Havva GÜMÜŞKAYA
Seçim takvimi hızlanıyor. 2023 seçimlerinde oy kullanacak 62,4 milyon seçmenin 13 milyonunu gençler oluşturuyor. Bu gençlerin yarısından fazlası ise ilk kez oy kullanacak. Ülkeyi kimin yöneteceğine oylarıyla karar verecek olan gençler, sandık başına büyük bir bunalım içinde gidiyor.
En dinamik oldukları dönemde ekonomik kriz ve hayat pahalılığı ile karşılaşan gençler, henüz üniversite çağında borçla tanışıyor. Eğitimlerini sürdürebilmek için öğrenim kredisi borcu ile üniversiteye başlayan gençler, okulun kapısından girdikleri ilk andan itibaren de birer banka müşterisi oluyor. Son yıllarda üniversitelerin bankalarla yaptıkları anlaşmalarla her öğrencinin cebine bir de kredi kartı konuldu. Henüz üniversite kapısından adım atan öğrenciler, önce KYK’ye borçlanıyor, sonra öğrenim hayatı boyunca kredi kartı ile günü döndürmeye çalışıyor.
Mezun olunca da hem borçlu hem işsiz olarak yaşam mücadelesi başlıyor. TÜİK verilerine göre 20-24 yaş arasındaki 763 bin genç, 25-34 yaş arasındaki 1 milyon 131 bin genç işsiz. Her yıl yeni üniversite mezunlarının eklenmesiyle işsizlik sorunu büyüyor ve borç krizi yapılandırmalarla ötelense de sorun olduğu gibi duruyor.
EN KÖTÜSÜ YAŞANMADI
Dr. Murat Kubilay ile gençlerin devlet eliyle uzun erimli borçlandırılmasını ve işsizliği konuştuk. Kubilay, genç işsizlikte de borçlulukta da daha en kötü döneminin yaşanmadığının altını çizdi.
Türkiye’deki öğrenci borç krizi nasıl ve neden oluştu?
Öncelikle “Neden öğrenci borç krizi var?” sorusuna yanıt aranmalı. Çünkü çok sayıda üniversite açıldı, öğrenci sayısı ihtiyaç ötesinde arttı, üniversitelerle öğrencilerin ikametleri ayrıştığı için şehir dışı yaşam giderleri oluştu ve küçük şehirlerdeki ticari unsurlar bunu fahiş kâr için kullandı. Çoğu üniversitelerdeki eğitim kalitesi düşük, öğrenciler de kendi çabalarıyla kendilerini yeterince rekabet edebilir hale getiremediler, iş dünyasınınsa geniş işgücü havuzundan ötürü beklentileri yüksek. Haliyle masraflar yüksek ve verilen emek çok, diğer taraftan işsizlik yaygın ve ücretler düşük. 2018’de başlayan iktisadi buhranla önce döviz kuru ve ardından üretici enflasyonu patlayınca; borçlar kendiliğinden katlanmaya başladı. İşte o zaman Türkiye büyük bir sorun yaşadığının ancak farkına vardı.
EN KÖTÜ DÖNEMİ GÖRMEDİK
Devlet öğrenci iken gençleri borçlandırıyor ve üniversite hayatı sonlanan gençler hayata borçla başlıyor. Bu sürecin temel taşları nasıl döşendi?
En temel taş çok sayıda niteliksiz üniversite açılması ve geçmişte büyük sorunlar çekmiş anne ve babaların çocuklarını okutarak onların bu döngüden kurtulmalarını hedeflerken okulların nitelik noksanlığına dikkat etmemeleri. Şüphesiz buradaki esas hata devletin bu okullara izin vermesi, çünkü aileler bu bilinçte olmayabilir ve olmak zorunda da değiller.
Böyle olunca gençler bu okullara gittiler, emek verip zaman kaybettiler; aileler kısıtlı birikimlerini tüketti ve yetmediğinde öğrenim kredilerini talep edip 20’li yaşlarda borç tuzağının içerisine düşürüldüler.
Üniversite öğrenimi gerektirmeyen işlerin düşük ücreti ve toplumda itibarsız hale getirilmesi de önemli bir etken. Esasında salt borçlu olmak kötü değil, eğer bunun karşılığında bir yetkinlik elde etmişseniz bunu bir yatırım olarak değerlendirebilirsiniz. Fakat Türkiye’de böyle olmadı. Rekor düzeyde genç işsizlikle borçluluk birleşince bireylerde depresyon, toplumlarda umutsuzluk yaygınlaştı. Üstelik daha en kötü dönemleri görmedik, mezun sayısı hızla artıyor.
KREDİ KARTINA MAHKÛMLAR
Sadece KYK kredileri değil öğrenciler okullar aracılığıyla ceplerine konulan kredi kartlarını kullanıyor. Öğrencinin finansallaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki borçlanma Batı’daki gibi düşük maliyetli ve çok uzun vadeli konut kredileri şeklinde değil. Gelişmiş ülkelerde gençler epey borçludur ve buna karşılık mülk sahibidir; zamanla kazanarak borçları kapatır net varlık sahibi olurlar. Bizdekiyse en verimsiz borç tipi olan kredi kartları ve ihtiyaç kredisine dayalı.
Sonunda ne kısa vadede üretimi artırıyorsunuz ne de uzun vadede varlık sahibi oluyorsunuz. Yalnızca borç sarmalında boğuluyorsunuz. Üstelik tüketim toplumunda yaşadığımız için, kredi kartı gibi araçları sorumlu biçimde kullanmak kolay değil ve bu durum muhtemelen gençlerde daha yaygın. Buna bir de aşırı yoksulluk ve uzun süreli işsizlik eklenince bu finansallaşma mali boyunduruk haline geliyor.
GENÇLER EVE KAPANIYOR
Ülkedeki yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının etkisiyle son iki yılda ‘Ödemiyoruz’ hareketi yükseldi. Krizin bu kadar büyümesinin nedeni nedir?
Mezun sayısı çok, insanca yaşam için yeterli ücret verilen iş sayısı az ve enflasyon kontrolden çıktığı için faiz oranları yüksek. Bu çok talihsiz bir döngü; bireyler şansla veya kendi yetkinlikleriyle bunun dışına zor da olsa çıkabilirler, fakat milyonlarca genç bunu yapamaz. Haliyle çok büyük bir toplumsal sorunla karşı karşıyayız. Buna rağmen yeterli toplumsal tepki ve devlet hassasiyeti olduğunu düşünmüyorum. Seçimler olmasaydı bu yapılandırmalar hiç yapılmayabilirdi. Daha çok mücadele şart. Fakat tüm talepler üretken ve sürdürülebilir biçimde olmalı. Yani mezun ama yetersiz nitelikteki kişilerin borçlarını silmek sorunu çözmez; o yetkinliği artırmazsanız veya yetkinliklerine uygun iş alanı oluşmazsa bu sorun devam eder.
Öğrenim hayatındaki borçlanmalar mezun olduktan sonra kazanılacak para motivasyonu ile gerçekleştiriliyor. Ama mezun olduktan sonra da işsizlikle karşı karşıya kalınıyor. Borçlu ve işsiz gençler ülkesine dönüşüyor. Bu ikili çıkmaz, aynı zamanda psikolojik olarak da etkiliyor. Türkiye’deki genç işsizliğinden biraz bahseder misiniz?
ABD’de öğrenim kredileri büyük bir sorun ve bunun ana nedeni yüksek düzeydeki okul ücretleri. Fakat işsizlik düşük, bu nedenle borçlar sürdürülebiliyor.
Türkiye’de ise hem işsizlik yüksek hem ücretler düşük. Üstelik yaşam giderleri sürekli artıyor ve hatta otomobil ile konut gibi varlık alımları gençler için imkânsız hale geliyor. Böyle bir ortamda gençlerin doğal tercihi yurtdışına gitmek. Yurtdışına olan talep karşılanabilir değil ve kalanlar uzayan işsizlikle ev genci haline gelip önce maddi ve ardından manevi yoksunluk çekiyorlar.
(10.04.2023)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN