Fikret İLKİZ
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) hakkında yapılan 2006 yılı düzenlemesinin ömrü çok uzun olmadı.
Acaba HAGB düzenlemesi ceza muhakemesinde usul istismarı mıdır?
Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 231/5 ile düzenlenmiş olan HAGB, eğer koşulları varsa ve sanık hakkında hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise belli bir denetim süresi içerisinde verilen bu cezanın sonuç doğurmamasıdır. Bir başka anlatımla uygulanmamasıdır. Kanunda beş yıl olarak düzenlenen denetim süresi boyunca sanık kasıtlı bir suç işlemez ve yükümlülüklere uygun davranırsa hakkındaki karar ortadan kaldırılır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunda hüküm verilmiştir ama sonuç doğuracak bir mahkeme hükmü açıklanmamış, hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
HAGB kararı verilirse suç işleyen kişinin yaşamına ceza hukuku müdahalesi gerçekleşmemektedir. Karar, askıdadır.
Askıda ceza, askıda adalet acaba sorun yaratır mı?
Ceza Muhakemesi Kanununun bu düzenlemesi (Madde 231/5) Anayasa Mahkemesinin 01.08.2023 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 2023/107 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Karar Resmî Gazetede yayımlandıktan 1 yıl sonra yürürlüğe girecektir.
İptal kararından önce benzer bir karar örnekleyelim. Anayasa Mahkemesi İkinci Dairesi Abbas Yalçın ve Diğerleri Başvurusu (Başvuru Numarası: 2014/8146 Tarih 29.3.2023) ile haklarında çeşitli suçlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekle başvurucuların ifade özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine karar verdi. HAGB’yi hak ihlali kabul etti.
Bu dosyada birçok benzer başvuru birleştirilerek karar verildi.
Başvurucular çeşitli suçlardan hapis veya adli para cezasına mahkûm edilmişler ve haklarında verilen hükümlerin açıklanması geri bırakılmıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararına yapılan itirazlar, Ağır Ceza Mahkemelerince çeşitli gerekçelerle reddedilmiştir. Kararların kesinleşmesi üzerine 2014 ile 2021 yılları arasında başvurucular bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Başvurucular; ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve örgütlenme hakkı kapsamında kalan düşünce açıklamaları nedeniyle mahkûm edildiklerini ileri sürmüşlerdir. HAGB kararlarında neden mahkûm edildiklerine ilişkin yeterli gerekçe bulunmamaktadır. HAGB kararlarına itiraz etme hakları olsa bile itiraz mercilerinin kalıplaşmış ve soyut gerekçelerle itirazları reddedilmiş, davalar esas yönünden incelenmemiştir. Yalnızca HAGB kararı verilmesinin şeklî şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilmiştir. Başvurucular, böyle bir yargı yolunun etkisiz olduğunu ve hak arama özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Anayasa Mahkemesi öncelikle “kanunilik ilkesi” bakımından yaptığı incelemesine göre; temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemeler hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmalıdır. Ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde açık ve net olarak ortaya konmalıdır. Ancak bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir.
Anayasa Mahkemesi, HAGB hakkında Genel Kurul kararı olan Atilla Yazar ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022) başvurusunu referans göstermiştir. AYM bu karardaki değerlendirmesinde; bir bütün olarak HAGB kurumunu oluşturan mevzuatın başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlallerine yol açan yapısal sorunlar ihtiva ettiğini tespit etmiştir. Söz konusu sorunları kanun koyucunun düzenlemesi dışında bir yolla söz gelimi yargı organlarınca yapılan yorumlarla ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı, mevcut durumda ilk derece mahkemeleri ve Yargıtay’ın başvuruya konu tüm kararlarda uygulama alanı bulan HAGB kurumunun kişilerin (başvurucuların) Anayasa’nın 26.(Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti) ve 34. (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı) maddeleri ile korunan anayasal haklarına yönelik ihlallerinin önüne geçemediği sonucuna ulaşmıştır.
Bu başvurularda silahların eşitliği, savunma hakkı, müdafi yardımından yararlanma hakkı ve gerekçeli karar hakkı başta olmak üzere adil yargılanma hakkının çeşitli güvencelerine aykırı davranılması sonucu verilen HAGB kararlarıyla başvurucuların ifade özgürlükleri veya toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir. Haklar, ihlal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesine göre “Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bu ilke temel hak ve özgürlük ihlallerinin genel mahkemelerin hiyerarşik düzeni içinde ortadan kaldırılması ve çözülmesine yönelik imkânlarının kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede kanun koyucu her ne kadar HAGB kararlarına karşı itiraz kanun yoluna gidilebileceğini hükme bağlamışsa da yukarıda yapılan tüm değerlendirmelerden HAGB kurumunun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana özellikle itiraz mekanizmasının sağlıklı işlemediği, yargı kararlarının da bu işlerliği sağlayamadığı ve böylelikle 7188 sayılı Kanun’un getiriliş amaçlarına tümüyle aykırı bir uygulamanın yerleştiği görülmektedir. Bu mevcut uygulamanın süregelen ihlalleri önlemede açıkça yetersiz kalması karşısında temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması için (itiraz yolunun etkinleştirilmesi ya da istinaf/temyiz kanun yollarının açılması gibi) birtakım yasal düzenlemeler yapılması ve böylelikle HAGB kararlarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesi ihtimalinin önüne geçilmesi gerekmektedir.”
AYM ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilirken derece mahkemelerinin Ceza Muhakemesi Kanun’un 231. Maddesindeki “Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” uygulandığı durumlarda adil yargılanma hakkının -silahların eşitliği ilkesi, gerekçeli karar, savunma için gerekli zaman ve kolaylığa sahip olma ve müdafi yardımından yararlanma hakkı gibi- çeşitli güvencelerine aykırı davranıldığı ve bunun bir usul istismarı olduğu sonucuna varmıştır.
Bunun yanında AİHM ve Anayasa Mahkemesinin, HAGB kararıyla sonuçlanan birçok başvuruda derece mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçe içermediği gerekçesiyle ifade ve basın özgürlüğü ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi çeşitli temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu nedenle derece mahkemelerinin HAGB kararı verilen dosyalarda Anayasa ve Sözleşmede yer alan usul güvencelerini Anayasa Mahkemesi kararlarında belirlenen ilkelere aykırı uygulama ve keyfî kararları ile usul istismarı yapmalarının önüne geçilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Abbas Yalçın ve Diğerleri kararında Anayasa Mahkemesinin Atilla Yazar ve diğerleri kararında yer alan ilkelerden ayrılmamıştır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan müdahalelerin kanunilik ölçütünü sağlamadığı kanaatine ulaşmıştır.
Açıklanan bu gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 34. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Bu bireysel başvuru kararının verilmesinden altı ay sonra Anayasa Mahkemesi 1/6/2023 tarihinde E.2022/120 ve 2023/107 Karar numaralı kararı ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. Maddesinin (5) numaralı fıkranın birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline ve Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra iptal kararının yürürlüğe girmesine karar vermiştir.[i]
AYM Basın Bülteninde yer alan açıklamaya göre; itiraza konu kuralla iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ile cezalandırılan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılabileceği (HAGB) düzenlemesi, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesidir. Sanığa, hakkında HAGB uygulanmasını kabul edip etmediği hüküm aşamasına geçilmeden henüz yargılama aşamasındayken ve ileride sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilme ihtimaline dayalı olarak sorulmaktadır.
HAGB uygulanmasını yargılamanın henüz başında kabul eden sanıklar hakkında yargılamanın sonraki aşamalarında adil yargılanma hakkı güvencelerinin ilk derece mahkemesince sağlanıp sağlanmadığının denetimi istinaf kanun yolunda yapılamamakta ve bu durum hak ihlallerine yol açabilmektedir. İstinaf kanun yoluna tabi olması öngörülen bir yargılama, sanığın HAGB kararı verilmesini kabul etmesiyle itiraz yoluna tabi hâle gelmektedir. Sanık, hakkında HAGB kararı verilmesini kabul etmekle birlikte istinaf kanun yoluna başvurma hakkından feragat etmektedir. AYM’nin görüşüne göre mahkeme hükmünün kurulmasından önceki bir aşamada açıklanan belirli bir kanun yolundan feragat iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı anlaşılmıştır.
AYM aynı zamanda HAGB kurumunun müsadere işlemleri yönünden de bazı eksik düzenlemeler içerdiği değerlendirilmiştir.
HAGB kararı verilmesi durumunda müsadere işlemlerinin hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin olarak açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan sınırlamaya ilişkin istinaf kanun yoluna başvuru imkânının askıya alınarak HAGB kararı ile müsadere kararının infazına yol açabilecek şekilde infaz zamanında belirsizliğin olduğu görülmüş ve yeterli güvencelerin sağlanmadığı dikkate alındığında kuralın maliklere aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer yandan HAGB kararı; ceza niteliğinde olmayıp kişiyi beş yıl süreyle ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir.
HAGB kararının bu niteliğini gözeten Anayasa Mahkemesi; daha önceki birçok kararında, kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğunu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığını dikkate alarak anılan geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığını değerlendirmiştir.
HAGB kurumuna yönelik bir başka değerlendirme de ise failin kamu görevlisi olduğu durumlara ilişkindir. Failin kamu görevlisi olduğu durumlarda hukuka aykırı ve son derece ciddi bir fiilin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda işkence veya kötü muamele gerçekleştirdiği tespit edilen kamu görevlisi fiilî olarak cezasız bırakılmamalıdır. HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal düzenlemenin bulunmadığı görülmüş; ceza mahkemelerinin uygulamalarının da bu sorunu çözemediği anlaşılmıştır. Bu durum Anayasa’nın devlete yüklemiş olduğu faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Kuralın iptali nedeniyle CMK’nın HAGB’yi düzenleyen 231. maddesinin uygulanma imkânı kalmayan diğer hükümlerinin de iptallerine, iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete ’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
Yasa yazıcıları ile yasa yapıcıları ne yapacak acaba?
Askıda ceza, askıda adalet ve askıda hukuk…
14.08.2023
Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023 tarihli ve E: 2022/120, K: 2023/107 sayılı Kararı ile CMK 231 inci bu maddesinin (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14) üncü fıkraları iptal edilmiştir. Bu Kararın Resmî Gazete ‘de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra (1/8/2024) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN