Post image
Gençleri rahat bırakın lütfen

asli10-6F9E-EAD9-FE53

ASLI TOHUMCU (asli@aslitohumcu.com)

Okumamakla ya da saçma sapan kitaplar okumakla itham ederek küçümsüyoruz gençleri. Edebiyatı gençliğe taşımak için önce kendimizi gençlere yaklaştırmamız lazım. Gençleri, öykü ya da roman kişileri olarak edebiyatın içine de sokmak lazım.

Gençler ve gençlik kavramı çok ilginç, tuhaf zamanlarda geliyor aklımıza, üstelik çoğu zaman gençleri “terbiye etme” ya da “hizaya sokma” gerekliliğiyle… Çok da şaşırtıcı değil bu durum aslında. Ne de olsa genç dediğimiz, zihin bakımından yeterince gelişmemiş olarak kategorize ettiğimiz bir kesim, bir nevi fasulyesi yani toplumun. Gençliğin toplumsal bir kategori olarak somutlaşması ve gençlik üzerine çalışmalar yapılmaya başlanması da takvimlerde 19. yüzyıla denk geliyor bildiğim kadarıyla. Burada “çalışma” kelimesinden anlamamız gereken; sanayileşmeyle beraber işçi sınıfının çocuklarını eğitmek, ataerkil anlayışın toplumsal cinsiyet rollerine uygun bireyler olarak yetişmelerini temin etmek, yani cesur erkekler ve iyi anneler, iyi eşler yetiştirmek…

Bugüne baktığımızda, üzerine iki koca yüzyıl eklendiği halde, aslında gençlere yaklaşırken benimsenmiş bu terbiye etme ve hizaya sokma davranışından vazgeçilemediğini sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz (Buna bir de toplumca içinden çıkamadığımız ergenliği de eklemeye kalkarsak, vay halimize). İşin bir de küçümseme tarafı var; bilgisayarın başından kalkmamakla, sosyal hayatını twitter, facebook, instagram, tumblr, foursquare gibi sosyal medya mecralarında yaşamakla, benmerkezcilikle, adam gibi okumamakla ya da saçma sapan kitaplar okumakla itham ederek küçümsüyoruz gençleri. Mahremlerine sözde kanunlar yoluyla müdahale ederek ahlak polisliğine soyunma hakkını görüyoruz kendimizde. Dünyaya açmamız gereken gençleri, eğitim sistemini her sene mıncıklayarak, müfredatı hallaç pamuğu gibi atarak aslında hücrelere hapsediyoruz. Aslında onları yalnızlaştırmak da, cahilleştirmek de işimize geliyor. Her şeye olduğu gibi gençlere ve gençlik kavramına yaklaşımımız da ideolojik. Pespaye. Çirkin.

Oysa ba(ğ)zı gençlerin bilgisayar başından kalkabildiğini; kalkmak ne demek; günlerce bırakın bilgisayarın başına geçmeyi evlerine bile gitmediklerini; daha önce hiç görmedikleri, belki normal şartlarda burun kıvıracakları insanları da kendileri kadar umursadıklarını, dayanışmanın âlâsını yaptıklarını, sistemin ikiyüzlülüğüne katlanmayacak kadar da ahlaklı olduklarını Gezi sırasında gördük.

asli12-E588-DACF-BD44

Siz “okudunuz” diye…

Dolayısıyla edebiyatı gençliğe taşımak için önce kendimizi gençlere yaklaştırmamız lazım. Bir sorunumuz bu. Gençleri edebiyatın içine de sokmak lazım, öykü ya da roman kişileri olarak. Bu da ikinci ayağı sorunun. Entelektüel muhafazakârlığı da bırakmak lazım (ki en zoru bu sanırım, en azından benim umudum sıfıra yakın diyebilirim). Edebiyat yazar için de okuyucu için de öznel bir uğraş; her insan canının çektiğini okumakta özgür. Siz Dostoyevski, Tanpınar, Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Leylâ Erbil okudunuz diye bugünün gençleri de bu yazarları okumak zorunda değil. Okumazlarsa en fazla üzülebilirsiniz, bu tatlardan mahrum kaldıkları için.

Bugün özellikle İngiltere ve Amerika’ya baktığınızda, adamların gençlere özel yayın markaları oluşturduklarını, sadece gençler için kalem sallayan yazarları olduğunu, yayıncılığın diğer alanları gibi bu alanda da ciddi sektörleştiklerini görüyoruz. Elbette yayıncılığın bile henüz sektörleşmediği Türkiye’de, gençlik edebiyatı yayıncılığının da sektörleştiğini söyleyemeyiz (ancak “pazar” olarak niteleyebiliriz). Hatta Türkiye’de yabancıların “young adult” dediği kanalı açmanın hayli zor olduğunu söyleyebiliriz.

Kahramanı genç olan, gencin baş etmesi gereken sorunlara (aşk, sınav sistemi, gelecek kaygısı, kimlik arayışı, cinsellik, madde bağımlılığı, aile sorunları, memleket sorunları, dünyanın gidişatı vs.) dair edecek sözü olan, sözünü de sakınmayan bir edebiyattan bahsediyoruz burada. Fantastik kurgudan (çünkü karanlık bir çağın kapısı aralandı ve bizim dünyayı yeniden tasvir etmeye ihtiyacımız var), distopyadan (çünkü felaketin kıyısında ya da düpedüz bir cehennemde yaşıyoruz) ve bilimkurgulardan (çünkü dünya sadece bize ait ve bizim kontrolümüzde değil), yani ejderhalardan bahsediyoruz aslında. Yetişkinlerle aynı dertlerle yoğruldukları halde, onlar kadar saygı görmedikleri bir düzenin içinden çıkan bir edebiyattan söz ediyoruz. Yetişkinlerin de nasiplenseler pişman olmayacakları bir edebiyattan…

Oysa bazılarımız hâlâ, “Bizim gençliğimizde gençlik edebiyatı mı vardı, Kafka’yı, Tolstoy’u okurduk” ya da “Klasikleri okumadan kendilerini okurdan sayıyorlar” modunda. Gençler de, Neil Gaiman’ı, Etgar Keret’i, Patrick deWitt’i, John Green’i, Suzanne Collins’i, Ned Beauman’ı, Joey Goebel’i, Dave Eggers’ı, Jonathan Safran Foer ya da Ian Banks’i okumayanlara aynı rahatlıkla burun kıvırabilirler sanki.

Yazarlar da var

Neyse ki bizim de Dex, Delidolu ya da ON8 gibi özellikle gençleri hedefleyen yayınevlerimiz var. Böyle bir vurgu yapmadıkları halde ısrarla gençler tarafından ısrarla takip edilen İthaki, Domingo, Pegasus, Martı ve Siren gibi nice yayınevi var. Bu yayınevleri (ve burada ismini saymayı unuttuklarım) elbette çeviri edebiyata ağırlık veriyor. Ama edebiyatta ergenliğin yansımalarını, gençliğin sadece gençliğe has dert ve kaygılarını arayan bir okur varsa, bu, tek başına ithal edebiyatla olacak iş değil. Amerikan ya da İngiliz gençliğinin seksle, eğitim sistemiyle ilgili dertleri, gelecek kaygıları bizimkiyle örtüşmeyebiliyor. Biz sokakta her tür küfrü duyduğu halde, yazar kitapta salak kelimesini kullandığı için şikayet kuyruğuna giren insanlarla aynı memlekette yaşıyoruz.

Gençlere dokunmayı başarabilen yazarlarımız da yok değil. Ben okumakta zorlansam da bugün Murat Menteş’in çoğu genç, ciddi sayıda okuru var. Hakan Günday örneğin, özellikle gençlerin takip ettiği bir romancı. Roman kahramanları da hep gençler, sıradışı gençler. Ben özellikle OT dergisine yazdığı öykülerde sanki hâlâ 20’li yaşlardaymış gibi içeriden tespitler yapmasına, konu seçimlerinin bu kadar yerinde olmasına hayret ediyorum, alkışlıyorum Hakan Günday’ı. Mesela Ahmet Büke, başkahramanı İzmirli bir lise öğrencisi olan bir roman yazdı; Mevzumuz Derin adında bir roman. Hakan Bıçakçı var mesela, yine gençlerin takip ettiği bir edebiyatçı. Emrah Serbes’in hiçbir şeyi olmasa bile Erken Kaybedenler’i var mesela. Bu liste de uzar aslında, bunlar benim ilk anda aklıma gelenler sadece.

Lafı çok uzattım, bizim hem gençlere hem de edebiyata bakış açımızı bir silkelememiz, tozunu almamız gerekiyor. Ama bunun pek kolay olacağını da sanmıyorum. Peki ne olacak? Yeni, genç yazarlar yetişecek, yetişiyor da. Kendi seslerini basılı ya da sanal ortamda çatır çatır duyuracaklar diye düşünüyorum. Kendi yetişkinliklerinde de, gençliklerini öyle kolay gözden çıkarmayacaklarını umuyorum.

asli2-FFB8-AA12-3FD6Hepsi Sana Miras, Domingo Yayınevi – Sisters Kardeşler, Fang Ailesi gibi bir dolu romanla, “gencim” diyen okurlarla damardan ilişki kuran Domingo’nun, özellikle liselerde ilgiyle karşılanan bir serisi var: Hepsi Sana Miras. Domingo’nun tabiriyle, “Geçmişin engin denizinde boğulmak üzere olan bazı şeyleri yeni bininci yılda karaya çıkarmaya çalışan bir cankurtaran sandalı!” bu seri. Özetle, acayip lezzetli bir yeniden anlatma projesi. Stefano Benni Cyrano De Bergerac’ı, Yiyun Li Gılgamış’ı, Umberto Eco Nişanlılar’ı, Jonathan Joe Gulliver’i tekrar anlatmış. Üstelik sadece okuması değil, seyretmesi de çok güzel bir seri. Her kitap ayrı bir çizer tarafından resimlenmiş, ama ne resimlenmiş arkadaş! Suç ve Ceza, Kral Lear, Don Juan, Denizler Altında Yirmibin Fersah, Antigone de yoldaki kitaplar. Umarız yolda fazla oyalanmazlar, yoksa liseliler ve edebiyat öğretmenleriyle birlikte, Domingo’nun ofisini basmak için küçük bir örgütlenmeye gidilebilir!

asli3-7E36-32C8-573CKocan Kadar Konuş Şebnem Burcuoğlu, DEX Plus – Aslında yayımladığı fantastik kurgularla, bizi perilerden vampilere bir dolu doğaüstü varlıkla maceradan maceraya koşturmasıyla tanıdığımız Dex’in sürükleyici romanlarının hepsinin pabucunu şu sıralar dama atan bir kitap Kocan Kadar Konuş. Otuz yaşına geldiği halde bekâr kalma şuursuzluğunu göstermekte ısrar eden Efsun’un, daha ilk sayfasında insana kahkaha attırmaya başlayan hikâyesi Kocan Kadar Konuş. Neyse ki Efsun’un annesi, teyze, anneannesi ve iki kız kardeşi var da; kadınlığı da, başını nasıl bağlayacağını da öğrenebilecek! Ne de olsa karşısında, Efsun’a çıkacak kısmetin hangi takımı tutacağı belli olmadığı için, bütün takımların kombin biletlerini almayı akıl edebilen, dört kişilik cevval ve kazanmaya kararlı bir ordu var.

Ağaçtaki Jane Teller, On8

Yırtıcı kitaplardan korkmam diyen gençlerin seni kutsal kitabı olmaya aday bir roman Ağaçtaki. William Golding hayatta olsaydı, kendi yazdığı Sineklerin Tanrısı’nı bir kenara atıp, pekala bu romanla yatıp kalkabilirdi.

asli4-a-4737-87CC-CCE9Hayatta ne yaparsanız yapın, sonucun değişmeyeceğini mi düşünüyorsunuz. Pierre böyle bakmıyor meseleye ama… Madem hayat boş, anlamsız, ben de bir ağacın tepesine çıkar gökyüzünü seyrederim diye düşünüyor. Arkadaşları boş durur mu; Pierre’in bir ağacın tepesinde onlara sürekli hayatın anlamsızlığını hatırlatmasından rahatsız olarak, kendileri için anlam ifade eden şeyleri toplamaya girişiyorlar. Bir çift sandalet, bir çift küpe gibi masum nesnelerle başlayan bu koleksiyon, çocukların kendileri için değerli olan bir şeyden vazgeçmeleriyle irkiltici bir şekilde zenginleşiyor. Bir köpeğin kesik başıyla, bir kızın bekaretiyle, gitara pek de güzel basan bir parmakla! Bu sıradışı “anlam yığını”nın kokusu nihayet ortaya çıkınca New York’ta bir müze tarafından üç buçuk milyon dolara satın alınıyor. Ağaçtaki’nin okuru cevap anahtarı değil, soru kitapçığı arayan gençler diyebiliriz kısaca…

asli5-a-DE75-41E0-7A0AAlacakaranlıStephenie Meyer, Epsilon – Ödüle doymayan bir seri, ancak en büyük ödülü, Meyer’in yarattığı dünyanın ve o dünyanın baş kahramanlarının rüzgarına seve seve kapılan milyonlarca gencin ilgisi oldu diyebiliriz. Polis memuru babasıyla yaşayan, içine kapanık, gösterişsiz Isabella Swan ile biyolojik olarak 17’sinde gösterse de, aslında 109 yaşındaki vampir Edward Cullen’ın aşkı etrafında dönen şehvetli ve romantik, bir acayip seri. Gençlerin kalbini çalan bir seriydi Alacakaranlık serisi.

asli-a-3EEE-7A83-A23FAçlık Oyunları, Suzanne Collins, Pegasus – Belirsiz bir gelecekte geçtiğinden midir nedir, birtakım edebiyat öğretmenleri burun kıvırsa da, her yıl ülkenin on iki mıntıkasından kura yoluyla seçilen 12-18 yaşlarında gençlerin, içlerinden sadece bir kişi hayatta kalana kadar birbirlerini öldürdüğü bu televizyon programının hikâyesi, elbette ki, diktatörlüğün tekerine çomak sokma cesaretini gösteren Katniss Everdeen sayesinde kendine ciddi bir hayran kitlesi kazandırdı. Suzanne Collins, bir satır okutamıyoruz diye laf çarpılan gençleri, bin sayfayı aşan keyifli bir okuma maratonuna soktu.

asli6-a-0A17-DC67-8245Eşleşme, Ally Condie, Delidolu – Kimi seveceğinize, nerede çalışacağınıza, hatta ne zaman öleceğinize başkaları karar versin. Hastalıkların tedavisi bulunmuş olsun. Ulaşım zaten uçan trenlerle yapılıyor. Eşleşme yoluyla eşsiz evlilikler yaşamak mümkün. Sistem her şeyi birey adına kusursuz bir şekilde düşünerek kusursuz yaşamlar üretiyor. Ancak elbette bu fanusta yaşamanın nimetlerine sırt çevirmeye hazır biri çıkıyor ve sistem çatırdamaya başlıyor. Bir uyanış ve aşk hikâyesinin anlatıldığı üçleme… Delidolu Yayınları’nın Bildirge ve Karbon Günlükleri 2015’i de kendini epey ilgi görmüştü.

asli7-a-01A0-035A-18B7Harry PotterJ. K. Rowling, YKY – Dünyanın en çok satan romanı bir kere. El kadar bir velet olsa da, öksüz yetim Harry’nin büyüme yolculuğunun ve Voldemort’la mücadelesinin hikâyesi kendine her yaştan okur buldu ve Rowling yedi ciltlik bu fantastik macerayı sular seller gibi okuttu.

(Radikal Kitap, 18.07.2014)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN