Tuğçe Madayanti DİZİCİ
iPlayer’dan çok kısa bahsetmek istiyorum. İngiltere’dekiler için tamamen ücretsiz bir digital online yayın platformu ve BBC’ye ait. İngiltere’de televizyonda veya digital platformlarda bir şey izlemek için TV lisansı denilen bir vergi ödemiş olman gerekmekte. Bu lisansı girdikten sonra Netflix, iPlayer ve diğerlerini izleyebiliyorsunuz. Aslında belki de bizim elektrik faturası üzerinden ödediğimiz TRT payı gibi bir vergi. Ama bu vergi halka hizmet olarak geri dönüyor orada. Biz ise her sene TRT’ye 1 milyar TL cepten ödeyerek hiç izlemediğimiz bir kanalı adeta ayakta tutmaya devam ediyoruz. En azından sevgili TRT bizden aldığın vergilerle bir dijital platform oluştur ve ücretsiz kaliteli içerik üret. Neden BBC iPlayer’dan bahsederek başladım? Çünkü Ocak ayında bu platformda çok kaliteli iki yapımı izleme fırsatı yakaladım. Bunlardan biri Oscar ödüllü Steve McQueen tarafından (Hunger, 12 Years a Slave) yaratılan ve yönetilen beş filmlik antoloji serisi olan Small Axe projesi. Bir diğer yapım ise önceden notunuzu alın diye, bugün hakkında konuşacağım The Serpent dizisi. BBC, Netflix ortak yapımı olan bu dizi İngiltere’de BBC iplayer üzerinden izlenmekte ve şimdi bekleyiş dizinin ne zaman dünya genelinde Netflix’te gösterime gireceğinde. Umarım biran önce gerçekleşir ve bu şahane diziyi hepiniz rahatlıkla izleyebilirsiniz.
HİPPİ YOLU’NDA SERİ KATİL
The Serpent, seri katil, hırsız ve dolandırıcı Charles Sobhraj’ın gerçek hayat hikayesine dayanmakta. Gerçekte öyle şeyler olmuş ki izlerken inanamadım. Tüm bunlar gerçekten olmuş olmasaydı, hiç kimse bunların olduğuna inanamazdı.
Avcı ve av üzerine kurulu bir dünya, ama bu sefer epey farklı bir yerdeyiz ve avlananlar da hippiler. Yani tüm tabuları reddeden gençler. Benim jenerasyon bu dalgayı ucundan da olsa hissetti ve ben de ömrümün uzunca bir bölümünü hippi olarak yaşadım. Neyse beni bırakalım. Sonuç olarak dizi ile şöyle bir dünyadayız, çoğu burjuva sınıfından olan reddedişçi gençlerin Hippi Trail’in (Hippi Yolu) doğudaki son ayağı olan 1970’ler Bangkok’undayız. Kim bu avlananlar? Amerika’da, öncül karşı kültür hareketi Beat kuşağının etkisinde olan, Vietnam Savaşı ve ırkçılık karşıtlığından beslenen gençler, Avrupa daha ziyade Sovyetler Birliği temelli sol ideolojiden ilham alarak eşitlik savunan ve toplumu değiştirilebileceklerine inanan gençler. Kısacası avlananlar direnen ruhlar.
O DÖNEMİN DİZİSİ GİBİ
Tek bir zaman dilimi yerine, hikayelerin kollarını çoklu zaman dilimi kullanarak ilerleyen zorlayıcı, ama bir o kadar da zeki ve kaliteli bir senaryo şemasına sahip diziye olumsuz tek eleştiri, bu zaman tablosunu izlemekten hazzetmeyenlerden gelmekte. Bana kalırsa dört dörtlük bir tercih, hem seyircinin hikayeye her daim tam konsantre katılımını sağlıyor hem de olayları parçalardan bütüne o kadar da kolay ulaştırmamış oluyor. Diziyi eşimle izlemeye oturduk ve kendisi dizinin eski olduğunu düşündü, son derece haklıydı aslında, çünkü insanlarla konuştuğumda pek çok kişinin de böyle düşünmüş olduğunu gördüm. Dizi 1970’ler estetiğini ve teknolojisini o kadar mükemmel uygulamıştı ki sanat yönetiminin alnından öpmek lazım. Dönem dizisi olarak sinematografi, yönetmenlik, kostümler şahaneydi. Dönem dizisi değil, adeta o dönemin dizisi gibiydi.
SERİ KATİL PORTRESİ ÜRPETTİ
Dizinin başrolünde Tahar Rahim var. Kendisini en son Damien Chazelle’in The Eddy isimli müzikal drama mini serisinde izlemiştik, ama onu aslen elbette ki Jacques Audiard’ın A Prophet filmindeki unutulmaz Malik karakteriyle tanıyoruz. Ezberlediğimiz üzere psikopatlarda, seri katillerde en göze çarpan özellik empati eksikliği yani cinayet işlerken zarar gören kişinin hislerine dair en ufak bir iç görülerinin olmaması. Maniple ederler, yalancı ve ikiyüzlüdürler, kısacası kalpsizdirler. Ve işte her daim sanatın objesi ve süjesi olan bu durumu yani bir seri katilin beyninden, ruhundan neler geçtiğini bizlere o kadar anlatmaya çalıştılar ki filmlerde, dizilerde, belgesellerde birkaç kült örnek haricinde kimi fena değildi kimi ise karikatür gibi kalmıştı. Ama ben itiraf etmeliyim ki bir psikopatın içinden geçenleri hissetmeye en çok Charles Sobhraj karakteri ile yaklaşmış oldum. Tahar Rahim öylesine ürpertici bir karakter ortaya koymuş ki, ona sadece bakmam bile tüylerimi diken diken etmeye yetti.
İLKER KALELİ DE BU DİZİDE
Dizide bir de Türk oyuncu bulunmakta; İlker Kaleli. Kendisini Öğretmen isimli dizinin ilk bölümünü izlerken görmüştüm, şimdi de bu dizideki çok küçük rolüyle onu ayırt etmeye çalıştım. BBC dizisinde onu görmek gayet normal, çünkü oyuncunun Londra geçmişi zaten var, üniversite eğitiminden sonra Londra’ya giderek son derece prestijli LAMDA’da üç sene lisans oyunculuk eğitimi almış mesela. Dizide izlediğim kısımda vücudunu oldukça rahat kullanan, özgüveni yüksek ve ileri seviye İngilizcesi olan uluslararası bir oyuncu izledim. Elbette oyunun azı çoğu olmaz, ama ülkesinde başrollerde oynayan ünlü bir Türk oyuncuyu uluslararası işlerde daha geniş alanları olan karakterlerde görmeyi isteriz.
(Birgün, 30.01.2021)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN