonomi derslerini Profesör Muhlis Ete, kültür-edebiyat derslerini Sabahattin Eyüboğlu, ziraat derslerini Profesör Kazım Köylü, coğrafya derslerini Profesör Ferruh Sanır.

Peki ya müzik derslerini?

Âşık Veysel ve Ruhi Su.

Ankara Konservatuvarı’nın saygın ustaları, klasik müzik öğretiyordu. 1945 senesinde…
Enstrüman demirbaşı şöyleydi: 259 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano, 3 davul, 1 metronom, 1 pikap.

Harika çocuklar Suna Kan ve İdil Biret, misafir getiriliyor, köy çocuklarını teşvik için yaşıtlarından keman ve piyano dinletiliyordu. Âşık Veysel ile Ruhi Su, saz çalmasını öğretiyordu. Benim canım Veyselim, bahçeye kiraz fidanı dikmiş, seneler sonra ziyaret ettiğinde, göremediği için, kollarını açarak kiraz ağacına sarılmış, nasıl boy verdiğini hissetmişti.

Resim yapıyorlardı.
Voleybol oynuyorlardı.
Tenis kortu vardı.
Futbol sahası vardı.
Sinema salonu vardı.
Tiyatro salonu vardı; amfi.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, bir hatırasını Cumhuriyet gazetesinde yazmıştı: “Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş. Elinde kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük.”

Mozart, Vivaldi, Beethoven dinliyorlar, Gorki, Tolstoy, Zola okuyorlardı. Her mezun en az 150 klasik okumuş halde diploma almalı diye, gelenek vardı. Moliere’in Kibarlık Budalası’nı, Sofokles’in Kral Oedipus’unu, Gogol’un Müfettiş’ini sahneliyorlardı. O senelerden, bir mezuniyet töreni programı, sırasıyla şöyleydi: İstiklal Marşı, bağlama konseri, türküler, mandolin konseri, şiirler, keman konseri, piyano konseri, koro, Anton Çehov’un Bir Evlenme Teklifi, diploma takdimi, hep beraber zeybek…

Bahçesi heykellerle donatılmış okul, beş yıldı. Yaz dahil, hiç kapanmazdı. Dolayısıyla, bugünkü sistemle 6-7 senelik öğretime denk düşüyordu. Öğrenciler, topluca tatile çıkmaz, sırayla, senede 1.5 ay tatile giderlerdi. Deney laboratuvarları vardı. Matematik, fizik, kimya, tarih, coğrafya, psikoloji derslerinin yanı sıra uygulamalı olarak, kooperatifçilik, arıcılık, balıkçılık, bağcılık, demircilik, sağlıkçılık, terzilik, marangozluk öğreniyorlardı. Kazmayı küreği alıyor, tarlaya çıkıyor, alternatif tarım teknikleri üzerine çalışıyorlardı.

Bu eğitim modeline komünist damgası yapıştırılıyor, Sovyet maşası olmakla suçlanıyordu. Oysa, bu okulu ABD kongre heyetiyle birlikte bizzat gezen Amerikalı senatör Karl Mundt, çok beğendik, halkı siz de bizim gibi eğitimle kalkındırıyorsunuz demişti. Amerikan eğitim sisteminin efsane ismi, Profesör John Dewey, hayalimdeki okul işte bu demişti. Unesco inceledi, gelişmekte olan ülkelere rol model olarak tavsiye etti. ABD ve Avrupa’da 50’nin üzerinde üniversitede doktora tezi oldu. İsviçre pedagoji ansiklopedisine girdi.

Köy enstitüsü bu.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü.

Mesela…
Bir şarkısın sen
ömür boyu sürecek
dudaklarımdan
yıllarca düşmeyecek
Tee 1938 senesinde, kerpiç haneli köyde dünyaya gelen Berkant, ilkokuldayken akordeon çalmayı, ortaokuldayken piyano ve saksofon çalmayı nereden biliyordu? Henüz 14 yaşındayken, Frank Sinatra, Dean Martin, Nat King Cole şarkılarından oluşan repertuvara nasıl sahip olabilmişti? Çünkü… Babasının köy enstitülerindeki görevi nedeniyle Ankara Elmadağ’ın Hasanoğlan köyünde doğmuş, temel eğitimini Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde almış, o ruhla büyütülmüştü.

Ve Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk vuran saldırgan… O da, Ankara Elmadağ’ın Hasanoğlan’ından…
Orada doğmuş, orada büyümüş.

Mustafa Kemal aydınlanmasına savaş açan zihniyet, köy enstitülerine kıymasaydı, kapatmasaydı, muhtemelen keman çalan, resim yapan, tenis oynayan bir öğretmen olacaktı. İşsiz, hapçı, sabıkalı olmuş.

Oysa tam da, kendisi gibi gariban çocukları kurtulsun diyeydi, Hasanoğlan.

Biliyorum, gözünüzde büyüyecek, ama taaa en başından başlamak zorundayız.

Böyle gelmiş, böyle gitmesine izin veremeyiz. Biz bu ülkede gün yüzü görmedik, bari çocuklarımızın, torunlarımızın görmesini istiyorsak… Eğitim koridorlarında sinsi sinsi dolaşan karanlık zihniyetle mücadele etmek zorundayız.
(Hürriyet, 12 Nisan 2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN