Fikret İLKİZ
26-27 Nisan 1999…
Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümünde Anayasa Mahkemesi Başkanı Necdet Sezer “demokrasi” ve “ifade özgürlüğü” üzerine konuşmuştu.
Cumhurbaşkanı seçilen Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer;
“Demokratik ülkelerde salt düşünce açıklaması cezalandırılamaz. Maddi eyleme dönüşmeyen düşünce açıklamasının cezalandırıldığı durumlarda demokrasiden söz edilemez. Kimi düşüncelerin açıklanmasının yasaklanması, o düşüncedeki kimselerin özgürlüğünü ortadan kaldırır. Özgürlüğün, düşünce açıklanmadan önce sınırsız olduğu, düşünce açıklandıktan sonra suç oluşturabileceği görüşü demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmaz. Açıkça eyleme ve suç işlemeye tahrik niteliği taşımayan, somut bir tehlike yaratmayan düşünce açıklamalarının sınırlandırılmaması gerekir. Düşünce açıklaması, eylemden ayrılmalıdır” demişti.
Yaklaşık iki yıl sonra 57 inci Hükümet döneminde “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” 19 Mart 2001 günlü Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilerek 24 Mart 2001 gün ve 24352 Mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlandı. Ulusal Programda “Siyasi Kriterler” ve “Ekonomik Kriterler” kabul edilmiştir. “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” birinci sırada yer alıyordu. Anayasa, kanunlar, demokrasi ve insan haklarının Anayasal ve yasal güvencelere kavuşturulması, güçlendirilmesi kısa vadede yapılacak işler arasına alınmıştı.
Türkiye başta insan hakları ve demokrasi alanlarında olmak üzere gerekli tüm uluslararası sözleşmelere taraf olacak ve bunların etkin şekilde uygulanmasını sağlanacaktı.
Hiçbirisi tam olarak yapılmadı ve yapılanlar eksik bırakıldı.
Ama en önemli değişikliklerden biri Anayasada yapıldı. 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasanın 34 maddesi değiştirildi. Anayasanın hak ve özgürlükler üzerindeki “genel olarak sınırlama” düzenlemesi ile ilgili 13. maddedeki bütün temel hak ve özgürlüklerle ilgili sınırlama sebepleri olarak gösterilen “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, Cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık” gerekçeleri madde metninden çıkarıldı. Her temel hak ve özgürlüğün, kendi özel maddesinde gösterilecek sınırlama sebeplerine dayalı olarak kısıtlanabileceği ilkesi getirildi. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanabilmesi için Anayasanın 26’ıncı ve 28’inci maddeleri değiştirildi. Anayasanın 28. maddesindeki “Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz” şeklindeki dil yasağı kaldırıldı.
Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı gereğince Anayasadan sonra Türkiye’de bir çok yasayı değiştiren “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 7 ayrı yasa “uyum yasaları” olarak kabul edildi.
- Hükümet Döneminde (19.11.2002- 12.3.2003) Başbakan Abdullah Gül’dü.
- Hükümet dönemi (14.03.2003-29.08.2007) ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek…
Ne siyasi ne ekonomik kriterler kaldı… Onun yerine tekrarlara başlanıldı.
18 yıl önce 27 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı yine düşünce ve ifade özgürlüğü hakkındadır.
- Hükümet 2003 yılında Ulusal Program vaatlerine göre ifade özgürlüğüne verdiği önemi göstermek istedi. 23.06.2003 tarihli Bakanlar Kurulu’nun “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar”ına göre[1] Hükümet; Haziran 2004’e kadar siyasi kriterlerin başında yer alan “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” ile ilgili ne eksikse gerçekleştirmeyi vaat etti.
Bakanlar Kurulunun Ulusal Programın izlenmesiyle ilgili 2003/5930 sayılı 2003 yılında aldığı bu karara göz atalım ve hatırlayalım…
Bu karardaki gibi ifade özgürlüğü konusunda çizilen yol haritasına göre; “ifade özgürlüğünün sınırlarını belirleyen mevzuat Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve özellikle Sözleşmenin 10., 17. ve 18. maddelerinin lafzına ve ruhuna uygunluğu bakımından gözden geçirilecek” idi.
Bakanlar Kurulu 2003-2008 yılları arasında demokrasiyi, hukuk devleti ilkelerini, azınlıkların korunmasını güçlendiren, insan haklarını koruyan ve geliştiren, güvence altına alan kapsamlı Anayasal ve yasal reformları gerçekleştirememiştir. Tam aksine; demokrasiye ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olarak kabul edilen “yasal” düzenlemelerin çoğunluğu Anayasa mahkemesinden geri dönmüştür.
9 Kasım 2010… On yıllar önce…
Türkiye 2010 İlerleme Raporundaki (Brüksel, 09 Kasım 2010) satırbaşları Türkiye’nin basın özgürlüğü bakımından içinde bulunduğu durumu göstermektedir. Basın özgürlüğünün ne durumda olduğunu 2010 yılı Türkiye İlerleme Raporundaki tespitle ifade etmek mümkündür: “Basın özgürlüğü ve basında çoğulculuk da dâhil olmak üzere ifade özgürlüğü konusunda, açık ve serbest tartışma sürmüş ve genişlemiş olmakla birlikte sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Bununla birlikte, Türk hukuku, AİHS’ye ve AİHM içtihadına uygun şekilde ifade özgürlüğünü yeterli ölçüde güvence altına almamaktadır. Gazetecilere karşı açılan dava sayısının fazlalığı ve internet sitelerine sık sık getirilen yasaklar endişe konusudur. Basın üzerindeki gereksiz siyasi baskılar ve yasal belirsizlikler uygulamada basın özgürlüğünü etkilemektedir.”
2000 yılında, 2003’te ve 2010 yılında Türkiye’de “ifade özgürlüğü” tehdit altındaydı…
Sonuç değişmedi…
Türkiye bu gün AİHM nezdinde haklarını kötüye kullanan devlet olarak mahkûm oldu. Bırakın ifade özgürlüğünü sağlamayı kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkıyla birlikte devlet olarak “hakları kötüye kullanma yasağını” ihlal ettiği karara bağlandı.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Sözleşmenin 10 ve 18 maddelerindeki hak ihlallerin giderilmesi için uygulanmayan Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkındaki AİHM kararlarının sürekli izlenmesi kararı alırken Türkiye’de, AİHM’si kararlarının bağlayıcılığı hakkındaki görüşler ileri sürüldü.
30 Mayıs 2019…
Cumhurbaşkanı tarafından 2019-2023 dönemini kapsayan 2019 yılı Yargı Reformu Stratejisi açıklandı, alkışlarla karşılandı…
Yargı Reformu Stratejisinin 26 ve 27 inci sayfalarında ifade özgürlüğü yer aldı. Yeniden ifade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde öngörülen değişikliklerle birlikte hak ve özgürlüklere ilişkin standartlar yükseltilecekti.
Yükseltildikçe görünmez olan standartlar hakları yutuyor ve yok ediyor…
İfade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilerek yargı kararlarına karşı kanun yolu güvencesi artırılacaktı. Hatta özgürlük ve güvenlik hakkını etkileyen, gözaltı, tutuklama ve diğer koruma tedbirlerine ilişkin mevzuat ve uygulama gözden geçirilerek ölçülü bir şekilde uygulanması yönünde değişiklikler yapılacaktı. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da ve diğer kanunlarda yer alan erişim engelleme usulleri, ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınarak gerekli değişiklikler yapılması önerildi.
Ölçüsüz uygulamayla hak ihlallerinin kabul edildiği Yargı Reformu Stratejisi sonrası üç kanun değişikliği yaşandı.
17.10.2019 kabul tarihli 7188 sayılı Kanunla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’inci maddesinin ikinci fıkrasına “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” cümlesi eklendi. Hiçbir işe yaramadı ve bu maddeye dayanarak verilmiş bir mahkeme kararı var mı bilmiyoruz.
2 Mart 2021 İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı…
İnsan Hakları Eylem Planı, 11 ilke, 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyeti içeren belge olarak ortaya koyduğu her şeyi iki yıl içinde gerçekleştirmeyi vaat ediyor.
Devletin millete taahhüdü olarak takdim edilen ve asla vazgeçilmeyecek ilkeler arasında sayılan 9’uncu ilke: “Hiç kimse, başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek suretiyle yaptığı eleştirileri veya düşünce açıklamaları nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.”
Demek ki düşünce açıklamaları nedeniyle bu ülkede özgürlüğünden yoksun bırakılanlar var… Var ki; eylem planında önlenmesi var…
Başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek koşuluyla eleştiri yapılması halinde ve düşünce açıklamaları nedeniyle “özgürlüğünüzden” olmayacaksınız; tutuklanmayacaksınız demek istiyorlar belki de… Ama yargılanıp mahkûm olabilirsiniz!
“İfade, Örgütlenme ve Din Özgürlüklerinin Korunması ve Geliştirilmesi” Eylem Planının dördüncü amacı olarak gösterilmiş.
Amaçlara bakarsanız “tekrarları” görebilirsiniz!
“İfade özgürlüğünün en geniş şekilde teminat altına alınması amacıyla ilgili mevzuat uluslararası insan hakları standartları doğrultusunda gözden geçirilecektir.” Bu gözden geçirme hali sürekli tekrarlanmaktadır. 2003 yılındaki hedefi tekrarlıyorlar.
“Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının soruşturma konusu olmaması için hâkim, savcı ve kolluk görevlilerine düzenli olarak eğitim verilecektir.” Eğitimde sınıfta kalacakları bilinen düzene uygun düşüncedeki kafalar için nasıl bir sistem öneriliyor bilinmez ama eğitimin içeriği mevcut hukuki düzene uygun olacaktır ve öyleyse nafiledir.
“Basın, yayın ve internet yoluyla işlenen suçlarda muhakeme şartı olan süreler hukuki öngörülebilirlik ve ifade özgürlüğünü güçlendirmek amacıyla yeniden ele alınacaktır.”
İnternet sitesinin tamamı yerine sadece ilgili içeriklerin kısıtlanmasının sağlanmasına ilişkin uygulamadan kaynaklı sorunlara yönelik gerekli tedbirler alınacaktır.
Bu demektir ki; yeni yasal sınırlandırmalar gelecektir. Yeniden ele almak demek budur.
“İfade ve basın özgürlüğünün önemli bir parçası olan “gazeteci güvenliğinin” esas olmasına ve gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin kolaylaştırılmasına yönelik tedbirler alınacaktır.” Gazeteci güvenliğini sağlamaktan anlaşılan gazeteciler hakkında açılan ceza davalarının çoğaltılması ise eğer; hiçbir değişiklik olmayacak aksine gazetecilik suç olmaya devam edecek demektir. “Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, başka suçlarından dolayı tutuklandılar” cümlesi daha sık duyulacak mahkûmiyet kararlarının gerekçeleri yayınlanmış haberler, köşe yazıları olacak ve gazetecilik baskı altında tutulmaya devam edecek demektir.
O halde gazetecilerin yargılanmasında delil olarak haberlerden, köşe yazılarından başkaca bir delil gösterilemeyen iddianameler çoğalacak demektir.
“Basın Kanunu uyarınca verilen yayım yasağı kararlarıyla ilgili uygulamaya ilişkin düzenleyici çerçeve, basın özgürlüğünü güçlendirecek şekilde gözden geçirilecektir.” Tek bir güçlendirme yapılabilir. Anayasaya daha açık yazarsınız; olaylar hakkında yayın yasağı konulamaz, yayın yasağı yasaktır.
En güzel amaçlardan birisi ise; “Basın özgürlüğünün standartlarını yükseltmek ve gelişmesini sağlamak için farkındalık çalışmaları yürütülecektir.”
Farkına varılması gereken tek hakikat vardır.
Türkiye’de olmayan ifade ve basın özgürlüğünü varmış gibi kabul eden anlayış kabul edilemez. Hakkını kullanan herkesi ve muhalif saydıklarını ceza hukukunu kullanarak cezalandırıp susturmak isteyen tüm siyasal iktidarlara karşı Anayasa ile yasak getirilebilir…
Herkesin ifade, basın, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğü hakkı vardır. Bu hakkı sınırlandıran kanun yapılamaz.
[1]“Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar” 2003/5930 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. R.G. 24.07.2003 tarih 25178 sayı Mükerrer.
15 Mart 2021
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN