Post image
Gezi Direnişçileri ve Suskunluk ve Aşk Olsun

 

Fikret İLKİZ 

Gezi sanıkları bir yıl önce 25 Nisan 2022 tarihinde hükümle birlikte tutuklandılar, hapisteler.

Zaman geçiyor, mekanlar ve hapishaneler durdukları yerdeler.

Sorumlulukta eşitlik yoksa ve suskunluk sararsa etrafı; aşk olsun!

Önceki yazdıklarımızla tekrarlarsak…

Milletin müşterek sesi Gezi Direnişçileridir!

Anımsayalım, cebren ve hile ile bütün temel hak ve hürriyetler zaptu rapt altına alınmak istenmekteydi. Halkın sesi-soluğu kesilmeye çalışılıyordu…

2013 yılı mayıs ayı sonunda Gezi Direnişi başladı ve tam zamanında ses verdiler.

Direnişe zihinleri yetmeyenler Gezi Direnişinin demokrasiye ve halkın menfaatlerine fevkalade aykırı olduğuna halkı inandırma gayretine giriştiler.

Gezi Direnişinin ilk öğretisi şu oldu: Türkiye’de demokrasi perişan edilmiştir.

Memleketin ağaçlarını ele geçirenler, bütün doğal kaynaklarını tehlike altına sokanlar, kendilerini iktisaden kalkınmacı ve vatansever görenler karşılarında olanları “karıştırıcı”, “komplocu” ilan etmiş, hukuku ve adaleti hiçe saymışlardır.

Gezi Direnişini, halka anlatan, olup bitenleri ve gerçekleri yazıp çizen, araştıran, yayınlayanlar ve geziye katılanlar; varidatlarını korumak isteyenler tarafından “vatan haini” ilan edilmiştir.

Aslında efkârı-ı umumiyenin yaptıklarını kötülemek için ellerinde bulunan tüm imkânları kullananlar Gezi Direnişini dış mihraklara bağlamak suretiyle memleketi idare edenlere karşı kurulmuş komplo olarak anlatmayı tercih etmişlerdir.

Matbuat sahipleri; matbuatı kendi çıkarları için kullanmıştır. Bazı basın emekçileri ise, kendilerini doğru ve gerçek havadis hazinesinden mahrum etmek isteyen dâhili ve harici bedhahların gücüne teslim olmuş, sahne-i siyaseti elinde bulunduranların isteklerine boyun eğmişlerdir.

Anlaşılmıştır ki; tahakkümden yana olanlar tıpkı memleketi idare edenler gibi fevkalade “ideolojik” buldukları Gezi Direnişini, sanki sadece kendilerini memleketin sahipleriymiş gibi görenlerden daha çok kötülemişlerdir.

İktidardan yana görünmek ve olmak için Gezi Direnişinin gözler önüne serdiği mücadeleyi örtbas etmeyi vatani görev sayarak “ama”, “ancak”, “demokrasi”, “şiddet”, “ideolojik”, “illegal örgütler”, “masum vatandaşlar” gibi kelimelerin bolca kullanıldığı havadislerle ahalinin haber alma hakkının içi tamtakır-kurubakır boşaltılmıştır.

Demokrasiye, demokratik, laik sosyal hukuk devleti rejimine, hukuk devletine, temel insan hak ve hürriyetlerine kastedenler bu âlemde eşi menendi görülmemiş bir idarenin mümessili gibi davranmakta hiçbir beis görmemişlerdir.

Bütün bu hallerden daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, memleketin her yerinde başta hak ve hürriyet arama hakkını ortadan kaldırmak için Gezi Direnişini yazmayı, görmeyi, duymayı, konuşmayı hatta düşünmeyi önleyecek, bütün muhaberat kanallarını kesecek ölçüde ileri gitmiş, koskoca bir milleti rezil-i rüsva etmekte hiçbir mahzur görmemiştir. Penguenler ekranlarda dolaştırılmış ve Taksim Gezi Parkı olaylarını haber yapmayanlardan penguenler utanmıştır.

Bi-netice memlekette hak ve hürriyetlerin bütün kaleleri cebren ve hile ile zapt edilmiştir. Bu hakikati başından beri idrak etmeyenler bile Gezi Direnişi ile idrak kabiliyetlerinin hala var olduğunu hatırlamışlardır.

Efkâr-ı Umumiyenin gözünde Gezi Direnişinin büyük önem kazandığı o günlerde Taksim Gezi Parkına girilmiş; hak arama hürriyeti sahiplerinin bütün kalemlerine, mizahına, insani isteklerine, resimlerine, karikatürlerine, çadırlarına, uyku tulumlarına, giysilerine, ekmeklerine, peynirlerine, çaylarına, kahvelerine, kitaplarına, çocukların resimlerine, herkesin kameralarına, bilgisayarlarına, akıllı telefonlarına, fotoğraf makinelerine zorla el konulmuştur.

Evvel ve sonra yapılan müdahalelerle yüzlerce yaralanan insanın, kadın ve çocukların feryatlarını işitmek istemeyenler, yaralanan ve ölenlerin ardından yas tutmayacaklardı ve öyle yaptılar. Çocukları öldürenlerden, kalabalıkları biber gazıyla dağıtanlardan yargı önüne çıkarılabilenler oldu. Mahkemelerde müdafaalarını yapmakta bir beis görmediler!

Ahali bir dirhem hakiki hürriyet ve haklardan mahrum bırakılmıştı.

Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere; memleketin her yerinde hürriyet ve insan haklarını korumak ve muhafaza etmek için bir nebze söz söyleyen, makale yazan, hayatlarını hiçe sayıp havadis vermeye çalışan, her daim olay mahallinde bulunmayı ve halka haber vermeyi, gerçekleri eğip bükmeden anlatmayı gazetecilik mesleğinin gereği ve ahlakı sayan gazetecilere ve halka karşı; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarda iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet içinde bulunabilirler.

İşte bu ve her türlü ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Gezi Direnişinin haysiyetini korumak, muhafaza etmek ve onurunu kurtarmaktır.

Hatta hapse atılsan bile; bir çıkışı mutlaka vardır aydınlığın!

Muhtaç olduğun kudret demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin muhafaza edilmesi için taşıdığın inancında mevcuttur.

Muhtaç olduğun kudret; bu memleketin evlatlarının sana öğrettiği hakiki hürriyetin ve insan haklarının korunmasında; gerektiğinde bir ağaç, bir insan, biraz haysiyet ve bir dirhem hürriyet ve adalet için mücadele etmenin hakkın olduğunu ispatlayarak gösterdiğin Gezi Direnişinin geçmişinde, onu yaratanların insan hakları, hürriyet ve demokrasiye olan inançlarında mevcuttur.

Hapse atılan insanlar bir yılı tamamladılar, aralarında beş yılı dolduran var!

Hükümleri kimler verdi, kim karşı çıktı? Kimse hatırlamıyor, unutuldular. Ama hükümcüler biliyorlar kendilerini; bu onlara yeter de artar.

Gezi sarsılmışların dayanışmasıdır.

Geziye katılan herkes ama herkes dissisentlerdir.  Dissidentler kimlerdir?

Bulunduğu ülkenin siyasi otoritesinin meşruluğunu sorgulayan muhaliflerdir.  

Dissident (rejim muhalifi) dışarıdan gelen düzen bozucu değildir, itiraz sahibidir.

Dissident şiddetli bir isyancı ya da yasadışı bir savaşçı değildir. Nefretle ya da yok etme arzusuyla yola çıkmaz. Şiddeti dışlar, saydamdır, hesap verebilir.

Her şeyden önce etiktir, çok terbiyelidir. Eylemleri suç değildir.

Eylemleri “sarsılmışların” somut dayanışmasıdır, cesarettir, günümüzün gerçeğidir.

Ülkenin siyasi otoritesinin meşruluğunu sorgulayan muhalifler (dissident) otoritenin çizdiği sınırlar içinde kalarak hukuk, özgürlük, adil bir toplum ve adalet yerine; sınırlandırmaların dışında muhalefet yaratan, insan haklarını koruyanlar ve sorgulayanlardır.[i]

Tek başına değil, ama hep birlikte nefrete ve haksızlığa karşı öfkelenmenin, dayanışmanın; adalet ve hukuk adına değeri vardır. Özgür ve adil bir toplum yaratmanın bir anlamı olmalıdır.

İnsan hakları, uğrunda verilen sürekli bir mücadeledir.

Haksızlığa uğrayanlarla dayanışma göstermek, politik mücadeleyle insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletini, özgür ve adil bir toplumu yaratmak için mücadele etmek suç değildir.

Cezası müebbet veya 18 yıl mıdır?

İsterseniz derdimizi “Aşk Olsun[ii]  diyen hapisteki Hakan Altınay’ın yazısıyla anlatmaya çalışalım. Yazıldığı gibi sitem çağrıştırsın, olan biteni unutmayız belki!

Sorumluluk karşısında eşitlik olsun ama suskunluk varsa; aşk olsun!

Sorumluluklarda eşitlik olsun, temel haklar gibi! Derdimizin kısa anlatımı olsun hapishanedeki yazarın şu satırları….

“Sosyal bilimin zorlu meselelerinden birisi demokratlar olmadan demokrasinin sürdürülebilir olup olmadığı. Daha açık bir ifadeyle, eğer herkes kısa vadeli çıkarının ve alışverişsel bir rasyonalitenin peşindeyse ve kimse uzun vadeli çıkarı ya da erdemi önemsemiyorsa demokrasi ayakta kalabilir mi? Ya da bir demokrasinin çürümemesi için demokratların bir toplumdaki asgari oranı ne olmalı?

Korkarım 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye coğrafyası “insanlığa lümpenlik/erdem dengesi ne olduğunda çürüme geri dönülmez noktaya gelir?” konusunda önemli bir veri sunmak durumunda kalacak. Bu deneyimin izleyicisi değil de parçası olan bizlerin sadece haklarda değil sorumluluklarda da eşit olduğumuzu tekrarlamak isterim. Lümpen şirretlikten çekinip, ölü balık taklidi yapanları ne çocukları ne de tarih unutur. Türkiye’nin ana omurgası kardeşlik, vicdan, erdem ve muhabbet örüntüleri çürüdüğünde kimse için güvenli bir yer kalmaz.”

Hapishanedeki hükmen tutuklular; düşmanlığı körükleyenlerin dinleyicisi, küfürlerin, kızgınlıkların muhatabı olmaktan öfkeli, yorgun ve isyankârdırlar.

Hukuk kimseye tuzak kurmaz. Adalet nefret yaratmaz, nefreti ve düşmanlığı önler. Hakikat içinde yaşamak imkânı vardır.

Muhabbetleriniz su gibi olsun, çürümezler!

Sorumluluklarda eşit olmak vicdandır, erdemdir.

Sarsılmışların dayanışmasında Gezi için sözün özü…

Ülkenin siyasi otoritesinin meşruluğunu sorgulayan muhalifler (dissident) otoritenin çizdiği sınırlar içinde kalarak hukuk, özgürlük, adil bir toplum ve adalet yerine; sınırlandırmaların dışında muhalefet yaratan, insan haklarını koruyan ve sorgulayanlardır.” 

24.04.2023

 

[i] Şan, Emre. Patocka ve Sarsılmışların Dayanışması, Yaralanabilirlik, Cogito Sayı 87. Sf. 98.Yaz 2017 YKY.

[ii] Medeni. Hakan Altınay. Aşk Olsun. Sayfa 39-40 İletişim Yayınları 1. Bası 2023.(Aşk olsun 1. “Aferin” sözünden daha güçlü olarak bir davranışın, bir tutumun çok beğenildiğini bildirir. 2 Beğenilmeyecek bir davranış, bir tutum karşısında kınama, sitem bildirir. 3.Dervişler arasında selam sözü olarak kullanılır. Türk Dil Kurumu. Sözlük 8. Bası sayfa 153)  

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN