Yaz ayları malumunuz sinema vizyonu oldukça zayıf, dijital platformlar ise aslına bakarsanız kaliteli içerik üretmekte zorlanıyor. İtiraf edecek olursam şu an yerli, yabancı yeni vizyonların hiçbirinden bahsetmek içimden dahi gelmedi. Bu yüzden birkaç hafta ara verdikten sonra, gelecek aylarda seyirciyle buluşmayı bekleyen kayda değer filmlerin birkaçından ve modern başyapıtlar üretmeye devam eden önemli bir yazar-yönetmenin heyecan yaratan son filminden bahsetmek istedim.
MCDONAGH SİNEMASINDA PINTER
Sadece isimleri ile dahi heyecan uyandıran pek çok modern başyapıt adayı film de vizyon için sıraya girmiş durumda. Bunlardan benim ilk dikkatimi çeken, aslen oyun yazarı olan Martin McDonagh’ın ‘The Banshees of Inisherin’ filmi. İrlanda, İngiliz köklerinden ziyade Amerikanlaşmış bir yönetmen olarak gördüğümüz Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri filminden sonra bu yeni filmine baktığımda İrlanda ile karşılıklı süregelen kişisel ve köksel meselesini daha açığa çıkardığını düşünüyorum. İşçi bir ailede Londra’da dünyaya gelen, ‘suratına tiyatro’nun (in your face) öncülerinden olan İrlandalı Martin McDonagh, 1996’da yazdığı ilk oyunu “Leenane’in Güzellik Kraliçesi”nden itibaren şiddet içeren, vurdumduymaz karanlık güldürünün usta isimlerinden. Sinemada ilk çıkışını yaptığı kara komedi unsurları taşıyan ‘In Bruges’ filminde, Colin Farrell ve Brendan Gleeson ikilisinin uyumunun filme kattıkları en az filmin Belçika’nın Bruges şehrinde geçmesi kadar değerliydi. Bu film, en büyük ilham kaynağı, okumaktan keyif aldığım Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İngiliz yazar Harry Pinter’dan alınmaktaydı. Özellikle bizlere Pinter’ın kara mizah olgusunu derinlemesine inceleme fırsatı veren ‘Git Gel Dolap’ (The Dumb Waiter) oyununun etkileri filmin konusunda, ana fikrinde ve tüm çatışmalarında hissedilmekteydi. Etiği ve değeri çoktan yitirmiş hayatlarında, iki kiralık katil Ben ve Gus’ın yer aldığı Pinter’ın bu absürt tiyatro oyununu aynı In Bruges filminde olduğu gibi; tüm yolların bilinmezliğe, güvensizliğe ve kayıtsızlığa çıktığı, çağdaş dünyadaki insanın kara mizah içerisindeki bir yorumu gibi düşünebiliriz.
DERT ETME SEVGİLİM VE AMSTERDAM
Genel tabloya baktığımızda sinema salonlarını oldukça hareketlendirecek büyük yapımlar sıraya girmiş durumda. Eylül ayında vizyona girecek olan ‘Dert Etme Sevgilim’ (Don’t Worry Darling) filmi bu yapımlardan ilki. 1950’lerde geçen psikolojik gerilim türündeki filmin yönetmeni Olivia Wilde. Sevilen aktivist oyuncu Wilde’ın bu ilk ciddi yönetmenlik denemesi olacak. Filmin oyuncu kadrosunda Florence Pugh, Chris Pine, kendisi ve sevgilisi ünlü şarkıcı Harry Styles yer alıyor. Kasım ayına baktığımızda, her zamanki gibi yoğun, seyirci dostu ve güçlü filmlerden oluşan vizyon listesine sahip olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında benim ilgimi çeken başlıca yapım, ‘Amsterdam’. Yazar-yönetmen David O. Russell’ın 2015’teki Jennifer Lawrence’lı ‘Joy’ filminden sonra gelen ilk filmi. 1994’ten itibaren tüm filmlerini kendi yazan yöneten ve hepsi başarılı olan Russel’ı The Fighter, Silver Linings Playbook, American Hustle filmlerinden hatırlayacaksınızdır. Hemşire olan Valerie (Margot Robbie) ve iki yaralı asker Burt (Christian Bale), Harold (John David Washington)’un 1930’larda bir cinayetin baş şüphelileri haline gelen üç arkadaşı canlandırdığı bu filmi, ‘David O. Russell mükemmel olmadıkça çekmez’ hissi ile son derece heyecan verici buluyorum. Filmde Robert De Niro, Anya Taylor-Joy, Rami Malek, Chris Rock, Taylor Swift, Zoe Saldaña ve Mike Myers gibi isimler de yer alıyor.
THE FABLEMANS’TAN AVATAR’A
Kasım ayından itibaren Marvel filmleri de salonlarda gösterime girmeye başlıyor. Bunlardan ilki Black Panther: Wakanda Forever. Yönetmen Ryan Coogler’ın yönettiği film Chadwick Boseman’ın ölümünden sonra bir devam filminin nasıl çekilebildiğini göstermesi açısından önemli. Bu değişimi hikâyeyi hazırlayan isim filmin yapımcısı Nate Moore ve elbette her zamanki gibi aslında tüm kararların arkasındaki isim Kevin Feige. Bu sene bizleri bir Steven Spielberg filminin beklediğini de söylemeliyim. Arizona’da büyüyen Spielberg’in çocukluğuna odaklanan ‘The Fablemans’ filmi Spielberg’in sinemasını ve ilham kaynaklarını anlamak için değerli. Aynı zamanda, 2001’deki Yapay Zeka’dan beri ilk kez Spielberg filmlerinden birinin senaryosunu yazdığını da ekleyeyim. Ve son olarak, 2009’da gişe rekorları kıran Avatar’dan çok ama çok uzun süre sonra onun devam filmi Avatar 2 ile 16 Aralık’ta buluşacağız.
(Birgün, 13.08.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN